Ayşe Yıldırım

Ayşe Yıldırım

Aslında Demirtaş yargılıyor!

Selahattin Demirtaş, tahliye kararının mahkemenin elinde olmadığını söyledi ve tahliye talebinde bulunmadı. Nitekim öyle oldu, yine tahliye edilmedi.

Demirtaş’ın tutukluluğunun ‘siyasi’ olduğuna AİHM bile hükmetti zaten.

Hakkındaki fezlekelerin elle tutulur bir yanı olmadığını mahkemeye değil kamuoyuna anlatıyor her duruşmada Demirtaş.

Yaklaşık 8 ay önce de 6-8 Ekim olayları sırasında yaşananlara ilişkin dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın tanık olarak dinlenmesini istemişti. Ve o gün geldiğinde Ala’ya "Ben linç edilirken neden sustunuz diyeceğim. Ben tutukluyken neden çıkıp gerçekleri anlatmıyorsunuz?" diyeceğini söylemişti.

Tabii ki Ala ne tanık oldu ne konuştu.

Üç gündür yine çok önemli açıklamalar yaptı Demirtaş.

Söyledikleri arasında özellikle üç ayrıntı bugünlere nasıl gelindiğini daha iyi anlamak açısından önemli.

Bunlardan biri, 2009 KCK operasyonları sırasında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı’yla yaptıkları görüşme. (Ki o savcı sonradan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanmış, ‘FETÖ’ operasyonları sırasında tutuklanmış ve sonra da itirafçı olmuş.)

"Kendisiyle birkaç defa görüş görüştük" diyor Demirtaş, ve devam ediyor:

"Sayın Ahmet Türk eş genel başkanımızken o zaman ben grup başkanvekiliydim. Gittik görüştük, "Bakın biz siyasetçiyiz yapmayın böyle. Gerçekten bir suçlama varsa tamam ama gözaltına alınanlar, tutuklananlar bizim çalışma arkadaşlarımız. Bunları nasıl bu kadar ciddi bir suçlama ile evlerini basıp gözaltına alıyorsunuz. Üstelik biz bu kadar barış arayışındayken, çözüm arayışındayken nasıl bunları yapıyorsunuz" dedik. Kendisi çok açık görüşlü bir insandı sağ olsun. "Siyaseten siz hükümetin istediği çizgide olursanız biz de bunu değerlendiririz" dedi. Yanındaki dosyalara elini vuruyordu. 'Bunlar da sırada bekleyenler. Gelişmelere bakacağız' diyordu. Ve gelişmelere baka baka sayı 10 bini buldu."

İkincisi ise daha önce şu anda görevde olan bir bakanla ilgiliydi:

"Şu anda görevde olan bir bakan Diyarbakır’daki hâkim ve savcıların tamamını mesai saati sonrası konferans salonuna topluyor, Ankara’dan telekonferansla bağlanıyor. Adalet Bakanı da değil ve hâkim ve savcılara terörle mücadelenin önemini anlatıyor o konferansta. Hâkim ve savcılar da pür dikkat o bakanı dinliyor. Bakanın verdiği perspektif de şudur; biz terörle mücadele ediyoruz, siz de bize yardımcı olacaksınız. Önünüze gelen dosyalarda ince eleyip sık dokumayın. Arada mağdurlar da olabilir, önemli değil. Devletin bekası önemlidir. Devlet tehdit altındadır, 3-5 kişi de mağdur olursa çok önemli değil. Dolayısıyla hâkim, savcı önüne gelen dosyaya şöyle bir bakıyor: 'Ha bu, bu perspektifle yaklaşılması gereken bir dosyadır, tutuklanmasına, ilk duruşmada tutukluluğunun devamına'".

Ve üçüncüsü de iktidarın uyguladığı "düşman hukuku"na dair olanıydı:

"Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Avrupa parlamenterleriyle yaptığı bir görüşmede, Avrupa parlamenterleri benim tutuklu olduğum hususunu dile getirince benimle ilgili 'O düşmanımızdır.' lafını kullanmıştır. Çıksın inkâr etsin bakalım Çavuşoğlu. Düşman demiştir benim için. Böyle bir Dışişleri Bakanının, böyle bir hükümetin, böyle bir zihniyetin yargı faaliyeti böyle olur işte. Düşman olur. Yurttaş hukuku diye bir şey yok. Biz bunlardan normalde bırakın sorgu sual yapılmayı, eleştiriyi bile hak etmiyoruz. Barış konuşması yapan birini kim eleştirecek, eleştirilse haksızlık olur."

Her duruşmada hakkındaki fezlekeleri tek tek çürütüyor Demirtaş. Savcıların, mahkemelerin "siyasi" davrandığını anlatıyor. Buna yol açan şeyin "dokunulmazlıkların kaldırılması" olduğunu da anımsatıyor.

Hani CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun "Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz" dediği değişikliği:

"Savcının işgüzarlığı. Mesleğini iyi yapamadı, hukuku iyi yorumlayamadı, dosyayı iyi hazırlayamadı. Tamam. Peki, TBMM ne yaptı? Bunları tek tek komisyonda ele alıp da dokunulmazlıklarımızı mı kaldırdı? Hayır. Tek bir Anayasa maddesi değişikliğiyle ‘Bütün dokunulmazlıklar kalkmıştır’ diyerek yasadışı bir şekilde, Anayasaya aykırı davranarak dokunulmazlıklarımızı kalkmış kabul etti. Parlamento da böyle ciddiyetsiz davrandı çünkü bir linç ortamında AKP ve bir grup CHP milletvekiliyle MHP milletvekili de el ele verip bizleri politikleşmiş yargının önüne atmak için aceleci davranıyorlardı, aceleleri vardı."

Anlaşılan aceleleri devam ediyor ki Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde "Türkiye’de Siyasi Muhalefet Üyelerinin Ağırlaşan Durumu" başlıklı karar tasarısına AKP, MHP ve İYİ Parti’nin yanı sıra CHP’li üyeler de ret oyu verdi.

Ama karar tasarısı büyük bir oy çokluğuyla kabul edildi ve dokunulmazlıkları kaldırılan ve hapiste olan parlamenterlerin durumları "kaygı verici" olarak tanımlandı.

Demirtaş'ın sadece son üç günlük yargılanma sürecine bakmak bile aslında yargılayanın Demirtaş olduğunu ortaya koyuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Yıldırım Arşivi