Adaletin Can hali

Can Atalay hala cezaevinde. “Tehlikeli” buluyor yargı Can’ı. İktidarın hukuksuz icraatlarına karşı “tehlikeli” olduğu muhakkak ve bunu gizlemedi hiçbir zaman Can. Adaleti halktan ve hakikatten yana savunmanın tehlikeli olduğu bir ülkede doğdu çünkü.

Can Atalay hala cezaevinde.

Seçilmiş bir milletvekili o ama iktidar yargısı öyle olduğunu düşünmüyor.

Halkın seçme iradesine meydan okuyan bir tavırla, onun milletvekili olduğu hakikatini ayaklar altına alıyor.

“Tehlikeli” buluyor yargı Can’ı. Ne gam!

İktidarın hukuksuz icraatlarına karşı “tehlikeli” olduğu muhakkak ve bunu gizlemedi hiçbir zaman Can. Adaleti halktan ve hakikatten yana savunmanın tehlikeli olduğu bir ülkede doğdu çünkü.

Bilen bilir, adaletin, eşitliğin ve emeğin kavgası içinde, kendine miras kalan bir mücadeleyi alnının akıyla taşıyabilmek için koştu, koşturdu Can. Ama eksik, ama fazla derdi bu oldu hep.

İnatçıdır Can ve evet savunmanın gücüne yüz sürmüş tüm meslektaşları gibi adalete karşı sorumluluğu yüksektir. Sorumlu olmak ise inandığın değerler için gerçeği omuzlarında taşıyabilecek bir bilince sahip olmak demektir. Tutsaklığın asıl sebebidir belki de bu.

Herkesin uzak durmayı tercih ettiği, gündeminden düşürdüğü, “çok şey etmeyelim” tavrıyla geçiştirdiği yerde Gezi’yi savunmanın ağırlığı, onu taşımanın bedeli elbette sarsıcıdır.

İçimizde bir yerde vicdanımızın çokça sarsılıp göğsümüzün duvarına tutunması boşa olmasa gerek. Gerçeği bilmenin, çift tarafı keskin bir bıçağa dönüşmesidir bu. Bir kenarında gerçeği biliyor olmanın saadeti, diğer kenarında gerçeği biliyor olmanın huzursuzluğu vardır. Biliyor olmanın saadeti ve huzursuzluğu boynumuzun borcudur belki de.

Kendisinden başka hiç kimseye değer vermeyen ve “küçük adam” dünyasına sığınıp, kendisini tartıştırmayı baş göz edenlere bir sözümüz olacak elbette. Siyasetin dedikodu sofrasında yer kapmaya çalışanların işgal ettikleri gündemin altında kalan adaletsizliklere ortak olanlarla yüzleşeceğiz muhakkak.

Can’ı, Demirtaş’ı, rehin tutulan tüm siyasetçileri konuşmak, onların derdini dert edinmek bunun bir parçasıdır işte.

“Kötülere bir şey olmuyor” sözünün bu kadar hakiki hissedildiği kaç ülke vardır bilinmez ama işte tam karşımızda onun iktidar olmuş hali duruyor.

“Acılardan acı beğen” diyen bir kötülüğün ağındayız hepimiz.

Kimimiz “ne olacaksa olsun” kabullenişinde bekliyoruz celladımızı. Kimimiz “bana ne” tavrıyla kurtulacağımızı düşünüyoruz başımıza gelenlerden. Kimimiz renk değiştirerek, kelimeleri, cümleleri güçten yana bükerek, yanlamanın yolunu yaparak kazanandan yana sebeplenme telaşındayız. Kimimiz ölü balık bakışlarıyla algısız, tutkusuz, hissiz bir ruhun esirliğinde zalim olmaya hazır tekmildeyiz.

Tüm bunların dışında o ağın içinde çırpınanların ruh haline yakınım ben. O çırpınışları bir çaresizlik olarak okumuyor, bir arayış olarak görmeyi tercih ediyorum çünkü. Teselli niyetine değil, aksine başka okumalar yapabilmenin aklına sahip olmak adına. En çok buna ihtiyacımız var bu günlerde.

“Ne o rengin sararmış” diyen iktidar tehditlerine, “güneş de batarken sararır” diyenlerin akli cevabında yok mu bir keramet! Yok ise bu tenimizi diken diken kabartan şey ne o zaman? İktidar yargısının “tehlikeli” bulduğu şey sakın bu “kabarış” olmasın?

Kelimelerin, cümlelerin gücüne inanların dünyasında HAYAT; tüm iktidarları, güç ilişkilerini, beterin beteri halleri aşan bir yerde durur her zaman ve onu sahiplenenlerin idealleri üzerinde yükselir. Buna inanıyorum evet ve bazen bir roman, bazen bir öykü, bir şiir, bir masal olup aktığına ve hayatın enerjisinin dünün merhemi, yarının yaratıcısı olduğuna…

“İnsanın başka insanlara acı vermeden yaşayabilmesi için bir ideali olmalı; manevi ve ahlaki bir ideali” diyor ya Tarkovski, işte öyle.

Asla geç kalmadığımız, geç kalamayacağımız bir ideal bu ve evet, Can’ın dediği gibi; “Zulme uğrayan herkes için herkes konuşmalı”


Akın Olgun: Siyasi nedenlerle 7 yıl tutuklu kaldı. 2002’de İngiltere’ye yerleşti. 2009-2015 yıllarında BirGün gazetesinde haftalık yazılar kaleme aldı. Gazete ve haber portalları aracılığıyla düzenli olarak okurlarıyla buluştu. Adları Saklıdır, Ecel Öyküleri, Karanfil Mevsimi, Kül Sesleri ve El Alem adlı kitapları kaleme aldı. Olgun’un “Sokaksızlar” (White) ve “İnat” “Farewell” (Veda) adlı öyküleri kısa metraj olarak beyaz perdeye aktarıldı ve senaryosunu yazdığı Fısıltılar (Whispers) adlı kısa metraj filmi Feel The Reel Uluslararası Film Festivali’nden üç dalda ödüle layık görüldü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Akın Olgun Arşivi