Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Acının heykelini yapabilir misin Abidin?

Orada gördüğüm aynı zamanda bir cehennem. İnsanın insanı mahkum ettiği cehennem. İnsanın insan için yarattığı cehennem...
Kapak: Nandor Gid, Dachau

Kadriye Ezel Ağaoğlu’nun heykellerine bakarken, aklıma Nazım’ın Abidin Dino’ya Küba’dan yönelttiği soru düştü: "Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?"

Adorno, her nekadar "Auschwitz’den sonra şiir yazılmaz" dese de örneğin Rose Auslander bunun tersini kanıtladı. Felix Nussbaum da insan oğlunun yarattığı cehennemi resmetti. Ya da Charlotte Salomon... Yugoslav heykeltraş Nandor Gid’in Dachau Toplama kampı için yaptığı yapıtın en iyi çalışma olduğu söylenir.

Dolayısıyla, resim, şiir, heykel sanatsal çaba yanında önemli bir tanıklık misyonu da üstlendi.

Ben, Kadriye Ezel Ağaoğlu’nun yapıtlarına bakarken, en somut biçimde zulmün tanıklığını hissediyorum içimde.

Ve bastılmış nice sessiz çığlıkları…

Orada gördüğüm aynı zamanda bir cehennem. İnsanın insanı mahkum ettiği cehennem. İnsanın insan için yarattığı cehennem.

12 Mart’daki acının, Ziverbey’in, Harbiye hücrelerinin, tanıklığını nasıl Kadriye Ezel yaptıysa, 12 Eylül zülmünün, Dal grubunun, Mamak’ın tanıklığını da Alime Mitap yaptı resimleri ile. 

Kadriye Ezel, Ayşe Nur’un en yakın arkadaşlarından biriydi darbe öncesi. Babası süvarı… Çerkes kızı…

Harbiye zulüm hücrelerine konulmuştu.

Bir gün bir tel koptu belleğinde, koptu dünya ile bağı.

K. Ezel Ağaoğlu; Direniş Çığlığı

Kulakların sağır kaldığı çığlık

Komşu hücrelerden birinden Oktay Etiman’ın ‘in kan içinde bedenini çıkarırken gördüğünde.

Oktay yaşamını sonlandırma eyleminden sağ kalmıştı. Kadriye Ezel gitti sanmıştı.

Oktay birlikte 10 ay kalacaktım, Kore mücahidi General Türün’ün açtığı özel harp koğuşlarında.

Bir gün zindanın kalın demir parmaklıklı kapısından kucakta taşınan Mehmet İncili’nin bedenini görecektim. 42 kiloya inmiş. 

Mehmet, bizim koğuşa alınmıştı ilkin Ziverbey’den getirdiklerinde. Onca yaşadıklarına karşın normaldi. Sonra idamlıklar koğuşuna alınacaktı.

Birden adeta salgın olacaktı bu koğuşta, dünyadan kopuş. Yusuf Küpeli ise özel bir kafeste tutuluyordu. Sonra Mamak’ta kuruldu bir kafes.
Sürrealist bir Zoo ortamıydı yaşanan sanki. İnsana yabancı.

Sonra Kadriye’nin haberi gelince yitirecekti Mehmet belleği, dünya ileolan bağı. Doktor Refik Sağlam Caddesiydi gidilecek adres. Orada karar verecekti kendi kendine, "Toparla kendini sonu yok bu yolun!"

Kadriye Ezel Ağaoğlu, J’accuse

Triportörlü Mehmet May yayınlarında çalışıyordu. Kitap dağıtıyordu triportörü ile. Bir gün Mahir’leri taşımaya kalkınca karışacaktı ortalık. Triportörü görecektim Sansaryan hanın önünde. O da mahpus!

Fahri de MAY’da çalışıyordu. Orman Fakültesi öğrencisi ya, Belgrad Ormanlarına sığınacaktı. Orman kollarını açacaktı ona. Ama ona evlerini açtılar diye Daver’lerin başı derde girecekti.  Ayşe Nur ile boşaltacaktık Erenköydeki evlerini.  Daha sonra Elbey, bizim Demokrat’ın şirketini kurtarmaya çalışacaktı.

Çok insan açmıştı gönlüsü, evini Mahirlere. İzlem yayınları editörü Nurten Ablayı yitirdik yakınlarda. Onun da kapısı çalınacaktı bir gün. Murat Belge ve Yılmaz Güney gibi. Bu arada Bebek’teki komşusunun da başı derde girmez mi? Komşu olmak da suçtu bir zamanlar!

Alime Mitap’ı bu resminde hep bir modern ikona tadı bulmuşumdur.

Ayşe Nur’lar da tamam demişlerdi, gerekirse kapımız açık. Gerek kalmayacaktı. Ondan dolayı değil, ama birader Mehmet Arif’e kapısını açtığı için derde girecekti başları.

Ayşe Nur, Kadriye Ezel’i Haydarpaşa Askeri Hastanesine kaldırıldığında ziyaret edecekti, riski göze alıp. Gerçek bir doktor, yakın bir arkadaşının ziyaretinin yararlı olacağını söylediğinde.

Kadriye Ezel’in yolu daha sonra Tektaş Ağaoğlu ile kesişecekti. Sonra 80’li sürgün yılları. Sergiler sergiler.

Mecidiyeköy’de ne güzel bir sohbet soframız vardı Tektaş ve Ezel Ağaoğlu ile.

K. Ezel Ağaoğlu, Duvar

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi