Koray Düzgören

Koray Düzgören

Ankara, ABD’ye çark ederse Putin ne yapar?

Erdoğan, ABD’ye yaklaştıkça Rusya Türkiye’nin İdlib’teki varlığını eleştirmeye başladı. Ankara yakında Suriye’de oynadığı ikili oyuna son vermek zorunda kalabilir.

Türkiye, Suriye’yi fiilen paylaşmış iki büyük güce karşı, ikili bir oyun oynuyor. Bu oyunu Rus uçağının düşürülmesinden sonra daha da benimsedi, politika haline getirdi.

Erdoğan’ın Putin’den özür dilemesi ile başlayan süreçte, ABD ile ilişkiler özellikle Washington’ın Suriye’de Kürtlerle işbirliği yapması nedeniyle giderek bozulurken, Rusya’ya biat boyutuna ulaştı.

İki ülkenin birbirlerine güvenmedikleri halde giriştikleri bu ilişki Rusya’nın da işine geliyor. Putin, Türkiye’yi kullanarak NATO ve Batı ittifakında en azından tedirginlik, mümkünse gerilim ve tartışma yaratmak istiyor. Türkiye ile ilgili attığı her adım, yaptığı her açıklamada bu hissediliyor.

Sürekli Erdoğan’ı pohpohluyor, yaptığı yanlışları, yerine getirmediği sözleri görmezden geliyor. Ona yakın bir dostmuş gibi görünüyor. Ama bir yandan onu istediği gibi yönlendiriyor.

Son olarak başlatılacak İdlib operasyonunu, Erdoğan’ın cihatçıları bölgeden temizleme sözü vermesi üzerine bir ay daha ertelediğini biliyoruz.

Fakat aradan bir ay geçtiği, 15 Ekim için tarih belirlendiği halde İdlib’de cihatçı örgütlerin çoğu silahlarını bırakmadı ve bölgeden de çıkmadılar. Türkiye’nin doğrudan kullandığı, maaşlarını verdiği birkaç küçük örgüt İdlib’den ayrıldı ama, diğer örgütler bir türlü ikna edilemedi.  

Putin de gerçekte Türkiye’nin İdlib’i cihatçılardan temizleme diye bir niyetinin olmadığını biliyordu. Buna rağmen bu gecikmeyi saha şartlarının zorluğuna bağlayarak Ankara’ya yeni bir süre tanımak yolunu tercih etti.

Sözcüleri de aynı hoşgörülü açıklamalarla İdlib meselesinin biraz daha bekleyebileceğini ifade ediyorlardı.

Türkiye ise adeta İdlib meselesini unutmuş görünüyordu. Erdoğan ekonomik krizi perdeleme çalışmaları, yerel seçimlerle ilgili sorunlar vb. derken uzunca bir süre İdlib’i ağzına almadı. Alsa da işlerin yolunda gittiğini söylemekle yetiniyordu.

İdlib’den, sahadan gelen haberler ise hiç de öyle değildi. Cihatçı örgütler silah bırakmaya da bölgeyi terk etmeye de niyetli görünmüyordu.

MİNBİÇ SORUNUNA RAĞMEN ABD İLE YAKINLAŞMA

Erdoğan tam da bu sırada uzunca bir zamandır gündeme getirmediği Minbiç’ten söz etmeye başladı. Minbiç’te ABD sözünü tutmamış Kürt savaşçıları bölgeden uzaklaştırmamıştı. Öyleyse Türkiye gerekeni yapacak, bölgeyi Suriye Demokratik Güçleri’nden temizleyecekti.

Bu ve benzeri açıklamalar üzerine ABD askerleri, Minbiç sınırının dışında Türk askeri ile ortak devriyelere başlamıştı. Ama Türkiye’nin istediği bu değildi. Ankara, Kürtlerin olduğu gibi bölgeden temizlenmesini istiyordu. Daha önce Cerabulus, Azez ve Afrin’de yaptığı gibi Kürtler ve diğer yerli grupların yerine kendi cihatçılarının yerleştirilmesini istiyordu.

ABD yetkilileri bunun olmayacağını, Kürt savaşçılar ayrılsa bile Minbiç’in yerel meclis eliyle yönetileceğini söylemeye devam ettiler.

Bunun üzerine geçtiğimiz günlerde karşı taraftan herhangi bir saldırı ya da taciz olmadığı halde YPG mevzileri ile bazı yerleşim yerlerine topçu ve füze atışları yapıldı. Ölen ve yaralananlar oldu.

Bir süre sonra ABD devreye girdi, bu saldırıya karşı tavır aldı. Hatta bombalanan yerlerde ABD askerleri olduğu açıklandı.

Türkiye’de ise Saray’ın bazı kalemleri ile Erdoğan’ın danışmanları bu saldırının ABD’ye yönelik bir uyarı olduğunu ifade eden açıklamalar yaptılar, yazılar yazdılar.

Bu ifadelere bakılırsa saldırılar ABD’yi Kürtlerle ilişkilerinde adım atmaya zorlamak amacıyla yapılmıştı.

Neticesi ise beklenenin tersi oldu. ABD askerleri bu kez YPG ve SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ile devriyelere başladılar.

Tabii bu arada YPG güçleri Deyrizor Bölgesi’nde IŞİD kalıntılarına karşı sürdürdükleri operasyonları durdurmuşlar ve ABD’yi Türkiye’nin saldırılarını engellemesi için uyarmışlardı.

ABD sözcüleri bu noktada Türkiye’yi eleştirerek, sadece IŞİD’le mücadeleye odaklanılması gerektiğini açıklamışlardı.

Gösterilen bu tavırlardan sonra Türkiye’nin tehdit içeren açıklamaları sürse de topçu atışları durmuştu.

Kuzey Suriye’de sahadaki durum buydu ama, Türkiye ABD ilişkileri özellikle Rahip Brunson’ın ABD’nin yoğun baskılarıyla gecikmeli de olsa serbest bırakılıp ülkesine gitmesine izin verilmesinden sonra yeniden düzelme belirtileri göstermeye başladı.

Erdoğanla Trump bu arada birkaç defa telefonla, hatta Paris’te yüzyüze görüşerek sıcak mesajlar verdiler.

Bazı bakanlar için ABD’nin müeyyide kararları kaldırıldı ve Türkiye’ye İran yaptırımlarında muafiyet tanındı.

Şimdi Türkiye ABD’den yeni jestler ve Suriye’de sahaya da yansıyacak yeni yaklaşımlar bekliyor.

Tabii buna rağmen ABD yetkililerinin PYD-YPG ile işbirliği açıklamaları da devam ediyor. En son açıklama ABD'nin yeni Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Jeffrey’den geldi, ABD'nin Suriye'de iş birliği yaptığı PYD'nin PKK'nin Suriye'deki uzantısı olduğunu, ancak ABD'nin PYD'yi terör örgütü olarak tanımadığını söyledi.

Uzmanlar ise, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ilişkilerin yeniden sıcaklaşmaya başlamasıyla birlikte özellikle Kuzey Doğu Suriye’de ABD’ye daha fazla yöneleceğini umuyorlar.  

TÜRKİYE BU İKİLİ POLİTİKAYI BIRAKMAK ZORUNDA KALACAK

İdlib operasyonu, 17 Eylül’de alınan Soçi toplantısı kararları ile ortadan kalkmış değil. Sadece Türkiye’nin ısrarı üzerine ertelenmişti. Şimdi Türkiye ile ABD arasında yakınlaşma adımlarının atıldığı günlerde, Rusya ve Suriye’den Türkiye’ye yönelik İdlib’le ilgili olumsuz mesajlar dikkati çekmeye başladı.

Önce 8 Kasım’da Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova, silahsız bölgeyle ilgili sürecin tamamlandığını söylemek için erken olduğunu açıkladı.

Zaharova, 17 Eylül tarihli, İdlib gerilimi azaltma bölgesinde istikrarın sağlanmasına yönelik Rus-Türk anlaşmasının hayata geçirilme sürecinin bitmediğini, devam ettiğini ifade etti.

Arkasından 13 Kasım’da Suriye Ulusal Uzlaşma Bakanı Ali Haydar, Türkiye’nin Soçi anlaşmasındaki yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı İdlib’de siyasi sürecin durduğunu söyledi.

Bakan Haydar, "Bugün itibarıyla İdlib’de ateşkes sürecinden bahsetmek imkânsız, zira durum kırılgan ve kritik" dedi.

Son açıklamayı Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov hafta başında yaptı ve Kürtlerin Suriye’deki siyasi sürece dahil edilmesi gerektiğini söyledi.

 "Siyasi süreçten bahsederken ve anayasayı oluştururken, haliyle, Kürt temsilcileri, uzaklaştırmak yerine –ki bu sadece ayrımcılığı körükler- sürece dahil edilmeleri gerektiği düşünüldü," diye sözlerine devam etti. "En başından beri amacımız buydu" diye de ekledi.

Bu eleştirileri, İdlib konusunda Türkiye ile Rusya’nın arasında önümüzde süreçte ilişkilerin gerginleşeceğinin bir işareti olarak okumak mümkün.

Ve bu eleştirilerin Türkiye’nin son günlerde ABD’ye doğru çark etmeye başlaması üzerine gündeme geldiğini tahmin etmek zor değil.

Netice olarak Türkiye cihatçılarını korumak amacıyla uyguladığı zaman kazanma taktiğinin sonuna geldi. İdlib operasyonu çok uzak olmayan bir gelecekte gerçekleşecek.

Operasyonla birlikte Rusya, Türkiye ile ilişkilerini yeniden gözden geçirir mi?

Böyle bir noktada Türkiye, ABD ve Rusya arasında oynadığı ikili oyuna bir son verip Suriye’de tarafını belirlemek zorunda kalır mı?

Türkiye böyle bir şeye niyetlense Rusya ne yapar? Putin buna nasıl razı olur?

Bu soruların cevaplarını nasılsa çok uzak olmayan bir gelecekte öğreneceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi