Bir direniş anıtı: Veli Saçılık

Veli Saçılık bir KHK ile işinden atıldı. O günden beri Ankara'da tek kolu ile iktidarı sarsıyor! Veli'yi devirmek için kalkan coplar, iktidarın prestijini yerlerde süründürüyor.

Ankara'da her dönemde direnen insanlar vardır. En başka öğretmenler, KESK üyesi memurlar ve Tekel İşçileri hemen akla gelenlerin başında yer alırlar.

Son döneme Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın açlık grevleri damga vurdu. Yaşam hakkından sonra ikinci kutsal hak olan "çalışma hakları" için direniyorlar. Hem de en özverili biçimde kendi bedenlerinden vazgeçerek açlık greviyle bunu yapıyorlar.

Bu iki değerli isimle birlikte her gün Ankara'da ortaya çıkıp hem Nuriye-Semih için hem de kendi çalışma hakkı için direnen biri daha var:

Veli Saçılık!

İçişleri Bakanlığı Nüfus İdaresinde çalışan sosyolog Veli Saçılık bir KHK ile işinden atıldı. O günden beri Ankara'da tek kolu ile iktidarı sarsıyor! Veli'yi devirmek için kalkan coplar, iktidarın prestijini yerlerde süründürüyor.

 

***

 

Veli Saçılık 1995 yılında Ankara'da Emek gazetesi satışı yapıyordu.  

Gözaltına alındı, tutuklandı.

İki ay Ulucanlar Cezaevi'nde kaldı, tutuksuz yargılanmak üzere tahliye oldu. 

Yargılandığı davada örgüte yardım yataklıktan 3 yıl 9 ay hapse mahkûm oldu. Önce 1998'de Ulucanlar, 1999'un 9 Mayıs'ında da Burdur Cezaevi'ne konuldu. 

2000 yılının 5 Temmuz günü devlet "Huzur Operasyonu" için dozerleriyle cezaevine duvarlardan girdi. 

Bu operasyon sırasında yatağında uyumakta olan Veli'nin sağ kolu duvarı delip geçen çelik kepçenin dişleri arasında kaldı. 

O günlerde Veli'nin annesiyle telefonda görüşerek olayı haberleştirmiştim. Acılı anne, Burdur Devlet Hastanesi'ne oğlunu görmek için gittiğinde göstermemişler, sadece "şurada bir kol var, oğluna ait istersen onu al" demişlerdi.

Haber Milliyet'in birinci sayfasından yayınlanınca yetkililer her zamanki plağı koymuşlardı: 

-Olay münferittir, üzüntülüyüz. Çok yönlü soruşturma başlatıldı. Gerekenler zaman geçirmeden yapılacaktır.

Yapılan sadece Veli Saçılık'ın açtığı davaya "karşı görüş" olarak şu satırlar mahkemeye sunulmuştu: 
-Veli Saçılık terör suçlusudur. Cezaevinde diğer suçlularla birlikte isyan çıkartmıştır. Talebini dikkate almayın. Davayı reddedin.

Tabii böylesine insanlıktan yoksun, gayr-ı ciddi talebi Antalya 1. İdare Mahkemesi dikkate almadı. Devleti 150 milyar tazminat ödemeye mahkum etti. Adalet ve İçişleri Bakanlıkları'nın kusurlu olduğuna hükmetti. 

Yasal faiziyle birlikte Veli Saçılık 400 milyar alacak. 

Kolunu mu koparttım?

Tamam hatalıyım... 

Al paranı fazla konuşma...

Veli Saçılık Avrupa birliği ile imzalanan sözleşmelerden sonra yeniden yargılanma talebinde bulundu, yargılandı ve beraat etti.

***

Yukarıdaki satırları 2004 yılında kaleme almıştım. Eleştiriler "Eski Türkiye"ye aitti.

Sonraki gelişmeler şöyle oldu. Devlet dozerin cezaevine verdiği zarardan Veli Saçılık'ı sorumlu tuttu. Kopan kolu için verdiği parayı faiziyle birlikte 2013 yılında geri istedi.

Şaka değil kapı gibi yüksek yargı kararı var ortada...

15 Temmuz 2016 Darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ortamında devlet Veli Saçılık'ı bir kez daha hatırladı:

-677 Sayılı KHK ile işten attı!

Veli o andan itibaren her gün Ankara'da meydana çıkıyor. Basın açıklaması yapıyor. Polisler, bazen plastik mermilerle onu öldürme provası yapıyorlar, bazen annesiyle birlikte yerlerde sürüklüyorlar.

En son olarak kopan kolunun bulunduğu sağ omzunu kırdılar.

Ama Veli bütün bunlara, kendisine karşı sert savunma yapılan forvet oyuncuları gibi ağırbaşlı bir duruş sergiliyor.

Veli neden bu kadar eziyeti göze alıyor?

Öncelikle HAKLI olduğu için... Gücünü haklılığından alıyor.

İkincisi ülke sevgisinden... Nazım Hikmet diyor ya:

"Bu cennet, bu cehennem bizim!"

Veli'ye bu güzel ülkenin hep cehennemleri denk geliyor. O ise yılmıyor, ülkemiz cennet olsun istiyor. İnsan haklarıyla insandır diyerek insanlık için mücadele ediyor.

Veli Saçılık Ankara'da İnsan Hakları Anıtı önünde her gün tarihe onurlu bir sayfa ekliyor. Bu haliyle de aşağıdaki unvanı fazlasıyla hak ediyor:

-Bir direniş anıtı!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nazım Alpman Arşivi