Afrin sonrasında ne olur?

Türkiye'nin gücünü sadece uçaklardan, obüslerden, bölgeye gönderdiği onbinlerce asker ile ÖSO’cudan almadığı belli. Rojava askeri güçleri de belli ki yeni bir stratejiye yöneldi.

Birleşmiş Milletler, oy birliği ile geçici süre ateşkes ilan edildiğini açıkladı. Ardından sadece ABD birkaç kez o da cılız bir biçimde ateşkesin Afrin’i de kapsadığını belirtti. Bu cılız sese zaman zaman Avrupa devletlerinden eklenenler de oldu.

BM kararından sonra bu kez Avrupa Parlamentosu geçtiğimiz hafta toplanarak, Afrin’e dönük bir karar aldı ve Türkiye’den askeri müdahalenin durdurulmasını istedi. Bu karar sonrasında yine Avrupa devletlerinin bir ikisinden birkaç cılız ses çıktı ve bu kadarla kaldı, devamı gelmedi.

Her iki kararın ortak özelliği bir yaptırımı içermemeleri ve sadece ‘tavsiye’ niteliğinde olmalarıydı. İlgili kararları alanlar da kararlarının içeriğine uygun davranıp diplomatik açıdan hiçbir anlamı olmayan ‘tavsiyenin’ ötesine geçmediler; birkaç kez cılız biçimde Türkiye’den Afrin’e dönük askeri müdahaleyi durdurmalarını istediler.

Tüm bu kararlara kükreyen, ‘Siz kimsiniz’ diyen bir tek Erdoğan oldu. BM ve AP’ye bu kararları aldıkları için verdi veriştirdi. ABD’nin daha çok sözcü düzeyinde dile getirdiği tepkilere dönük ise Erdoğan çoğu kez, tam bir külhanbeyi edasıyla yanıt verdi.

Tüm bu cılız tepkiler ile esasında gün kotarılırken herkes alttan alta Türkiye ile iş bitirmenin, silah ve uçak satmanın, pazarı büyütmenin hesabından da vazgeçmedi. Hatta AP kararıyla eş zamanlı Türkiye’ye mültecilere ilişkin mali yardım yapılması kararı da alındı.

İşin özü AB ve ABD, Afrin’e dönük müdahalede en az Rusya kadar Türkiye’nin koltuk değnekliğini yaptı. Yani ne BM, ne de AP, kendi kararlarının gereğini yerine getirmeye dönük tek adım atmadı. Tümü adeta dört gözle Afrin’in bir an önce Türkiye tarafından işgal edilmesini bekledi. Öyle ki BM aldığı kararın Afrin hariç Suriye’de uygulanması ve Doğu Guta’nın rejimin denetimine verilmesine dönük her adımı atarken, Afrin için kılını bile kıpırdatmadı.

Tüm bunlar yaşanırken Afrin’de ve kasabalarında son 2 ayda ne oldu, ona da bakmakta yarar var.

Bu yılın ilk ayında, 20 Ocak günü Türkiye, desteklediği ÖSO adı verilen cihatçı gruplarla birlikte Afrin’e dönük askeri müdahaleyi başlattı. Askeri müdahale, daha önce Türkiye’ye Halep rüşveti olarak verilen Şehba bölgesinin Azez kasabasından, Kilis’e sınır olan Afrin’in Bilbilê kasabasından ve Hatay’a sınır olan Afrin’in Raco ve Cindires kasabalarından başlatıldı. Kısa sürede El Nusra’nın denetiminde olan İdlib kenti üzerinden de bir cephe açıldı. Astana toplantıları sürecinde İdlib’e gözlem gücü olarak yerleşen TSK’nin bulunduğu gözlem noktaları ile bir diğer cihatçı grup olan Ehrar-us Şam’ın denetimindeki İdlib’in kuzeyinden uzun menzilli toplarla Afrin kent merkezi vurulmaya başlandı.

Türkiye’nin Afrin’e dönük saldırısının korkunç bir acımasızlık ve büyük bir vicdansızlık ile yürütüldüğünün altını bir kez daha çizerek müdahalenin askeri boyutunun sonuçlarını da hatırlatalım...

Müdahalenin ilk günü onlarca uçak ile 72 sorti yapılarak Afrin kent merkezi dahil bölgenin birçok köy ve kasabası bombalandı. Havadan ve karadan sürdürülen bombalamalar her geçen gün arttı. İlk günkü saldırılar, 50’inci güne gelindikten katlandı. İlk olarak Afrin’in kuzeyindeki Bilbilê kasabası TSK ve ÖSO’nun denetimine geçmişti. Akabinde Afrin’in batısı ile güneybatısındaki Raco ve Cindires kasabaları da ağır bombalar sonrasında TSK ve ÖSO’nun denetimine geçti. Bu kentler aynı zamanda Afrin’in Türkiye ile sınır olan ve nispeten dağlık olan arazileriydi. Bu kasabaların bombalanması sırasında çokça sivil yaşamını yitirdi. Her üç kasabanın alınması sırasında en az 200 sivil yaşamını yitirmişti. Savaş Afrin kapılarına dayanınca sivil ölümleri de artmaya başladı. Bu 3 kasabanın alındığı ilk 50 günde 200 civarında sivil yaşamını yitirirken, Afrin’e dönük bombalamaların yoğunlaştığı son 10 günde en az 100 sivil yaşamını yitirdi. Öyle ki Afrin kentinin tek hastanesi Avrin bile bombalandı.

Son 10 güne gelindiğinde acımasız bombalamalar sonrasında sivillerin can kaybı giderek artıyor, sivillerin can kaybıyla eş zamanlı artması gereken tepkiler ise aksine giderek azalıyordu.

Tüm bunlar gösterdi ki Türkiye gücünü sadece uçaklardan, obüslerden, bölgeye gönderdiği onbinlerce asker ile ÖSO’culardan almıyordu. BM, AB ve ABD’nin sessizliğine, Rusya’nın hava sahasını Türkiye’ye açtıktan sonra Suriye’nin hava savunma sistemini devreye sokmasını engelleyerek verdiği destek eklenince, gelinen durumun bu olacağı açıktı.

Bu tablo YPG ve YPJ’yi farklı bir yönelime itti. Bilbilê’de mevzi savaşı veren YPG ve YPJ, ilk 10-15 günden sonra, özellikle Raco ve Cindires’te aynı yöntemi benimsemedi. Bu kasabalara dönük acımasız hava saldırıları artınca geri çekilerek daha fazla sivil ölümü yaşanmasının önüne geçti. Afrin’e yönelik hava saldırıları artınca, benzer bir eğilimi burada da benimsendi.

BBC ve benzeri haber ajansları, geri çekilmenin bir pazarlık ile gerçekleştirildiği iddiasında, ancak YPG ve YPJ’nin bu aşamadan sonra bir pazarlık ile hareket etmeyeceğini bilerek belirtmek gerekir ki hava saldırılarının acımasızlığı ve uluslararası toplumun sessizliği, Afrin savunmasına katılan askeri güçleri yeni bir yönelime itti.

Nihayetinde YPG ve YPJ’nin yönelimini PYD eski Eş Başkanı Salih Müslim açıkladı. Müslim, YPG ve YPJ’nin gelinen aşamada mevzi savaşından vazgeçtiğini, söyledi. TSK ve ÖSO güçlerinin Afrin kent merkezine girmesinden hemen sonra Til Rıfat’ta yapılan ve televizyonlarda canlı yayınlanan basın açıklamasında konuşan Afrin Kent Yönetimi’nden Osman Şêx İsa da benzer bir açıklama yaptı. Osman Şêx İsa, "Eğer bugün Erdoğan ve beraberindeki çeteler başarılı olduklarını, Afrin’i işgal ettiklerini sanıyorlarsa bilmeleri lazım ki hala bile Afrin kent merkezinde, kente bağlı köylerde, neredeyse her karış toprakta şu ana kadar da işgale karşı direnişlerini sürdürenler var. Erdoğan’ın propaganda unsuru olarak kullandığı başarı hikayesi gerçek değil. Başarı Kürt halkınındır, başarı şu ana kadar da direnişini sürdüren, işgale karşı canını feda eden savaşçılarındır. NATO’nun ikinci büyük ordusu tüm ileri teknolojisine rağmen aradan geçen 58 günde amaçlarını hala gerçekleştirebilmiş değil" dedi.

Bu geri çekilmenin başka nedenleri de var. Kuşkusuz bu nedenler önümüzdeki günlerde daha çok görünür olur ama uluslararası toplumun Afrin’deki ölümler karşısındaki sessizliği bu biçimiyle devam ederse, önümüzdeki günlerde Mınbiç savaşını da, Fırat’ın doğusuna yönelik yeni askeri müdahaleleri de, hatta Kandil, Şengal ve Maxmur’a dönük kapsamlı askeri saldırıları da görebiliriz.

Tüm bu yönelimleri gören Rojava yönetimi ve askeri güçleri, görünen o Afrin sonrasında farklı bir strateji benimsedi. Şimdiye kadar IŞİD’e karşı mücadele dahil tüm Rojava’da cephe savaşını benimseyen YPG ve YPJ, uluslararası güçlerin duyarsızlığı ile Türkiye’nin sivillere dönük acımasızlığı birleşince yeni bir strateji benimsedi ve gerilla tarzı savaşa yöneldi.

Bu yeni stratejinin sonuçlarını da hep birlikte göreceğiz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi