ayşe düzkan
akp’yi başörtü hakkı mı güçlendirdi?
grup yorum’un iki üyesi, helin gökçek ve mustafa koçak açlık grevinin kritik günlerinde. koçak, 2015 yılında, berkin elvan‘ın öldürülmesi vakası ve çeşitli gezi davalarına bakan savcı mehmet selim kiraz’ın, dhkp-c mensubu bahtiyar doğruyol ve şafak yayla tarafından, berkin elvan davasıyla ilgili taleplerle rehin alınması ve taleplerin kabul edilmemesi üzerine, hem savcı mehmet selim kiraz’ın hem de yayla ve doğruyol’un ölümüyle sonuçlanan eyleme silah sağlamakla suçlanıyor. mustafa koçak bu ilintinin bir kumpas olduğunu iddia ederek adil yargılanmayı talep ediyor.
öncelikle şunda anlaşabiliriz sanırım. fikirler, görüşler ifade edildikleri zaman ve mekândan bağımsız anlamlara sahip değil. açlık grevini bir yöntem olarak benimsemeyebilirsiniz (ki bu durumda bile cezaevinde başvurulabilecek birkaç mücadele yönteminden biri olduğunu görmemek için cezaevlerinden tarafa hiç bakmamak gerek), uğruna açlık grevi yürütülen talebi de benimsemeyebilirsiniz ama bu eleştirilerinizi ya da grevcilerle ilgili eleştirilerinizi eylemcilerin sağlık ve canlarının tehlikede olduğu bir aşamada dillendirmek dillendireni tabii ki zihinlerde eylemin muhataplarıyla benzer bir alana yerleştirir çünkü nesnel olarak da durum budur.
ikinci bir nokta şu; bir politik grubun bir konuda yürüttüğü kampanyayı, eylemi, savunduğu talebi desteklemek için o grubu beğenmek, görüşlerini benimsemek, varlığını anlamlı bulmak gerekmiyor. çünkü bir talebin savunulması, savunanları değil, talebi güçlendiriyor. örneğin nuriye gülmen ve semih özakça’nın adlarıyla özdeşleşen, şimdilerde acun karadağ, alev coşkun gibi yeni kahramanları olan khk karşıtı direniş, tarihsel ve politik olarak bu insanların kimliklerini, politik tercihlerini değil, şu an khk’lara karşı yürütülen en güçlü ve anlamlı kampanyayı temsil ediyor. bu cümlenin sonunu maalesef diye de bitirmek mümkün çünkü çok daha güçlü bir mücadele olması gerekirdi.
yine hatırlatalım, politik mücadele "bizimkiler"i, "bizden" olanları desteklemek için yapılmaz, talepler, politikalar etrafında örülür. zaten azınlıkta olan siyasi akımların ümidi de bu talep ve politikaların ikna ediciliğine dayanıyor. yoksa azınlıkta, zayıf olanın yenilgisi, hiç kazanamaması kaçınılmaz. amacımız kazanmak, bir değişim oluşturmak değil bir siyasal örgütü ayakta tutmak, siyasetle meşgul olmaksa bunlara gerek yok tabii. birilerinin bizden olmayı sürdürmesi yeterliyse hedef de onlarla olan bağı güçlendirmek olur.
grup yorum’un bir zamanlar başörtü mücadelesine verdiği destek bugünlerde gündeme geldi.
daha önce de çok sık yazdığım bir şeyi hatırlatayım, başörtüsü özgürlük değil haktır. başörtüsü yasağı bir kadın meselesidir çünkü aynı politik görüşte olan erkekler üniversite de dahil her alanda bulunabilirken örtülü kadınların eğitimsizliğe, mesleksizliğe mahkum edilmeleri anlamına gelir. nitekim kadınların başörtüsüyle kamu kurumlarında yer alması akp de dahil olmak üzere islamcı siyasetin ajandasının sonlarında yer aldı; bir kısım islamcı bunu hiç dert etmediği gibi kadınların kamu alanında yer almasına zaten karşı. bütün bu sebeplerle başörtüsü yasağının kalkması, kadınları eve kapatmayı hedefleyen islamcılığın güçlenmesi anlamına gelmiyor. tam aksine onun elindeki bir argümanı boşa çıkartıyor. ayrıca başörtüsü yasağı esasen emekçi kadınların meselesi oldu, islami burjuvazi çocuklarını yurtdışında okutma olanağına zaten sahip, olan emekçilerin kızlarına oluyordu. yasağın kalkması birçok genç kadının eğitim, çalışma olanağına kavuşmasını, hayatlarını kendilerinin de şekillendirebilme, ailelerinden kopabilme, evlenmeden yaşayabilme imkânlarına ulaşmasını sağladı ki bütün bunlar kadın özgürlüğünün önemli bir parçası.
başörtüsü yasağının kalkması akp iktidarını güçlendirecek bir şey olsaydı akp bu yasağı kaldırmayı bu kadar geçe bırakmazdı. ama başörtüsü yasağı inançlı birçok kadının akp’ye ve islami hareketlere sempati duymasına, onlara sığınmasına yol açtı. onların –hiçbir biçimde benimsemediğim- örtünme ihtiyacını ortadan kaldıracak şey yasaklar değil, başka bir toplumsal düzenin, hiç olmazsa başka politik iklimin oluşması, tabii ki. çünkü din yoksullar için, durumlarını değiştirmeye dair bir ümitleri olmadığı zaman, sömürüyü "kader" olarak gördükleri zaman bir tercih değil, ihtiyaç. sömürülmenin, yoksulluğun kader olmaması da teorik bir konu değil, sendikal haklardan devrime uzanan bir hatta somutlaşan bir mücadele. hem bugünü hem yarını var. bugün hak mücadelesi vermeyenin yarınla ilgili iddia ve vaatlerinin dikkate alınması mümkün değil.
sol mücadele, emekçileri, kadınları, yoksulları ve aklınıza gelen tüm ezilen ve sömürülen toplulukları egemen ideolojinin araçlarına teslim edip karşısına almak değil, o araçları güçsüzleştirmekle olacak bir iş. (dinin egemenlerin ideolojik araçlarından biri olması meselesini de solcu dindarlara havale edelim.) başörtüsü yasağının kalkması, -belki bir kısmı zorla da- örtünmüş olan kadınlar için bir kapı araladı. bugünün islamcılığı için gericilik terimini kullanmayı tercih etmiyorum çünkü kelimenin tüm olumsuz anlamlarıyla, çağdaş bir akımdan söz ediyoruz. ama hadi o terimi kullanalım, "gericiliğe" karşı mücadele onun kurbanlarına karşı mücadeleden mi geçer?
o yıllarda üniversitede olsaydım, ben de başörtüsü yasağına karşı islamcılarla aynı pankart arkasında bulunmayı tercih etmezdim, bu konuda da bağımsız bir hattan yana oldum. ama grup yorum’u yıpratma çabasının hatalı tutumlarından değil itibarından kaynaklandığını görüyorum. o itibarın neyi değiştirmeye gücünün yeteceği tartışmalı. kimi yanlış görüşleri, özellikle cinsiyete dair konularda yanlış bir bakış açısını barındırdığına da düşünüyorum ama yine de geleceğe dair umudumuzun bir parçası olduğuna şüphem yok.