Ragıp Duran
Bağımsız gazeteci bakanı gönderdi
Kabinede Başbakan’dan sonra en önemli yetkili. 1973 doğumlu. Nanteslı bir politikacı. Yeşiller Partisi'nde başlamış siyasete. O cenahta biraz dolaşmış, bir ara Sosyalist Parti'ye yamanmış, sonra Macron’un partisine geçip önce Meclis Başkanı olmuş, son olarak da Bakan yapmışlar. Adı François de Rugy. Bu aralar manşetlerde. Çünkü Mediapart internet sitesinin uzun vadeli, sabırlı, çok yönlü ‘araştırmacı gazetecilik’ faaliyeti sayesinde neredeyse bütün açıkları, usulsüzlükleri somut belgelerle ortaya çıktı. İlk başta biraz direndi, Macron da arka çıktı adamına. Ama her şey o kadar net ki, ‘’Devlet, millet ve kendi onuru’’ için istifa etmek zorunda kaldı. Salı ve Çarşamba’dan bu yana, Meclis ve Başbakanlığın Genel Sekreterlerinin ayrı ayrı yayınladığı teftiş/araştırma raporlarına göre ise Rugy’nin harcamalarında ‘’daha sonra geri ödemesi yapılmış bir-iki konu dışında herhangi bir usulsüzlük’’ bulunmuyor. Bu iki rapor birçok milletvekili tarafından kınandı. Çünkü raporu kaleme alan yetkililer vakti zamanında Rugy tarafından atanmış bürokratlar. Ayrıca rapordaki dökümlerde tüm masraflar gündeme gelmiyor. Devlet, kendisini savunanı destekler. Yasadışı ya da gayrımeşru bir iş yapmışsa bile…
Mediapart da zaten müstafi Bakanın bu açıklamalarından sonra bazı yeni belgeler yayınlayarak devletin iki raporunu ofsayda düşürdü.
Doğu ülkelerindeki ya da bizdeki yolsuzluklara oranla, Fransız bakanın tüzük ve geleneklere aykırı olarak harcadığı para, şahsi amaçları için kullandığı kamu parasının toplamı aslında pek önemli bir tutar değil. Bizimkilerin ‘’Çerez parası’’ dediği kadar. Çünkü Meclis’in parasıyla gazeteci, yazar, akademisyen ve siyasetçi arkadaşlarına topu topu 9 akşam yemek daveti vermiş Beyefendi. Yalnız yemeklerin faturası biraz tuzlu. Çünkü çok pahalı deniz ürünleri, nadir şaraplar var masada. Fotoğrafları çıktı Mediapart’da. Yetmedi, allem etmiş kallem etmiş kendi evi olduğu halde eşi ve çocukları için de resmî bir konut ayarlamış kendine ve o binada bazı düzenlemeler yaptırmış. Milletvekilleri ve Meclis Başkanlarına, seyahat ve otel parası olarak tahsis edilen harcırahların bir kısmını da o zamanki Partisine bağış olarak göndermiş.
Burada önemli olan şu: 3 kuruş 5 kuruş ama iktidar sahiplerinin hazine yani kamu parasını nasıl kullandıkları.
Olayı teşhir eden medya kuruluşunu tanımakta yarar var: Mediapart. (Katılımcı Medya). Le Monde’un eski Yazı İşleri Müdürü Edwy Plenel ve arkadaşları tarafından 2008’de kuruldu. Rugy haberi ilk başarıları değil. Daha önce de Woerth-Bettencourt, Cahuzac, Morelle, Sarkozy-Kaddafi ve Benalla haberleriyle iktidarın usulsüzlüklerini ortaya çıkardı.
Son olayda Mediapart’ın muhabirleri bir yandan Meclis'in ve milletvekillerinin harcama belgelerini inceledi, bir yandan da söz konusu pahalı davetlere katılan kişilerden bilgi aldı. Banka hesaplarına ve vergi belgelerine de ulaşmış olabilirler. Resmî konutu tamir eden firmalardan da bilgi alınmış.
Ciddi gazetecilik, masa başında oturup iktidar sözcülerinin telefonda söylediklerini haber kılığına sokmak değil tabii ki. Gazetecilik/muhabirlik bilgi, akıl, tahlil, doğru perspektif, kamu çıkarını kollama, belge bulma, cross checking (birkaç kaynaktan karşılıklı denetim/sağlama)… gibi özel bir dizi şartları olan bir uğraş. Bunları yapabilmek için bağımsız ve özgür olacaksınız, kollektif çalışma yapacaksınız. Tüm iktidarlara eşit uzaklıkta duracaksınız.‘’Bunu yayınlarsak o kızar, bu üzülür, ötekiler sevinir’’ diye bir yaklaşımınız, hesabınız olmayacak. Gerçeğe ve sadece gerçeğe güveneceksiniz. Okurun sizden somut bilgi, belge, çok taraflı değerlendirme içeren komple haber talep ettiğini bileceksiniz. Haksızlığı, usulsüzlüğü teşhir etmek gazetecinin görevi. İktidarı rahatsız etmeyen gazetecilik faaliyetine, habercilik denmiyor, halkla ilişkiler, reklam, propaganda, yandaşlık deniyor.
Uzun uzun incelemek anlatmak gerek: Mediapart bu başarılı gazeteciliği nasıl yapıyor? Bu gazetenin medya mülkiyeti kime ait? Çok fazla sayıda ve çok parlak muhabirleri mi var? İyi reklam mı alıyorlar?
Mediapart’ın kamuoyunda adı en çok geçen yetkilisi, kuruculardan Edwy Plenel (67). Eski bir Troçkist. (20 yaşına kadar solcu olmamış ve militanlık yapmamışsan bugün iyi bir gazeteci olma ihtimalin pek yüksek değil). Plenel gazetecilik ve basın özgürlüğü konusunda otuz kadar kitap yayınladı. Büyük romancı olduğu kadar büyük gazeteci olan Albert Camus’nün Kurtuluş’tan (1945) sonra saptadığı ilkeyi hayata geçirmeye çalışıyor Mediapart: ‘’Gazeteciliğin hür olabilmesi için sermeyenin boyunduruğundan kurtulması lazım.’’.
Batı’da ekonomik iktidar bizde ise daha çok siyasi, askerî ve ideolojik iktidar basın üzerinde ağır baskı kuruyor.
Plenel, kapitalist dünyada, gazeteciliğin, kapitalist olmayan yöntemlerle yapılması gerektiğine inanıyor. Yani esas amaç ticari olmamalı, para kazanmak hedef değil. Temel görev kamu çıkarını savunmak. Mediapart bu nedenle 1 kuruş reklam almıyor. Zaten temel sloganları da ‘’Bizim gazetemizi bir tek okurlar satın alabilir’. Onbir yılda 150 bin paralı abone topladılar.
Fransa'da Macron iktidarı Mediapart'ı susturmak için çeşitli girişimlerde bulundu. Aleyhinde yayın yaptı. Bir keresinde polis, haber kaynaklarını öğrenmek için Mediapart'ın merkezini bastı, arama yapmak istedi. Ama gazeteciler mahkeme kararı olmadığı için buna izin vermedi. Mediapart, Sarı Yelekliler konusunda da doğru habercilik yaptığı için bu kesimin medyaya yönelik saldırı ve eleştirilerinden muaf olmuş tek gazete.
Adına yakışır bir şekilde, Mediapart her okurun görüş, eleştiri ve değerlendirmesini ayrıca da isteyenin blog’unu kendi sayfalarında herhangi editoryal süzgeçten geçirmeden yayınlıyor. Mali bakımdan son 4 yıldır kârdalar. Ama kurucular, ortaklar, katkıcılar bu kârdan 1 kuruş gelir sağlamadı. Çünkü tüm kazanç ihtiyat akçesi ya da gazeteye yatırım olarak değerlendiriliyor. Kuruldukları gün başlangıç sermayesi 1.325 milyon Euro olan Mediapart, bugün bağımsız iki kurum tarafından yapılan incelemeye göre piyasa değeri 16.3 milyon Euro olan bir şirket.
Son olarak, The Guardian örneğinden esinlenerek büyük bir iş başardılar: Mediapart’ın %100’ünü bir fona/vakfa devrediyorlar. Bu vakıfın tüzüğüne göre, gazetenin bağımsız, özgür, katılımcı, muhalif yapısı kesinlikle değiştirilemiyor. Hiçbir kişi ya da kurum Vakıfta hisse ya da söz sahibi olamıyor. Şimdiye kadar Mediapart’ın Dostları, Yazı İşleri Çalışanları ve Kurucuların şirketlerinin denetimindeki mali yapı sonbahardan itibaren tamamen ve sadece Vakfın yönetiminde olacak. Bu yeni yapıda, Mediapart’ın yazı işleri ile mali yapısı birbirinden tamamen ayrılıyor. Biraz karmaşık bir yapı ama son 3 yılda yaptıkları 17 toplantıda vardıkları tüm kararlar oylama sonucu çalışanların (toplam yaklaşık 100 kişi) yüzde 90’lara varan onayı ile alınmış. İlgililer ve meraklılar ayrıntılı Fransızca bilgi için bkz.
Mediapart bu yapıyı oluşturmak için Kurtuluş’tan bu yana Fransız ve dünya medyasındaki mülkiyet yapılarını ayrıntılı olarak incelemiş. Kooperatif veya çalışanların çoğunluk hisselerine sahip olduğu modelleri araştırmışlar ve bu Vakıf formülünde uzlaşmışlar. Tıpkı The Guardian’ın mali ve yayın özerkliğini ilelebet garanti altına alan Scott Vakfı gibi bir yapıyı kuruyorlar.
Medya kurumunun mali ve mülkiyet yapısı önemli, çalışan sayısı, mevcut ve olası gelirleri de mühim. Ama bu unsurların hiçbiri, yayın politikası ve haber perspektifi kadar önemli değil. Biz kimin için nasıl bir gazetecilik yapmak istiyoruz? Yapmamız lazım? Yapabiliriz sorularına verilen yanıtlar tayin edici.
Medyanın global çapta, mali ve editoryal anlamda, yani mesleki olarak, yani inandırıcılık ve güvenirlik alanlarında büyük bir kriz yaşadığı dönemde, The Guardian’dan sonra Mediapart örneği tüm meslekdaşlar ve okurlar açısından hayati derecede önemli ve kıymetli. Çünkü bu tür girişimler ve başarılar, medyanın 3 sacayağı olan işveren-gazeteci-okur üçgenini gazeteci ve okur lehine yeniden kuruyor.
Bizde olası bir Mediapart için o kadar çok sayıda düşürülecek Başkan, Bakan, yetkili var ki, hiç konu sıkıntısı çekmeyiz yani…
Yeni Şafak gazetesi ve aHaber bu konuda bir haber dosyası yayınlasa da okuyup izlesek ne iyi olur değil mi?