Ömer Faruk Gergerlioğlu
Barış çağrısı yargılanırken, cinayete azmettirme baş tacı..!
Çözüm sürecinin bitiminden sonra ülkenin içine girdiği kaos ortamını hepimiz hatırlıyoruz. Yıllardır devam eden çatışma ortamının 2.5 yıl gibi kısa bir arasından sonra tekrar devam etmesi büyük bir şok oluşturmuştu. Zira çatışmaların devam etmesinin çözüm için getireceği bir şey yoktu.
Bu dönemde çok barış çağrısı yapıldı. Ancak karşılık bulmadı. Akademisyenlerin çağrısını yaptığı barış çağrısı ise devlet katında büyük tepkiyle karşılandı. İmzacı akademisyenlerin çoğu KHK hışmına uğradı işinden ihraç edildi, yurt dışı yasağı kondu ve son olarak uzun bir aradan sonra haklarında ağır ceza mahkemelerinde "terör örgütü propagandası" suçlamasıyla davalar açıldı.
O gün barış isteyen böyle kovalanıyordu. Barış isteyenlerin "PKK'cı" olduğu vurgulanıyordu. Bir de bugüne bakalım, nereye geldik. Bakalım memleket ortamı nereye gelmiş. Cem Küçük isimli bir gazeteci çıktığı her TV programında normal bir hukuk devletinde hakkında soruşturma başlatacak sözler sarf ediyor, kimseden ses seda yok. Suç duyuruları yapılıyor ama Cem Küçük dozunu daha da artırıyor. "Yurt dışında ki gazetecilerin adresleri dahil bütün bilgileri biliniyor. MİT suikast için neyi bekliyor!" diyor. HDP milletvekili Garo Paylan "Avrupa'ya gönderilen 3 kişilik bir infaz timi, çok sayıda akademisyen, gazeteci ve kanaat önderine suikast yapacak." diyor kimsede ses seda yok. Tabii burada ses seda olmayan bizim ülkemiz, Almanya bu iddiaları çok ciddi bulduğunu belirterek önlem aldığını açıklıyor.( http://www.diken.com.tr/alman-emniyeti-suikast-listesini-dogruladi-tehlike-durumundan-haberdariz/)
Çözüm süreci bitip "barış" diyenin şeytanlaştırıldığı bir Aralık 2017 Türkiye'sinde çözülen bir sorun yok. Kesinlıkle açık ki 2.5 yıl sonrası daha huzursuz ve güvensiz bir ülke olduk. Hukukun üstünlüğünün kalmadığı, demokrasinin rafa kaldırıldığı günleri yaşıyoruz. Ne çatışmalar bitti ne de insan hakları, hukuk ve demokrasi adına iyi bir yere geldik. Aksine uluslararası endeksler demokratik açıdan sürekli dibe düşen bir Türkiye gerçeğini gösteriyor.
İşte bu ortamda barış imzacısı akademisyenlerin davaları başladı. "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza attıkları için haklarında dava açılan barış akademisyenlerinin duruşmaları, İstanbul 33. ve 36. Ağır Ceza mahkemelerinde devam ediyor. İşin garibi 23 ay sonra dava açılmış. Yargılama başladı ama yargılanması gerekenlerin doğru seçildiğine dair bir emare görünmüyor. Tetikçilik, küfür, hakaret, cinayete azmettiren ortalıkta dolaşıyor, tek derdi bu toprakların selameti ve çözüm olanlar yargılanıyor. Bu nasıl bir tezat? Maalesef bunları artık garip karşılayamıyoruz, çünkü burası Türkiye...
Barış bildirisini çeşitli açılardan eleştirebilirsiniz ama bu bildiri, bir taleptir, cinayete azmettiren hakkında bir işlem yapmayanlar barışın 'b'sinden rahatsız olması gibi büyük bir sorun var önümüzde. Dün yargılanan ünlü hukukçu Prof. İbrahim Kaboğlu savunmasında önemli bir çelişkinin altını çiziyor "Habur süreci eylemi ifade ediyor. Dağdaki silahlı kişilere 'buyurun silahınızla gelin' diyorsunuz ama hendekteki kişilere 'sizi imha edeceğim' diyorsunuz. Devlet olarak göreviniz öldürmek değil, yaşamı korumak zorundasınız."
Barış imzacılarına yönelik çok linç kampanyası yapıldı ancak aradan geçen 2 senede hiçbiri hakkında dava açılmadı. Ancak kamu gücünü eleştiren her türlü cezaya çarptırıldı. Kaboğlu savunmasında ileride AİHM'in Türkiye'yi ağır tazminat cezalarına çarptırmasından evvel yerel mahkemenin evrensel usule riayet etmesi gerektiğini söylemiş ki çok haklı, mağduriyet yaşandıktan sonra bunun yaşanmış ve yaşanacak yüksek maddi bir tazminatla sonuçlanması mağdur için çok anlamlı değil.
Mahkemelerde ünlü hukukçular evrensel hukuk hatırlatmaları yapa dursun, mafya babaları hoşlaşmadıkları kişilerin kanını akıtacağını söylesin, gazeteci kılıklı bazı kişiler cinayet azmettirsin, ondan sonra da bu ülkede bir normalleşmeden bahsedelim, öyle mi?
Türkiye çok kötü bir manzara arz ediyor. Mahkemeler hukuk ve demokrasi isteyen kişileri yargılarken, çok açık hukuksuzluklar, yasa çiğnemeler, hukuk ihlalleri gayet rahat bir şekilde icra edilebiliyor. Bu Aralık 2017 manzarası 2018 için de çok karanlık bir sinyal teşkil ediyor. Gittikçe ağırlaşan OHAL keyfiliğini ise sabahlara kadar anlatsanız, sayfalarca yazsanız bitmeyecek bir Türkiye gerçeği yaşıyoruz.