Şenay Aydemir
'Beni Ay'a Uçur': Tatlı sahtekarlıklar!
Barry Levinson'un 1997 tarihli “Başkanın Adamları” (Wag The Dog) filmi, ABD başkanının karıştığı seks skandalını örtmek için savaş çıkmış gibi gösteren bir propaganda ekibini anlatılır. O dönem gözlerden ırak kimsenin umurunda olmayan Arnavutluk, güya ABD’ye savaş açar. Çoğu stüdyoda kurgulanan görüntüler medyaya servis edilir ve böylece başkanın skandalları unutturulur. Bu filmden bir yıl sonra Bill Clinton’un benzer hikayesi patlak vermişti. Filmden çıkarabileceğimiz sonuç, ABD’nin bu tür sahte hikayeler kurup onları görselleştirme ve insanları ikna etme konusunda mahir olabileceğiydi. Çünkü bu ‘sahte gerçeklik’ meselesi Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki uzay savaşının da önemli tartışma noktaları arasındaydı. Malum, Sovyetler Birliği (onun propaganda organları) uzun yıllar boyunca ABD’nin Ay'a ayak basmadığını ve Ay’a iniş görüntülerindeki kimi ‘çelişkilerden’ yola çıkarak görüntülerin bir stüdyoda üretildiğini iddia etti. Bu arada bu iddianın bugünün komplo teorisyenleri arasında da hayli karşılık bulduğunu belirtmeden geçmeyelim. İşte, bu hafta salonlarda gösterilmeye başlanan “Beni Ay'a Uçur” (Fly Me to the Moon), Ay’a yolculuk hikayesine kurmaca bir yorum getirerek “aslında aklımızdan da geçmedi değil” demeye getiriyor.
DC evreninin kadrolu yazarı (Superman& Lois, The Flash, Titans, Supergirl, Arrow vb.) olarak kariyerini büyüten Greg Berlanti’nin dördüncü uzun metrajı yapım. İlk kez bir uzun metraj kaleme alan Keenan Flynn, Rose Gilroy ve Bill Kirstein’ın üçlüsünün senaryosundan çektiği film gerçek ve kurmaca tarihi iç içe geçiriyor, biraz da bugüne göndermelerde bulunmayı ihmal etmiyor. Orduda başarılı bir pilot olan Cole Davis (Channing Tatum), rahatsızlığı nedeniyle astronot olamayınca NASA’da fırlatma direktörü olmuştur. Uzay programının maliyetinin tartışılmaya başlandığı, Vietnam bozgununun yaşandığı bu dönemde zamanla yarışmakta ve bir an önce Ay’a ulaşmaya gayret etmektedirler ekip olarak.
Öte yandan zorlu çocukluğunda edindiği kimi sahtekarlık numaralarını reklam sektörüne girdikten sonra yasal olarak yapabildiği ve kimsenin onu yargılamadığını hatta övgüler aldığını fark eden Kelly Jones (Scarlett Johansson) kariyerinde hızla yükselmektedir. Bir gün ‘başkanın adamı’ olduğunu söyleyen Moe Berkus (Woody Harrelson) adlı bir adam kapısını çalar ve onu geçmişiyle tehdit ederek NASA’da çalışmaya ikna eder. Kell, dönemin yükselen sektörü reklamcılığın bugüne izdüşümü olan bir karakter gibi. Ay’a uçuşu finanse edebilmek için o dönem olmayan ama bugün vaka-i adiyeden sayılan reklam numaralarına başvuruyor. Ay’a ayak basan ilk insan Neil Armstrong başka olmak üzere herkesi bir marka haline getiriyor onları reklamdan reklama koşturuyor. Uzay mekiğinin gövdesine reklam yapıştırmalar, para karşılığı televizyon şovları vb. Yani bugünün şirketlerin her şeyi işgal ettiği dünyasına bir gönderme bu. Ki, film hicvetmiyor ama NASA’nın Elon Muskgillerin elinde onların hizmetine sunulduğu düşünüldüğünde bir gönderme içeriyor denilebilir.
Öte yandan beklendiği üzere geçmişlerinde ağır travmalar ve suçluluk duyguları taşıyan Cole ile Kelly yakınlaşırlar, tam işler yolunda gitmek üzereyken araya ‘kötü adamlar’ girer. Moe, her ihtimale karşı Kelly’den bir Ay’a iniş mizanseni hazırlamasını ister. Başkan Nixon’un bu çok gizli operasyondan muradı her şeyin yolunda gittiğinden emin olmaktır tabii ki. Kelly ekibiyle ‘önlem olarak’ bu hazırlığı yaparken Cole’un arkasından iş çevirdiği için de vicdan azabı duymaya başlar.
“Beni Ay'a Uçur”, bir yanıyla ‘alternatif tarih’ ile gerçek tarihin iç içe geçtiği eğlenceli bir romantik komedi olarak düşünülebilir. Yer yer, her şeyin pazarlanabilir hale gelmesinin yarattığı kimi sevimsiz durumlara dikkat çeken, biraz daha az nobran davranmalarının iyi olacağını söylemeye çalışır gibi. Ama bir yanıyla da bütün bu ‘sahtekarlıkları’ kabul edilebilir gösteren bir yanı da var. Kelly’nin sahtekarlıklarından pazarlama taktiklerine, insanları kandıracak ‘yeniden üretilmiş evrenler’den karanlık devlet adamlarına kadar her şey son tahlilde sevimli bir hale geliyor. Yazının başında “Başkanın Adamları”ndan bahsetmemin nedeni biraz da burada yatıyor. Benzer bir hikayeyi, yine eğlenceli bir biçimde ama karakterleri ve yapılan (niyetlenilen) şeyleri sempatikleştirmeden anlatmayı başarıyordu yapım. Burada ise film ekibinin niyeti öyle olmasa da, insanları biraz dolandırmakta, halkı kandırmakta o kadar da büyütülecek bir şey yok hissi baskın çıkıyor sanki. Film bu bakımdan istediği tonu tutturamamış görünüyor. Belki de istenen buydu bilemeyiz! “Beni Ay’a Uçur” hafif bir yaz eğlenceliği olarak tercih edilebilir. Ama etkisi uzun sürmeyecektir.
Uzay yarışı ve Ay’a yolculuk meselesinde ‘alternatif tarih’ anlatısı izlemek isteyenler için 2019’da yayınlanmaya başlayan, beşinci sezonunu beklediğimiz “For All Mankind” dizisini önereyim bitirirken. “NASA’nin en yetkili isimleri bir sabah uyanırlar ve televizyonu açtıklarında görürler ki Sovyetler Birliği Ay’a ayak basmıştır.” Bu alternatif tarih öngörüsüyle başlayan dizi iki süper güç arasındaki uzay rekabetinin on yıllık bölümler haline ele alındığı, 2000’li yıllarda da Sovyetler Birliği’nin devam ettiği bir başka tarih anlatısı inşa ediyor. Her ne kadar Sovyetler Birliği temsilinde soğuk savaştan kalma söylem ve estetik algının etkileri devam etse de son yılların en iyi bilimkurgu dizilerinden bana kalırsa.