bir kendinden nefret ifadesi olarak 'orta doğu'

orta doğu, türkleri küçümseyen, kendini beğenmiş 'türkler' için bir coğrafya parçasının adı değil, bir küçümseme ifadesi.

eskiden türk sanat müziği için kullanılırdı, "alafranga"nın karşılığı olarak tuvalet için de kullanılır. "alaturka" türk usulü demek. en azından türkçede, olumlu ya da olumsuz bir göndermesi yok. ama türkiyeliler arasında negatif anlamda kullanılıyor, sizin de karşınıza çıkmıştır. "çok alaturka bir işletme" dediğinizde örneğin, tam olarak ne kastettiğiniz belli olmaz ama olumsuz bir şey söylemiş olursunuz.

sık yolculuk etme imkânı bulunanlar, türkiye’de doğup büyümüş olanların, başka ülkeler için, "burası çok bozuldu, türkler dolmuş" dediğine şahit olmuştur. milliyetçi hezeyanları falan boş verin, özellikle eğitimli, hele de iki kuşaktan büyük şehirli türkiyeliler, türkiyelileri sevmez, küçümser. onlar "türkiyeli" demiyor tabii, "türk" diyor. aynı iştahla, kendisini "türk"ten başka bir biçimde tanımlayan türkiye cumhuriyeti vatandaşlarına da tepki duyuyorlar; kürtler mi, terörist, lazlar mı, hani şu müteahhitler!

daha şaşırtıcı olan şu; bu insanlar türklerin kahraman olduğuna inanıyor, türklerin atası olan atatürk gibi bir liderin dünyaya gelmediğine inanıyor. ama aynı kuvvetle, türklerin görgüden, eğitimden, zevkten yoksun olduğunda hemfikir. inanmıyorsanız, beşiktaş’ta, şişli’de, çankaya’da, alsancak’ta, yerli yersiz, azıcık yüksek sesle, "bizim millet böyle kardeşim" deyin. "böyle"nin hızla "adam olmaz"a evrildiğine, nice olumsuz anlamlar kazandığına şahit olacaksınız.

mustafa kemal’e en meftun olanlar, ona bin bir söz yakıştırmıştır ama yine ona atfedilen ve epeyce gerçekçi görünen "köylü milletin efendisidir" sözünü bir türlü hatırlayamazlar ve "köylü" bu ülkede aşağılama olarak kullanılır ki son zamanlarda buna "varoş" da eklendi. varoş; yani büyük şehre göçmüş köylüler; para kazansalar bir türlü, yoksul olsalar başka türlü. hiç yaranamazlar.

ve bir avrupa kentine çok daha fazla yakışacağını, türkiye’de emaneten, iğreti yaşadığını düşünenler en çok milliyetçiler ve atatürkçüler arasından çıkıyor, siz de fark etmişsinizdir. ve emperyalizmle mücadelesini takdir ettikleri mustafa kemal atatürk’ün, -hadi kürtlerle birlikte hareket ettiği bilgisinden mahrum büyüdüler- arap halklarıyla savaşmadığını hiç fark etmemiş gibi, ortadoğu’ya düşmanlık besliyorlar.

ortadoğu, türkleri küçümseyen, kendini beğenmiş "türkler" için bir coğrafya parçasının adı değil, bir küçümseme ifadesi. ortadoğu’nun bataklığı vardır mesela, "kan gölü" vardır. buna kimin sebep olduğunu, kimin silahlarının kullanıldığını araştırmamıza gerek yok!

bu insanlar, akp karşıtı muhalefetin bir parçasını oluşturdu, orada durmaları da tabii çok hayırlı bir şey. ama şunu da unutmayalım, bugün geldiğimiz noktada, onların kıvırdıkları burunların rolü, çok değilse bile var. onları muhalefet cephesinde tutmak önemli tabii, ve onların kimi "hassasiyetleri"nin farkında olmak, onu gözeterek konuşmak gerekiyor. ama nefretlerinin üstüne gitmek, halk düşmanı, evet basbayağı halk düşmanı yanlarına taviz vermemek de gerekiyor; eğer yoksulların, mülksüzlerin davasını güdüyorsak.

bu ülkede, kürtlerin adının bile anılmadığı dönemlerde "arap", medeni batının karşısındaki medeniyetsiz imgesiydi. bugün suriyelilere duyulan nefretin bu kadar hızla inşa edilmesi, bu kadar hızla yükselmesinin temelinde bu da var.

müslüm gürses, özellikle ömrünün son döneminde bambaşka şeyler söyledi, türkçenin en iyi yorumcularından biri; çok sevilen bir kişilik, yaşamı belli ki travmalarla örülü ama pek çoğumuzunki öyle. hayat hikâyesi birçok sebeple ilgi çekiyor, bunu anlatan film de. ama bu filmin gördüğü ilgi üzerine başlayan arabesk tartışmasının anlamlandırmak güç çünkü bu türde beste bugün neredeyse hiç yapılmıyor. arabeskin zirvede olduğu yıllarda bu türü dinleyenler yani büyük kente çalışmaya gelenler, genç işçiler bugün rap’e yöneliyor.

insanın kötü müzik dinleme hakkı yok mu? tabii ki var, bunun üzerine kurulan küçümsemeler tabii ki anlamsız. ama şu soru daha önemli bence. herhangi bir müzik türüyle, parçasıyla ilgili en önemli veri, sözlerinin içeriği mi? yani "doğru" şeyler söyleyenler "iyi" müzik, "yanlış" şeyler söyleyenler "kötü" müzik mi?

insanları isyana çağıran, onlarca kötü hatta berbat parça geliyor aklıma. o sözlerin yerini başka sözler alsa, herkesin kötü olduğunu kabul edeceği parçalar. öte yandan müziğin dili, kelimelerle kurduğumuz dilden farklı. nitekim sözlerini hiç anlamadığımız bir parça birçok duygumuzu ayaklandırabiliyor.

ama söz anlamında da arabesk gelmiş geçmiş en kötü türler arasında mı sayılmalı gerçekten? 1980 öncesindeki ve hemen sonrasındaki yılları popüler kültürden çok uzakta geçirdim, sonra da bu tarz müziği çok az dinledim. ancak kulağıma çalınan şeyler var. arabesk de dahil pek çok müzik türü patriyarkal sınıfların çelişkilerini, hani şu kadın-erkek ilişkisi dediğimiz şeyi anlatır (heteroseksüel olmayanların bile heteroseksüel aşklardan bahsediyor gibi yaptıkları dönemden söz ettiğimizi de hatırlatayım.) dolayısıyla, "nikahına beni çağır sevgilim…" diyen ümit besen kaderine razıdır tabii ama bunun "ya benimsin ya toprağın" isyanından daha kötü olduğunu kim iddia edebilir? ya da, yalnız yaşayan bir kadını varsayarak yazılmış ya evde yoksan’ın, o kız bana emmi dedi, neyleyim’den (yakın zamanlarda kaan tangöze de söyledi) daha kötü olduğundan emin miyiz?

şunu da hatırlatayım, 1980 öncesinde, orhan gencebay’ın, adı sanırım bitecek dertlerimiz olan ve "biz görmesek de görecekler var o güzel yarınları" diyen ve gecekondu yıkımlarıyla ilgili bir filmde kullanılan bir şarkısı olduğunu biliyorum. çünkü popüler müzik, popüler olan her şeyi kullanır. aşk hep popülerdir ama zaman zaman isyan da popülerleşebilir. 

izninizle başa dönüyorum. arabesk türünün tarihi eski ama en güçlü, en canlı zamanı, toplumsal hareketliliğin en yüksek olduğu 1970’li yıllara tekabül ediyor, şimdilerde arabesk ancak bir tür "retro" olarak ilgi görüyor. bugün bu türü "gömmek" bir yana, tahlil etmeye zaman ayırmak bile, müzikal ya da sanatsal eleştiriden başka bir şeye denk düşüyor. bu, bence, kendilerini batılı sayan, anadoluluları, arapları küçümseyen insanların muhalif politika sandıkları nefretlerine seslenmek demek. avrupa’da yaşamaya kalksalar kendilerine yönelecek ırkçılığa çok benzer bir nefret bu. hesaplaşılması gereken bir eğilim. 

çünkü sol siyaset, müslüman olsun olmasın, her mahallede salyangoz, yani müslümanların yemeyeceği şeyler satabilir ama emekçi mahallesinde gümüş kaşık arayamaz, değil mi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi