Baskın Oran
Akbelen ve İkizköy vesilesiyle: Millet’e karşı Devlet
Hep birlikte görebiliriz:
Sinyal kesiciler kullanılan ve devletin jandarmasının attığı biber gazı eşliğinde yapılan Akbelen ve İkizköy ağaç kesimleri ülkemizde Tek Adam Yönetimi’nin düşüşünü başlatan bir tür milat olabilir.
Sadece yandaş enerji şirketleri toprağın altındaki kömürü çıkartıp kârlarını artırmak için toprağın üstünü (ve orman köylülerini) jandarma nezaretinde kesip yıktıkları için değil. Başka şeyler de aynı anda vuku bulduğu için. Aynı anda ülkede pek çok şeyin çivisi çıktığı için:
***
1) Sürekli devlet ihalesi alıp muazzam para yapan belli büyük şirketlere ek vergi getirmek yerine dar gelirli halka zam getirmek daha kolay geldiği için.
2) Bir yandan İslamcılığı T.C.’nin temel direği haline sokarken, diğer yandan her alanda sürekli yasaklar, baskılar, engellemeler getirildiği için. Mesela:
Festival ve konser yasakları. Kitap toplatmaları. Tiyatro oyunu yasaklamalar Haberlere erişim engelleri Erişim engeli haberlerine de erişme engeli . TV’lere yayın durdurmalar
3) Bu yasak ve baskıların içinde, insanların haber alma haklarına ciddi darbe indirdiği için gazeteci kıyımları özel dikkat gerektiriyor:
13 şehirde yaşayan 57 gazeteciyle ilgili bir Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği raporu çıktı. Bu 57 gazeteciden 46’sının son 5 yıl içinde fiziksel saldırı veya tehdide maruz kaldığı bildiriliyor. Her 5 gazeteciden 1’i, 10’dan fazla saldırıya uğradı 10 gazeteciden 9’u “Kendimi güvende hissetmiyorum” diyor. Rapora göre; Diyarbakırlı gazetecilerin %100’ü, İstanbullu gazetecilerin ise %75’i fiziksel şiddete veya tehdide uğradığını söylüyor
4) Doğaya geri dönelim; Akbelen ve İkizköy maalesef yalnız değil! Mesela, depremde en çok yıkılmış Antakya’da yeni konut yapacağız diye depremzedelerin orman alanlarını ve zeytinlikleri imara açıyorlar. Başlı başına bir hukuk rezaleti olan ve belli hukuksal süreçlerden geçmeden insanların taşınmazlarına ânında el koymaya izin veren “acele kamulaştırmalar” yapıyorlar ve burada da köylülerin arazilerine iş makineleri devletin jandarması eşliğinde giriyor .
Daha eskiye gidersek, örnek alabildiğine. Mesela Kazdağları var. Mesela Şırnak Barosu; Cudi, Gabar, Namaz, Çiyayê Bizina ve Besta bölgelerinde aylardır korucu ve askerlerin eliyle ormanlık alanların yok edildiğine ilişkin olarak Ekim 2021’de bir suç duyurusunda bulunmuş Şu anda da Cudi Dağı’nda yangına hiç müdahale edilmediği, gönüllülerin de engellendiği yazılıp çiziliyor
Buna karşı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) devreye giriyor. En Son Haber yazıyor: “(DMM], HDP'nin Cudi Dağı'nda çıkan ufak çaplı yangına müdahale edilmediği iddiasını, yaptığı paylaşımla çürüttü”
Artık hangisine inanırsanız.
***
Akbelen ve İkizköy hızardan geçirilirken genel ortam özetle böyle. Şimdi bu orman olaylarındaki hukuki duruma gelelim:
1) Çevre ve Ekoloji Hareketi (ÇEHAV) avukatları belge yayınlayarak bildiriyor: Kesim izni 28.12.2021 tarihinde sona ermiş ve yenilenmemiş olduğu halde şirket kesimleri “budama” adı altında devam ettirmektedir
Üzücü olan şu ki, Tek Adam Devleti burada da halkın karşısında ve yandaş şirketin yanında. Şöyle ki:
Orman Genel Müdürlüğü (yani devlet) firmanın 07.10.2021'de süre uzatım başvurusu yaptığını söylüyor. Oysa bu tarihte dava konusu idari işlem hakkında yürütmeyi durdurma kararı bulunduğu için o an itibariyle hukuken namevcut olan orman kesim iznini uzatmak hukuken mümkün değil. Dolayısıyla, kesimin başladığı 24.07.2023 tarihinden bugüne kadarki tüm doğa tahribatı, jandarmanın tüm müdahaleleri, tüm yakalama ve gözaltına alma işlemleri ve buna dayalı olarak verilen tüm sulh ceza hâkimliği kararları hukuk dışı
Devlet kendi çıkardığı kanunlara ve kendi Yargı kararlarına uymayacaksa, bu nasıl devlet yahu?
***
2) Üstelik “devlet” bununla da yetinmiyor. Yeniköy-Kemerköy santrallerine kömür getirmek için ormanları kesen İÇTAŞ-LİMAK ortaklığındaki YK Enerji şirketine “kıyak” da geçiyor: Şirketin üretmediği, sadece üretime hazır tuttuğu elektrik kapasitesi için 2018-2023 arasında şirkete 1 milyar 14.331.032 TL ödüyor.
Yani devletimiz, özellikle Avrupa’da kömür madenlerinin kapatılıp güneş ve rüzgar santrallerinin hızla kurulduğu bir ortamda, bu yenilenebilir enerjiye tahsis edeceği parayı kullanılmayan elektrik karşılığı olarak bu yandaş şirkete tahsis ediyor.
Tabii ki böyle bir “devlet”, madenlerin boş arazide aranıp işletilmesini zorunlu kılacak yasa çıkartmayı aklının ucuna bile getirmeyecek.
***
3) Muğla Valiliği (yani devlet) 30.07.2023 akşamı bir açıklama yayınlayarak “çalışmalar”ın (kesimlerin) sona erdiğini ilan ediyor Bir tehdit eşliğinde:
“Bu süreç boyunca, çeşitli provokasyonlar sonucu, tarihi şan ve şerefle dolu jandarmamız ve polisimize yapılan tahrik edici, çirkin ve maksatlı saldırılara karşı gerekli adli ve idari çalışmalar başlatılmıştır. Oradaki süreç sona ermesine rağmen bölgede görevini ifa eden kamu çalışanlarına müdahalede bulunmaya davet edenlere, provokasyon ortamı oluşturmaya yönelik söylem oluşturanlara karşı vatandaşlarımızı uyarıyoruz”
Oysa 01.08.2023 tarihli medya bu “sona erme”nin gerçek olmadığını, kesimin genç ağaçlarla devam ettiğini ilan ediyor
Artık hangisine inanırsanız.
***
4) Peki, şeytanın avukatı olup soralım: Doğayı koruyacağız derken insanları elektriksiz bırakmak ne kadar doğru?
Cevap: Toplamda 1.095 MW kurulu gücü bulunan Yeniköy-Kemerköy santralleri, 2023 Haziran sonu itibarıyla 104.904 MW olan Türkiye elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 1’ini karşılıyor. Diğer yandan, bu Aralık başında Abu Dabi’de yapılacak BM İklim Zirvesi öncesinde Türkiye’nin sera gazı emisyonu azaltma hedefini güncellemesi ve 2030’da en az %35 azaltması bekleniyor
***
5) İnsanın onuruna dokunan bir haberle bitirelim:
YK Enerji şirketi, “YK Enerji Emekçileri” adına “Söyleyecek Sözümüz Var, Bu Sese Kulak Verin” başlığını taşıyan ve 18 gazetede tam sayfa yayınlanan bir ilan veriyor:
“Bizler 35 yıldır, evlerimize ekmek götürmek ve ailelerimize bakmak için gece gündüz demeden çalışan enerji ve maden işçileriyiz. Milas’ta ülkemizin enerjisine enerji katmak için yer altı zenginliğimizi değere dönüştüren emekçileriz (…) Ekmek teknemiz santrallere sahip çıkmaya tüm gücümüzle devam edeceğiz (…) Bizler bu toprakların çocuklarıyız. Bu bölgenin insanlarıyız. İkizköy’ün, Çamköy’ün, Dereköy’ün, Türkevleri’nin, Milas’ın YK Enerji emekçileriyiz.”
Köylüye karşı işçiyi çıkarmayı deniyor şirket.
Söz bitmiştir.
Baskın Oran: 1945 İzmir doğumlu. Uluslararası ilişkiler emekli profesörü. Özellikle azınlıklar üzerine çalışıyor. 1968’de bitirdiği SBF’de (Mülkiye) asistanken 1971 ve 1980 cuntaları tarafından toplam 9 yıl üniversiteden atıldı, her seferinde Danıştay’da kazanarak döndü. 1999-2009 arasında Avrupa Konseyi ECRI nezdinde ulusal irtibat görevlisi idi. Ekim 2004’te Başbakanlık İHDK’nın Azınlık ve Kültürel Haklar Raporu’nu yazınca mahkemeye verildi ve beraat etti. 2006’da erken emekliliğini isteyerek Oxford (2006) ve Harvard’da (2009) dizi konferanslar verdi. Aralık 2008’de Ermenilerden Özür Kampanyası’nı başlatan 4 kişi arasında yer aldı. Nisan 2013’te Kürt Barışı çerçevesinde Akil İnsanlar Ege heyetinde bulundu. Ocak 2016’da 1.128 akademisyenin Bu Suça Ortak Olmayacağız bildirisini imzalayanlardan biriydi. Mülkiye’deki lisansüstü dersleri Temmuz 2016’daki OHAL’den sonra kaldırıldı. 1985’te başlayan haftalık yazıları günümüzde Agos ve Artı Gerçek’de çıkıyor. 90’ı aşkın bilimsel makalesi ve 3’ü yurt dışında da olmak üzere 26 kitabı yayınlandı.