bir selamın hatırı

kürt sorununun çözümünün yolu, kimi başka meselelerden farklı olarak, meclis’ten geçecek bence; meclis git gide işlevsiz bir yapı haline gelse bile.

ahmet davutoğlu, partisinin diyarbakır il kongresini kürtçe selamlamış. açıkçası bunu yine aynı şehirde, sokakta yapabileceğini sanmam, hatta deneyeceğini bile sanmam. alabileceği cevapları sosyal medyada görüyordur.

aynı konuşmada, anadilde eğitim sözü vermiş ki bu muhalefetteyken adettendir. anadille ilgili yasakların kalkmasının, kürt vatandaşların bu vatana duydukları aidiyet bilincini güçlendireceğinden dem vurmakla kalmamış, "burası benim için sıladır" demiş. yine bir "yok artık daha neler" olayı.

davutoğlu, kürt meselesinde en ileri gidebildiği noktada, kürtlerin bu vatana aidiyetini hedefleyebiliyor. keşke kendisi, kendi deyimiyle "serokwezîr"ken kürtlere aidiyet duyabilseydi, onların da başbakanı olduğu fikriyle hareket edebilseydi. onun döneminde olanları bu mecranın okurlarına aktarmaya gerek yok. herkes şunu biliyor; partisinin diyarbakır kongresinde andığı –akp iktidarı öncesi, 1990’lı yıllarda yaşanmış- acıları, haksızlıkları, hukuksuzlukları, faili meçhulleri mumla aratacak şeyler oldu onun başbakanlığı döneminde ve bunları, "rojbaş"ın anlamının pek bilinmediği bölgelerde, örneğin memleketi konya’da anlatmaması göze batıyor.

bir parantez açarak şunu da tekrarlamak isterim, onun döneminde gerçekleşen örneğin ankara garı patlaması, bu patlamada emniyet güçlerinin ihmaline ilişkin kanıtlar, onun, saldırıyı ışid gerçekleştirdiği kesinleştikten sonra dahi "kokteyl örgüt" ifadesiyle kafaları karıştırması bütün "türk" vatandaşlarının başbakanı olmayı da tercih etmediğini düşündürüyor.

ahmet davutoğlu kendi kongresinde konuşurken tabii ki kürt oylarına hatta hdp’ye sesleniyor çünkü hdp’nin, o oylarla olan ilişkisinin, kendisinin, geçmişte onu seçtiren akp oylarıyla olan ilişkisine benzemediğinin farkında. kendisini seçtiren oyların şimdi gelecek partisi’ne akabileceğini umut ediyor ama kürt oyları için hdp ile bir biçimde masaya oturması gerektiğinin de farkında. zamanında masayı devirdiğine pişman mıdır acaba.

ama bu vesileyle ulus konusunu biraz düşünebiliriz. sosyal bilimler meftunlarını da ihmal etmemek adına, ulusun tarihsel bir inşa olduğunu söyleyerek başlayayım ama o inşa, başta dil olmak üzere, çeşitli somut tarihsel gerçeklikler üzerine ve onların aracılığıyla gerçekleşiyor. bunların arasında ortak coğrafya da önemli ama özellikle sömürge halklarının diyasporadaki varlıklarını göz önüne alınca mutlak belirleyici olmadığını düşünüyorum. bunun yerine gönüllü birlikteliği koymak görebildiğim kadarıyla, farklı cenahlarda çok dillendirilen bir öneri; bir devlet şemsiyesi altında gönüllü birliktelik. bunun gerçekçi bir ihtimal olduğundan şüpheliyim çünkü kürtler bir yana, türk olarak tanımlanan hatta kendini öncelikle türk olarak tanımlayan vatandaşların da ciddi bir kısmının, o göktürk alfabesinden dövmeleri olanların falan, imkân bulsalar bir avrupa ülkesinin vatandaşı olmayı tercih edeceklerine şüphe yok. oturum alamadıkları için bir arada yaşıyoruz. sürekli bölücülükle özdeşleştirilen kürtlerin, türkiye cumhuriyeti vatandaşı olmayı gönüllü olarak sürdürmeleri için onlara ne vaat ediliyor? mesela davutoğlu ne öneriyor; sözlerine bakınca "bir daha size eziyet etmeyeceğiz"den öte bir şey göremiyorum. başbakanlık yaptığı politik iklim ve devraldığı yönetim araçları mirası sebebiyle fark etmemiş olabilir ama o "eziyet"in yasalarda yeri zaten yok. başka bir vaat var mı?

hadi bir an için bunları bir kenara koyalım. türkiye cumhuriyeti vatandaşı olan herkes türktür ama bazılarının anadili kürtçedir ve bu dilde eğitim yapabilirler, öyle mi? gönüllü birliktelik, kürt olduğunu bilen, söyleyen insanlara, "bu devletin vatandaşıysanız türksünüz" diyerek olabilir mi? türk değiller, vatandaşı olabilecekleri başka devlet var mı? yakın zamana kadar yoktu ama oluşuyor! bari ona rahat ver, değil mi! yok, illa bizimle aynı devletin vatandaşı olup türk olacaklar! türklerin ciddi bir kısmının vatandaşlığını mecburen sürdürdüğü devletin gönüllü vatandaşı olmak, kürtler için bu şekilde mi mümkündür?

türkiye’nin savaş siyaseti kürt meselesini aşan bir boyuta ulaştı ve türkiye’yi bu yola sokan dış politikanın mimarının ahmet davutoğlu olduğunu unutmak mümkün değil. türkiye’deki yoksullaşmanın altında çok daha başka etmenler de bulunmasına rağmen, bu savaş siyasetinin türkiye ekonomisine yüklediği yükü görmemek de mümkün değil.

peki chp’nin vaadi ne? kılıçdaroğlu’nun "rojbaş" dediğini dahi hatırlamıyorum ama anlattığına göre, bıraksalar sorunu dakkada çözebilir! oysa chp’nin, örneğin iyi parti ile müttefikken kürt sorunu konusunda, herhangi bir çözümü bırakın hayata geçirmeyi, dillendirmesi mümkün mü?

peki hdp? daha önce de yazdım, hdp’nin programındaki radikal demokrasinin ne olduğunu tam olarak anlamış dahi değilim. hdp’nin bir türkiye partisi olma, türkiye’nin bütün ezilenlerini kapsama çabasını çok değerli buluyorum, bunun seçmen profilini değiştirdiğine dair verileri de muhakkak ki ciddiye almak gerek ama sadece kürtleri temsil eden bir parti olsaydı dahi hdp’ye oy verirdim çünkü bu temsilin önemli olduğunu düşünüyorum. türkiye’nin en önemli meselesinin kürt meselesi olduğuna inandığımdan değil (türkiye’nin sorunları arasında bu tür bir hiyerarşi kurmayı anlamlı ve gerekli bulmuyorum) ama kürt sorununun çözümünün yolu, kimi başka meselelerden farklı olarak, meclis’ten geçecek bence; meclis git gide işlevsiz bir yapı haline gelse bile. hdp’nin çözüm için adres/adresler göstermesi tabiidir ama o adreslerin neden anlamlı olduğunu daha açık ve ayrıntılı biçimde ifade etmesi, bu konuda programı adreslerin önüne geçirmesi, barışın, savaş siyasetinden vazgeçmenin bu devletin vatandaşı olan herkes için ne anlama geleceğini anlatmasını beklemek, seçmeni olarak hakkımız.

ulusu ulus yapan şeylerden biri dil, bir diğeri ortak tarih ve ortak hareket edebilme iradesi. türkler adına konuşanlar, böyle bir iradeyle çok övünüyor, bir tehdit karşısında bütün türklerin kenetleneceğini, kanlarının son damlasına kadar savaşacaklarını söylüyor ama bedelli askerliğin gördüğü ilgi bunu yalanlıyor. çünkü herkes biliyor, türkiye bir tehdit altında değil. türkiye’yi yönetenler başka topraklara tehdit oluşturmaya çalışıyor.

kürtlere gelince, dilleri, tarihleri ortak ve birlikte hareket edebilme iradeleri var. o olmasa, selam verenleri olmayacak, biliyorlar, biliyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi