Bir Ermeni ve bir diğer Ermeni

Karabağ'a Azerbaycan toprak, Karabağlı Ermeniler ise insan ve memleket olarak bakıyor. Ermeniler için bugün en önemli şey önce oradaki 120 bin Ermeniyi kurtarmak. Şimdiden yüzlere Karabağlı Ermeninin, kaybolduğu haberleri var.

Böyle zamanlarda yazı yazmak her zamankinden daha zor.

Bir yanda Bakü pogromundan kurtulmuş ve kendini Avrupa'ya atmış iş arkadaşlarımızın akrabaları şimdi Karabagh'da esir düşmüşken, öte yandan genç neslin umutsuzluğu ve onların acısını paylaşmanın verdiği ağırlıkla insan hiçbir şey yapmak istemiyor.

Öte yandan da Türkçe medyadaki kirlilik ve çapsız yorumlar ve haddini bilmez iğnelemeler, mutlaka birilerinin tekrar Ermenileri (Türkiye'de veya Karabağ'da) savunması gerekliliğinin ağırlığına itiyor beni.

Herkes Rusya'nın etkisi, Ermenistan'ın batıya yönelmesi ve uluslararası ilişkiler üzerinden konuyu tartışırken ben biraz da insani ve pratik yanından bakmaya çalışacağım. Belçika'da günlerim Ermeni medyasına yorum aktarmak ve Karabağ'da olan biteni anlamaya çalışan yeni nesil diasporalılara dert anlatmakla geçiyor. Gündem o kadar hızlı değişiyor ki Güney Kafkaslar’da, yazı yayınlanana kadar zaten yeni bir şey çıkıyor tartışacak. Ama yine de detayları gördüğüm, konuştuğum tanıklardan anlatmaya çalışacağım.

Herkes biliyor artık, Karabağ onlarca yıl sonra toprak olarak Azerbaycan egemenliğine geçti.

Gün içerisinde Karabağ Ermeni Güvenlik Konseyi yetkilileri, Azeri yetkililer ile Azebaycann topraklarında görüştüler. Çözülmeyen çok şey olsa da belirli bir anlaşma yolunda adım atılmış gözüküyor. Karabağlı temsilciler görüşme sonrasında telegram kanallarında 'silahları hemen bırakmayacaklarını, Azerbaycan'ın bazı güvenlik garantileri vermesi gerektiğini açıkladılar'. Ancak aynı saatlerde Stepanakert'te çatışma sesleri geliyordu. Azerbaycan askerleri belli ki çok vahşi bir şekilde Stepanakert'e ilerliyorlar. Her geçtikleri köyde en az bir iki kişinin vurulduğu haberleri geliyor Karabağ Gözlem Merkezi'nden. Şimdiden yüzlere Karabağlı Ermeni'nin, kaybolduğu haberleri var. Bazı köylerden hiç haber alınamıyor. Azerbaycan askerlerinin daha önceki savaşta işledikleri savaş suçlarının yanlarına kaldığını düşünürsek, şimdi Stepanakert'e girişlerinde de vahşi katliamlar olacağını öngörebiliriz. Karabağ'da uluslararası gözlemcilerin yokluğu bu katliamları kolaylaştırıyor.

Karabağlıları bu katliamlardan kurtaracak bir çıkış yolu ise henüz bulunamadı. Tüm dünya canlı yayında bir soykırım seyrediyor adeta.

Ben bu satırları yazarken Azerbaycan temsilcisi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin acil toplantısında 'Biz her türlü insani yardımı vermeye hazırız' diyordu.

Tabii unutmayalım ki bu insani yardımların dağıtılması için de bir düzen kurulması gerekiyor önce. 30 yıldır Karabağ'da kurumsallaşmış olan Ermenilerin tüm bu kurumlarının yok sayıldığı bu yeni düzende o kadar çok zorluk bekliyor ki Ermenileri...

Yardımların dağıtılması veya Karabağ'dan çıkışların yapılabilmesi için insanların Azerbaycan pasaportuna ihtiyaçları var. Bunun için de kayıt olmaları gerekiyor. Kayıt olunca da Azerbaycan yasalarına tabi olacaklar. Aliyev'in açıkladığı gibi bundan sonra Azerbaycan yasaları altında yaşayacaklar. Hani şu şehit Azeri askerlerin ailelerine ve muhalif Azeri gazetecilere şiddet uygulayan ve yargılayan yasalar. Hani şu diktatörlüklerde olan cinsten 'demokratik' mahkemelerde yargılanacaklar.

DÜZEN NASIL KURULACAK

İşte düzen böyle kurulacak. Biz Türkiyelilerin çok tanıdık olduğu 1915'ten sonra düzen nasıl kuruldu ise öyle.

Önce katliamlar sonra varlık vergileri, sonra 'vatandaş Türkçe konuş' kampanyaları, sonrasında ekonomik özgürlüklerin kısıtlanması ve nefes almanın özgürlük sayıldığı bir düzene boyun eğecek bir toplum yaratmak istedikleri. Düşünün bir kere, iki yıl önce savaşta kafaları kesilen insanların akrabalarına, önümüzdeki günlerde Azeri bayrağı öptürtülecek, Azeri marşları söylettirilecek, Azeri televizyonlarından propagandaya tabii tutulacaklar. Azerbaycan ordusunda askerlik yapacaklar. Tahminen onbaşı bile olamayacaklar. Olsalar da Ermenistan sınırına göreve gönderilecek ve küfür ettirilecekler.

Karabağ'daki evlerinin değerleri Manat olarak hesaplanacak ve büyük ihtimalle de değer kaybına uğratılacak. Bugüne kadar Azerbaycan topraklarında resmi olarak çalışmadıkları için devletin sağladığı birçok sosyal haktan yararlanamayacaklar. Aynı zamanda açılacak olan saçma ve yalancı tanıklarla dolu davalarla Karabağ'daki evleri ve topraklarının aslında Azerilere ait olduğu söylenecek ve ellerinden alınacaklar...

KARABAĞ, AZERBAYCAN İÇİN TOPRAK, ERMENİLER İÇİN İNSAN

Karabağ'a iki milletin bakış açısında temel bir fark var. Karabağ'a Azerbaycan toprak, Karabağlı Ermeniler ise insan ve memleket olarak bakıyor. Bu yüzden Azerbaycan kuşattığı kilometrekareleri sayarken ölen Azeri askerlerin sayısını bile açıklamaktan çekiniyordu. Ancak Ermeniler için bugün en önemli şey önce oradaki 120 bin Ermeniyi kurtarmak.

LAÇİN KORİDORU ASLINDA BİR KAPAN HALİNE GETİRİLDİ

Bu süreçte açılacağı söylenen Laçin koridoru da bir kapana dönüştürüldü. Herkes biliyor ki buradaki kontrol noktası aslında bir 'gözaltı' notkası. Daha önce de birçok Ermeni genç buradan gözaltına alındı ve tutuklandı.

Azerbaycan elinde birkaç yüz kişilik bir 'ayrılıkçı terörist' listesi teslim etmiş Karabağ güvenlik konseyine. Onların kendilerine teslim edilmesini istiyor.

Bu isimler arasında eski yöneticiler ve bürokratlar var. Onların terör suçlamasıyla yargılanmasını istiyor Aliyev. Ama görünen köy kılavuz istemez. Daha önce de Karabağ'da askeri eğitim almış her gencin potansiyel terörist olduğunu söylemişti. Bu vesileyle de Laçin koridorundan geçen genç erkekler arasından gözlerine kestirdiklerini 1915'te soykırım kafilelerinden seçip infaz ettikleri gibi, tutukluyorlar. Tutuklayacaklar.

Bu yüzden de insanlar Laçin koridorunu kullanmaktan çekinecekler.

BATI’YA YÖNELMENİN BEDELİ PAHALI OLACAK

Paşinyan, Rusya'dan kopmanın ve bağımsızlık ilan etmenin kolay olmayacağını biliyordu. Bugüne kadar ilan edilen sahte bağımsızlığın 1991'den bu yana aslında Rusya'ya bağlı ama bağımsız bir devlet görüntüsü altında içten içe Ermenistan'ı çürüttüğünü farkında, ama aynı zamanda da gözü kara ve kendini de devleti de batıracak çıkış yollarını denemekten çekinmiyor.

Sevan Nışanyan bir yayınında 'Ermeniler tarihte en çok devlet batıran milletlerden biridir' derken boşuna demiyordu.

Paşinyan da bölgenin büyük ağabeyi Rusya'dan bağımsız olma pahasına şimdi devleti batırma yolunda.

Batı'nın da planlamasıyla gidilen bu savaşta kaybedeceğini bile bile satranç tahtasında atı ve fili verdi. Kraliçeyi Ukrayna'ya göndererek koz kullanmaya çalıştı ama olmadı.

Türkiye ve Azerbaycan sürekli 'şah çekiyor', Paşinyan'ın ise etrafında piyonlardan başka birşey yok. Piyonları karşı kaleye ilerletip vezir almak derdinde. Ama bu satranç tahtasında bir şeyi unutuyoruz. Tahta sadece siyah ve beyaz karelerden ibaret değil.

Amerika'nın derdi Rusya'yı sıkıştırmak.

Rusya'nın derdi kendine yol açmak ve Güney Kafkaslar’da kalıcı yer tahsis etmek.

Türkiye'nin ve Azerbaycan'ın derdi ise 1915'ten bu yana olduğu gibi Ermenisiz bir Ermenistan.

Bu Ermenisiz bir Ermenistan konusunu bir başka yazıya bırakalım. Orada daha fazla açarız.

Ama şunu söylemeliyim ki Erdoğan da, Aliyev de Paşinyan gibi bir güçsüz Ermeni liderin kalmasını tercih eder.

ZANGEZUR KORİDORU

Karabağ düştü. Laçin'e karşı istenen Zangezur için bir neden kalmadı. Peki talepler biter mi? Hayır. Türkiye ve Azberycan bugüne kadar her zaman ön koşulsuz başladıkları görüşmeleri koşullarla doldurdular.

Hangi uluslararası sözleşmeye uymuşlar ki bundan sonra imzalayacakları barış anlaşmasına sadık kalacaklarına inanılsın.

Bundan sonra da talepler ilerleyecektir.

Zangezur'un açılması gerektiğini iki gündür Erdoğan dile getiriyor. Zangezur sonrasında Ermeni soykırımının artık dillendirilmemesi isteği çıkacaktır.

Aliyev şimdiden Yerevan başta olmak üzere bugünkü Ermenistan topraklarına Azerilerin geri dönüşlerinin garanti edilmesini dillendirmeye başladı. Batı Azerbaycan dediği tezler bunun için.

Oysa Azerbaycan da Doğu Ermenistan'ın bir kesimi, veya Türkiye de Batı Ermenistan...

Paşinyan'ı çok daha zor günler bekliyor.

Paşinyan'ın da dediği gibi 'Ermenistan'a barış gerek'.

İstemediği koşullarda, razı olmadığı bir barış anlaşmasına masaya oturtacaklar Paşinyan'ı. Hedefi kaç kez dile getirdiler.

Yıl sonundan önce barış anlaşması.

Böyle dönemlerde hep dönüp Saroyan'ın şu anlatısını hatırlıyorum.

Ermenistan vatandaşları Saroyan'ın bu anlatısını çok agresif bulurlar genelde ama Türkçe okuyan sizler Bitlisli Saroyan'ı anlayacaksınızdır... (Bir edebiyatçı olmayan bendenizin naçizane çevirisi ile)

***

“Bir Ermeni ve bir diğer Ermeni

William Saroyan

Rostov şehrinde gece geç saatlerde bir birahanenin önünden geçtim ve beyaz önlüklü, muhtemelen Ermeni olan bir garson gördüm, içeri girdim ve bizim anadilimizde şöyle dedim:

- Nasılsın,

- Allah belanı vermesin, nasılsın?

Onun Ermeni olduğunu nasıl anladım bilmiyorum ama kesin olarak söyleyebilirdim. Sorun ne tek başına ten renginin koyuluğu, ne burnunun kıvrımlı oluşu, ne saçının kalınlığı ve gürlüğü, ne de canlı gözün kafanın içindeki konumudur. Doğru ten rengine, doğru burun kıvrımına, aynı tür saç ve gözlere sahip birçok kişi var ama onlar Ermeni değil. Kabilemiz olağanüstü bir kabile ve ben Ermenistan'a gitmek üzere hazırlanıyordum.

Yani, aslında üzgünüm bunu söylediğim için. Hiçbir yerin Ermenistan olmaması derinden üzüyor beni. Ermenistan yok.

Küçük Asya'da Ermenistan denilen küçük bir toprak parçası var ama öyle değil. Ermenistan değil. Orası bir yer. Orada ovalar, dağlar, nehirler, göller ve şehirler var ve her şey yolunda, dünyanın diğer yerlerinden daha az güzel değil ama burası Ermenistan değil. Sadece Ermeniler var ve bunlar yeryüzünde yaşıyor, Ermenistan değil, çünkü Ermenistan yok beyler, Amerika yok, İngiltere yok, Fransa yok, İtalya yok, sadece dünya var beyler.

Böylece yabancı bir ülkede yaşayan bir uzaylıyı selamlamak için küçük Rus bira salonuna gittim.

“Vay” dedi, dilimizi ve konuşma tarzımızı bu kadar komediyle dolu kılan o kasıtlı şaşkın tonlamasıyla.
“Sen?”

Tabii ki ben, bir yabancıyım. Mesela kıyafetlerim. Şapkam, ayakkabılarım ve hatta belki Amerika'nın yüzümdeki küçük yansıması.

“Burayı nasıl buldun?”

Hırsız dedim sevgiyle, yürüyorum.

“Hangi şehirdensin? Nerede doğdunuz?” (Ermenice: Dünyaya nereden girdin?)

“Muş” dedi. Nereye gidiyorsun? Burada ne yapıyorsun? Sen bir Amerikalısın.” Kıyafetlerinden bunu anlayabiliyorum.

“Muş. O şehri seviyorum. Hiç görmediğim, artık var olmayan, sakinleri öldürülmüş bir yeri sevebilirim. Babamın gençliğinde ara sıra ziyaret ettiği şehir.”

Tanrım, bu Muşlu siyah Ermeniyi görmek çok güzeldi. Bir Ermeninin dünyanın uzak bir yerinde bir Ermeniyle karşılaşmasının ne kadar iyi bir şey olduğunu bilemezsiniz. Üstelik de bira salonundan bir adam. Erkeklerin içki içtiği yer. Biranın çürük kalitesi kimin umurunda? Sinekler kimin umurunda? Bu durumda diktatörlük kimin umurunda? Bazı şeyleri değiştirmek kesinlikle imkansızdır.

“Vay”, dedi. “Vay” (yavaşça, kasıtlı bir sevinçle) “vay”.

“Ve dili konuşuyorsun. Unutmamış olman şaşırtıcı.”

Ve iki bardak berbat Rus birasından getirdi.

Ermeni jestleri çok anlamlı. Dizin tokatlanması ve kahkahalarla kükreme. Lanet. Dünyanın incelikli alaycılığı ve onun büyük fikirleri. Ermenice kelime, bakış, jest, gülümseme ve bunların sayesinde ırkın hızla yeniden doğuşu, yıllar geçse de, şehirler yıkılsa da, babalar, kardeşler ve oğullar öldürülse de, yerler unutulsa da zamansız ve yeniden güçlü, hayaller ihlal edildi, yaşayan kalpler nefretle karardı.

Dünyadaki herhangi bir gücün bu ırkı, tarihi sona eren, savaşları yapılan ve kaybedilen, yapıları çöken, edebiyatı okunmayan, müziği duyulmayan, önemsiz insanlardan oluşan bu küçük kabileyi yok etmeye çalışmasını görmek isterim. Artık duaları okunmayan bu kabileyi.

Devam edin, bu ırkı yok edin. Yine 1915 diyelim. Dünyada savaş var. Ermenistan'ı yok edin. Bakalım yapabilecek misin? Onları evlerinden çöle gönderin. Onlara ne ekmek, ne su verin. Evlerini, kiliselerini yakın. Bakalım bir daha yaşamayacaklar mı? Bakalım bir daha gülmeyecekler mi? Yirmi yıl sonra ikisi bir birahanede buluşup güldüklerinde ve onların dillerinde konuştuklarında ırk bir daha yaşayıp yaşamayacak mı görün. Devam edin, bu konuda bir şey yapıp yapamayacağınıza bakın. Bakalım onların dünyanın büyük fikirleriyle alay etmelerine engel olabilecek misiniz, siz o..... çocukları, dünyada bir kaç Ermeni konuşuyor, devam edin ve onları yok etmeye çalışın bakalım.

New York. Ağustos 1935


Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi