Berlinzedeler

İktidar geriliyor, bölünüyor işte böyle bir ortam ve zamanda muhalefetin bir araya gelip barışçı ve demokratik bir gelecek tasarlaması Saray'ı pek fena kızdırdı. Öfke ile kalkan...

21 ve 22 Eylül günleri Berlin'de toplanan Demokratik Türkiye için Toplumsal Sözleşme Arayış Konferansı iktidar medyasında geniş yer buldu. Aydınlık'tan Akit'e, Yeni Şafak'tan Akşam'a ayrıca trol yönetimli birçok İnternet sitesi konuyu birinci sayfadan, haber ve köşe yazısında değerlendirdi. Açıkçası ben iktidar medyasının bu konuya bu kadar çok önem vereceğini ve bunu faş edeceğini beklemiyordum. Demek ki kendilerini tutamamışlar.

İşin bir mesleki yanı var bir de siyasi.

Söz konusu gazetelerin hiçbiri konferansı muhabiri aracılığı ile izlemedi. Belki bu nedenle belki de kasten, bir sürü somut hata yani bilgi hatası vardı iktidar medyasının yayınlarında. Mesela Konferansa gelmeyen/gelemeyen ama adı çağırıcılar listesinde yer alan bazı şahsiyetler konferansa katılmış gibi gösterildi. Konferansın iki önemli yanı olan Çalışma Grupları ve Sonuç Bildirisi, sözkonusu gazetelerin ilgi alanına girmedi. Konferans salonunda muhabirleri bulunan Medya Haber ve Artı TV konferansın çeşitli oturumlarını naklen yayınlarken ANF ve Artı Gerçek İnternet siteleri de konferansın çalışmalarını gün boyu haber olarak düzenli bir şekilde aktardı. İktidar medyasında zaman zaman da olsa ANF, haber kaynağı olarak gösterildi. Tabi bu arada Konferansın, en az 60 yıl önce faaliyetlerine son vermiş bir dernek tarafından mali olarak desteklendiğini yazmış olmaları da bilgi hatası mı izan eksikliği mi belli olmadı.

İşin siyasi yanına, tahlil yanına gelecek olursak, iktidar medyası, Konferansın içeriğine, yapılan konuşmalara gerektiği gibi ve yeteri kadar önem ve yer vermeden esas olarak katılımcı ve konuşmacıların siyasi kimliklerine vurgu yaparak o kimlikleri kınamayı tercih etti. ''FETÖcüler, teröristler, sözde akademisyenler, miadı dolmuş liberaller, firariler'' olarak nitelenen katılımcı ve konuşmacılar, bu nitelikleriyle tanımlanınca, yandaş medya okurunu Konferans hakkında bilgilendirmiş oluyor. Bu arada Konferansın ''Darbe hazırlığı'' olduğunu öne süren kalemler de oldu. Bir başkentin göbeğinde bir otelde basına açık olarak yapılan ve TV'lerden naklen yayınlanan darbe hazırlık toplantısı...

İktidar, anlaşılan bu konferanstan çok rahatsız olmuş. Ve bunu dışa vurmuş. Oysa ki susup geçse kendisi için daha yararlı olurdu sanki... Ama ‘’Hiç olmazsa Savcılara malzeme verelim’’ demişler.

‘’Arslan’’ aslında yarasını göstermez.

ARTI TV’de, Konferansa katılan 4 kişi konuyu ayrıntılı bir şekilde Perşembe akşamı Gündem Özel programında değerlendirdi.

(Bkz.)

Aradan bir hafta geçmiş, konuya ilişkin görüş belirtmemiş iki odak da açıklama yapınca Konferansın aslında ne kadar başarılı, önemli ve değerli olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu.

Saray darbesi ile yönetimi değiştirilen Cumhuriyet gazetesi, Konferansı haber olarak görmemeyi tercih etmişti. Ama 28 Eylül Cumartesi günü, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Genel Sekreteri ve gazetenin Yayın Kurulu üyesi, köşe yazarı Işık Kansu, ''Karıştırıcı Berlin Konferansı'' başlıklı bir yazı yayınladı.

Kansu, tıpkı iktidar medyası gibi Konferansın içeriğine, konuşmalara değil katılımcıların bizzat kendisinin belirlediği kimliklerine takılmış. O da ''liboşlar, ırkçı ve cemaatçiler'' demiş. Çağırıcıların yöneticisi olduğu dernek ve STKların isimlerini vermeden onları ''ortaçağ kafalı kuruluşlar'' diye suçlamış, sonra da hızını kesememiş Konferansa katılanları casuslukla itham etmeyi de unutmamış. Kansu'nun hiddeti katılımcılarla sınırlı değil. Konferansın yapıldığı kenti de şöyle tanımlıyor: ''20. yüzyılda milyonlarca insanın ölümüne yol açmış ırkçı vahşi saldırganlığın başkenti olmuş Berlin''. Şehir de suçlu! Of of of...

Kansu'nun köşesinde küçük bir karikatür de yayınlanmış. Köpeğe benzetilen bir insan, 'Yetmez ama ja...' diyor. Yani 'Evet' sözcüğünü Almanca olarak telaffuz ediyor.

Kendini muhalif sanan kadim devletçilerin aslında iktidardan pek farkı yok. Halk TV’nin sunucu ve yorumcuları mesela, bir başka TV kanalındaki tartışmada ‘’90ların devleti katil devletti’’ diyen yandaş bir kadına saldıran ‘’Ben devletime katil dedirtmem’’ diye çırpınan her ota maydanoz, heyecanlı bir başka yandaşı ateşli bir şekilde savundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kansu’nun köşesindeki karikatürü görmüş ve esinlenmiş midir bilinmez ama o da New York dönüşü uçakta bir soru üzerine Berlin Konferansını değerlendiriyor. Daha doğrusu o da kendi konumundan kınıyor. Zaten her konuda görüş belirtmese hasta olacağı tahmin edilen AKP Başkanı hiç bir somut olgu, bilgi ve gerekçeye dayanmadan Konferansın Türkiye'yi Batı'ya şikayet ettiğini iddia ediyor. Oysa ki, Konferansın ne organizasyon ne de gerçekleşme sürecinde bir tek Batılı vardı. Konferans, Erdoğan'ın adını bile anmadığı sonuç bildirisinde kimseyi kimseye şikayet etmedi. Cumhurbaşkanının açıklamasında hakikaten komik bir cümle var: ''Türkiye'nin içinde yaşayanlar Türkiye'nin demokrasisi konusunda bir endişe taşımıyor''. Erdoğan, bu konuyu zahmet olmazsa mesela Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu ya da Bülent Arınç'a sorabilir. Doğru dürüst yanıt alamazsa yerli herhangi bir İnsan Hakları kuruluşunun raporuna bakabilir. O da tatmin etmezse herhangi bir cezaevini ziyaret edebilir.

Erdoğan konferansın ''bazı başlıkları'' ele aldığını söylüyor ama başlıkların neler olduğunu belirtmiyor. Erdoğan'ın son kozu da Konferansın bazı katılımcılarının ''Türk yargısı tarafından cezalandırılmış'' olduğu. Türk yargısının sağlığı/ciddiyeti bir yana, yargılanıp ceza almış herhangi bir yurttaşın Türkiye'nin geleceği ya da genel siyaset konusunda görüş beyan etmesi herhalde ''Anayasal bir suç'' değil.

İktidar medyasının ardından Cumhuriyet yazarı ve Erdoğan'ın da Konferans hakkında benzer açıklamalar yapması, Konferansın ne kadar başarılı olduğunu ve iyi sonuç verdiğini gösteriyor. Konferans kuşkusuz mükemmel değildi. Sağdan da soldan da eleştirilebilecek bir çok nokta çıkarılabilirdi. Ama HDP, CHP ve Saadet Partisinin yanısıra tartışmalı da olsa İYİ Parti temsilcilerinin onlarca STK yöneticisi ile bir araya gelip son derece olgun bir şekilde barışçı ve demokratik bir gelecek tasarlamaya başlaması iktidarı çok kızdırmış. Kızgınlar, siyasi eleştiri getirebilecek bir yan bulamadıkları için ancak katılımcı ya da konuşmacıların kimliklerini hakaretamiz bir şekilde anmakla yetinebilmişler.

Yapıcılığa karşı yıkıcılığı, birliğe karşı bölünmeyi, yeniye karşı eskiyi, barışa karşı savaşı, özgürlüğe karşı köleliği savunmak pek de kolay bir iş değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi