Bekanın kayyımı kestaneyi çizdirdi

Kaçınılmaz son: 'Bizzat şahsımın kendisi'ni başrole koyunca, mağlubiyetin faturası da aynı kişiye kesildi. Dipteki derin çağdaşlık fışkırdı seçim sandıklarından.

Pazar akşamı İstanbul'da küçücük bir salonda 15-20 kişinin karşısında açıklama yaparken yüz ifadesi yeteri kadar açıkladı her şeyi: Bembeyaz ve ekşi bir surat, aksi lanet bir ifade tarzı. Kaybettiği belliydi.

Beka dedi, ama sonuçlar öyle demiyordu. Şırnak'ı kazanmıştı ama orada seçmen kalmamıştı. ''İlçeleri kazandık'' dedi. Züğürt tesellisi. Kaybettiği illerden söz edemedi. Demokrasi bile dedi ama gereğini hâlâ tam olarak yapmış değil.

7 Haziran'da da yenilmişti ama bu sefer ağır bir mağlubiyet. Çünkü beka tutmadı, kayyım tutmadı, Binali tutmadı, hiçbir şey tutmadı. Üstelik kendisi daha önce itiraf etmişti: ''İstanbul sallanırsa Türkiye tökezler'' (21 Ekim 2018). Türkiye dediği kendisi.

Bir de kalkıp ''Kaybettiğimiz yerlerde derdimizi iyi anlatamamışız demek ki!'' demez mi? Yaklaşık 2 ayda tam 102 miting yapmış. Sadece İstanbul'da bir günde 8 miting yapan tek lider. Medyanın yüzde 95'i emrinde, ötekilere açıkça sansür uyguluyor. Aslında derdinizi bence çok iyi, çok geniş ve çok uzun anlatmışsınız da seçmenin çoğunluğu sizin derdinizi iyi anlamış ve size oy vermemiş. Anketlere güvenmediğini söylemişti, çünkü meydanlar tıklım tıklımmış. Meydanlar da aldatır Bay Tayyip.

Ya Bahçeli? ''Büyük şehirleri kaybederseniz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Rejimi sorgulanır. Kayyım atanan yerleri HDP kazanırsa Kürtler bunu bir plebisit olarak değerlendirir'' demişti değil mi? E oldu şimdi!

Yandaş medya şimdi de ''Seçim yoluyla darbe'' tezini işliyor. Zaten akılları başlarında değildi, şimdi mağlubiyete bahane aramak için de pek beceriksizler ve çapsızlar. Farkında değiller: ''Artık iktidar ayağınızın altından kayıyor!''. Tabi ki hiçbir istibdat rejimi kendiliğinden teslim olmaz, iktidarı bırakmaz. Ama artık yapabilecekleri hamle sayısı çok azaldı. En önemlisi, yasallıklarını çoktan yitirmişlerdi şimdi meşruiyetlerini de kaybettiler.

Şişli ve Beşiktaş'ta mesela Seçim Kurulu, AKP'nın itirazlarını reddediverdi. Mümkün müydü böyle bir şey 31 Mart'tan önce?

Bürokrasi muamelesi gören yargının son kararlarında bile ufak tefek düzelmeler gözleniyor.

''Abi Reis gidiyor, biz de onunla batmayalım... Biz zaten ailece eskiden beri sosyal-demokratızdır... İmamoğlu çok düzgün adammış be!''

Yenilgi tsunamasinin artçı dalgaları da gecikmedi: Yeni Parti kuruluyormuş, AKP'nin içi karıştı, eski Belediye Başkanları panikte ve en güzeli de muhalefetin yüzüne kan geldi.

Kürtlerde, solcularda, CHPlilerde ve bütün muhalefette bir neşe patlaması. Bir mizah kampanyası. Büyük bir rahatlama. Umutlar tazelendi. Kakara kikiri eğleniyorlar. Tanzimattan bu yana bir modernlik/çağdaşlık refleksi zaten vardı bu toplumda. Canlandı yeniden.

Global medyada da olumlu yankılandı Erdoğan'ın kaybetmesi. Kürt oylarının tayin edici yanını vurguladı birkaç yabancı uzman. Doğru tabii.

Şimdi yeniden sayım, iptal miptal diyorlar. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Önlenemez bir çöküş başladı. Bu ekonomiyle nereye kadar Payidar?

En önemli olgu bence şu: Bütün diktatörlerin en önemli kozu milli irade olagelmişti şimdiye kadar. Artık milli irade de yüz vermiyor Erdoğan'a.

Halbuki ''bizzat benim şahsım''ı çıkarmasa idi sahneye, beka saçmalığına düşmeseydi, belki de sıradan bir yerel seçimde, az çok bilinen belediye başkan adayları ve muhtarlar seçilip bu kadar gürültü patırtı olmayacaktı. Boomerang etkisi yaptı ''bizzat benim şahsım''. Ankara'da Özhaseki, İstanbul'da Yıldırım kaybetmedi. Erdoğan kaybetti!

Bir cümle de boykotçulara: Hem pek bir gücünüz yokmuş anlaşıldı, hem de tercihinizin yanlış olduğu ortaya çıktı!

ABD'de kullanılır bu deyim ama Erdoğan artık Topal Ördek.

Psikolojik üstünlük denir işte buna.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi