Ara bilanço ya da Pivot'la

Hamas kanlı bir atakla çivisi çıkmış Orta-Doğu'nun pimini çekti. İsrail buna vahşetle cevap vermeye sıvanınca hayat korku filmine döndü. Ortaya "Dünya'da bunalım, Orta-Doğu'da cinnet" diyebileceğimiz rahatsız edici ve can yakan bir durum çıktı.

Her hafta Basın Tarihi'ni yazmadan önce geçmişte hangi tarih kesitinde olduğumuzu bir kez daha netleştiririm.

2005 yılını terk etme hazırlıkları içindeyiz.

Ama böyle yazılarda zaman çift kulvarlı yaşanıyor… Geçmişi araştırırken yanınızdan da bugün akıyor.

* * *

Suriye'ye yönelik askeri harekât nedeniyle, Basın Tarihi'nde 2005 yılından azıcık daha geriye gidip "Süleymaniye Baskını'nın" ilk elden tanıklığını yazmayı planlıyordum...

HAMAS kanlı ve vahşi bir atakla çivisi çıkmış Orta-Doğu'nun pimini çekti… İsrail buna aynı vahşetle cevap vermeye sıvanınca hayat korku filmine döndü.

Ortaya "Dünya'da bunalım, Orta-Doğu'da cinnet" diye tanımlayabileceğimiz çok rahatsız edici ve can yakan bir durum çıktı…

* * *

Derin bir nefes alıp "ne oluyor" diye düşündüm.

Basın Tarihi için daha geniş bir dünya değerlendirmesine, genç ve farklı bir bakış açısına, adeta bir ara bilançoya ihtiyaç duydum.

Ömer Altan'a başvurdum.

Bana bir dünya değerlendirmesi yapmasını rica ettim.

Beni kırmadı.

* * *

Ömer Altan'ın dünya halimizin ara bilançosu olarak nitelediğim ilginç tespitlerle yüklü "Pivot'la" başlıklı değerlendirmesi şöyle:

"Giderek alçalan bir gökyüzü altında oraya buraya kaçışan biz insanlar bu canavar zamanlarda hayatta kalmaktan başka bir şey düşünemez olduk. Global makine çalışıyor ve insan, özgürlük fanusundaki oksijenin çekildiğini şok içinde seyrediyor.

Yaşamın dikenli taraflarını yumuşatacak ne kaldı elde? Serbest ifade platformları sunacağı öngörülen sosyal medya varyantlarını agoralara benzetmez miydik?

Uçan arabalar gelmeyecek miydi? Bilim iyileştirici olacaktı ve modernizm yakıtıyla ivmelenen medeniyet roketi atmosferin ötesindeki katmanlardan bilgi toplamamızı sağlamayacak mıydı?

İşin gerçeği şu ki, bunların olmadığını söyleyemeyiz. Uzay cisimlerinin yaşını ölçmekten cerrah robotların milimetrik operasyonlarına, insan organı "yazan" üç boyutlu yazıcılardan iklim uydularına inanılmaz teknolojik gelişmelerle çevrelenmiş durumdayız fakat bir sorun olduğu da aşikâr.

İstatistik olarak konforun yükseldiği çağda mutsuzluk epidemileşiyor. Coşku, yağmurun silip attığı boya gibi şehir mazgallarından kanalizasyona karışmakta; taşra payını almıyor mu bundan? Elbette alıyor, gri artık her yerde daha gri.

Beşeriyet, ütopyalarının sonuna doğru bir amok koşusunun ardından yaralarını saramadan tükenmişlik sendromuyla savrulmakta. Kara kutuda hayret nidaları, hayal kırıklığı, inkâr ve panik.

Yalnızlık anaforunda yutulmuş göstermelik ilişkiler. İnsan yavrularının tüm topluluk tarafından yetiştirildiği ultra- sosyal geçişkenlik içindeki antropolojik öncüllerden günümüzün atomizasyon nöbetlerine. Fordist band sisteminden türeyen aile dekoru, tüm erdemlerin ters yüz edilişi ve metastaz yapan çaresizlik.

Konuşmadan, duygusuzca akan günlerin giderek telefon ekranlarındaki şakalı, komikli sosyal akışı taklit eder hale gelmesi ve fakat gülecek pek de bir şey kalmış olmaması.

Geleceği hayal etmeye yetmezken enerji, sayılara indirgenen bizler; hepimiz.

Şimdi ve buradaki varlığımızın yaydığı muazzam potansiyel hasebiyle değerli olan bizler. Hepimiz. Birbirine destek olmak yerine yanlış hedeflerle birbirine kışkırtılan faniler. İyi niyeti suistimal edile edile deformeleşmiş bilinç. Çıkışsızlığa yönelen dünya. Ekolojik can çekişme ve ekonomik zihniyetin obezleşmesi. Kırılan kar küresinden belli belirsiz dökülen hayalet hayaller. Romantizm cilasının silinmesiyle açığa çıkan teknokratik açlık.

Tüm bunların ortasında bir gümüş sicim: Sanat. İlk çağlardan bugüne anlamı tekrar tekrar kurmak için başvurduğumuz pırıltılı tılsım. Şimdinin satış rakamları, dinlenme sayıları, indirilme yarışları arasında öldürülemese de can çekiştirilen aşkın enerji kaynağı. Sanat, insanın şifası.

Sorun görünürken çözüm görünmez mi? Pivot'la yani eksende diğer yöne dönüver. Dön ve akıntıya karşı bak. Sanatsızlıkla zehirlenen dokudan güzellik filizleri boy verir mi? Retorik bir soru ama istersen yapay zekaya sor.

Öğrenimin estetik güç notalarını kese kese yükselişe hizmet ettiği capcanlı bir dünya, imkânsız mı? İmkânsız diyenlerden dinliyoruz sabah akşam ekonomi-politik ve fakat insan insanca yaşamayı hakeden değil midir? Pivot'layarak eksende diğer yöne dönüş, adım adım başlangıca dönen zihnin arınışı.

Kaldırılan film festivalleri. Gerçeğin temsilinden kaçınan diziler. Susmak, otosansür ve ifadenin sahteliği. Sanatın ticarete bulanması. Kitlelerin afyonu olarak dijital platformlar.

Tüm sanatsal kategorilerin karbon kopyalaşarak yoğunluğunu kaybettiği kapalı bir kutuya hapsolmuşuz. İdeolojik aygıtlarla şablon üretimlerin kesişiminde belki de sürekli aynı şeyi izliyoruz, aynı şeye bakıyoruz, aynı şeyi dinliyoruz, aynı şeyi okuyoruz.

Şiirin yüklendiği kozmik enerjinin basit kelime oyunlarına kurban edildiği gerçeklikte sabah akşam felaket, felaket üzerine felaket yaşıyoruz fakat daha garibi ara verdiğimizde daima tüketecek bir şeyler buluyoruz. Sanatın vahşete ve propagandaya payandalandığı noktada gerçek nedir, hakikat ne, adalet nedir, güzelik ne?

Yapbozun parçaları birleşemez fakat vazgeçemeyiz görmekten ve ses vermekten ideale. Sanatın bu bakış açısının çocuğu olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak ilk ve aslî görev.

Gündemin bir kontrol aracı olarak kullanıldığı anlık düzlemlerin panzehiri ancak zamanın derin ritmleriyle kurulan bütünler olabilir. Daha derine inmek için de akışın kutuplaştırıcı elektriğinden, bu elektrikten rant sağlayanlardan ve bu elektriği ölümcülleştirmek için ne bulurlarsa üzerimize boca edenlerden ayrılmalıyız.

Mimari gözle oluşturulan yaşama alanlarında estetik yaşantıların boy atması daha mümkündür. Tüm varoluşu da böyle düşünmek gerekmez mi?

Sorunların çözümü Einstein'ın dediği gibi sorunu üreten seviyede bulunamıyorsa ve Buckminster Fuller'in söylediği gibi bir modeli daha işlevselini sunmadan bertaraf edemiyorsak bu vicdansızlık bataklığında ilk iş pivot'lamalıyız. Eksende yön değiştir ve yüzeysellik fırtınasında derinlere doğru bak. Kurtuluş olmasa da yaşamanın hakkını ver ve ne olursa olsun insanca kalmanın sanatlı bir yolunu ara. Seni küçümseyecekler ve alay edecekler ama önemi yok. Neden mi? Çünkü onların şekillendirdiği dünya ortada."


Mehmet Altan: İlk imzası 15 yaşında yayınlandı. 20 yıl Sabah,6 yılda Star gazetelerinde baş yazarlık ve yazarlık, televizyon programcılığı ve yorumculuk yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var.15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19.,26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı.21 ay cezaevinde kaldı. AYM,AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Altan Arşivi