Ragıp Duran
Bizim Genel Yayın Yönetmeni siyasete transfer oldu
Gazetecilikle politikacılık arasında birçok ortak yan var. Bir sürü de fark. Toplumu izlemek, anlamak, öngörüde bulunmak önemli. Sorunları tahlil etmek, seçenekli çözümler üretmek de. Ama okurla seçmen birbirine pek benzemez. Dolayısıyla onlarla ilişki de girifttir, sorunludur. Gazetecinin görevi yurttaşı bilgilendirmek, politikacınınki onu ikna edip oyunu almak. Gazeteci medyasını sevimli/cazip kılmaya çalışır, politikacı, partisini. Medya parti, parti de medya değildir.
Libération (Kurtuluş) benim kült gazetem(di). 68 Mayıs’ının doğal çocuğu idi. 1973’de yayına başladığında Aix-en-Provence’da üniversite öğrencisiydim. Sanki evimize şirin hatta fırlama, kâh bıyık altından kâh kahkahalarla güldüren, hippi kılıklı solcu bir abi gelmişti. Kelimenin tam anlamıyla alternatif biriydi. Kimsenin söylemediği şeyleri söyler, yazardı.
Galiba yirmi yıl, bu gazetenin Istanbul muhabirliğini yaptım. Serge July, efsanevi Genel Yayın Yönetmenimizdi. Uzunca bir süre gazete patronsuz çıktı. Muhafazakar gelenekleri kırıp sadece Fransa değil dünya basın manzarasında kır çiçeği gibi açmıştı. Çok renkliydi, çok müzikaldi, çok lezzetliydi. (Bkz. https://wirundheute.de/media/podcasts/2020/06/TCM_11_jenerikli.mp3 )
Paris’e her gittiğimde République’deki kule binada, dış haberler servisinde, yazı işleri toplantılarında, üst kattaki terasta, koridorlarda çok şey öğrendim meslek hakkında.
Şimdiye kadar en az 20 kitap yayınlandı Libération’u inceleyen. Akademik çalışmalar, anılar, denemeler…
Libé, hapse atılan ilk muhabirini cezaevi günlerinde de, sonrasında maddi ve manevi olarak hiç yalnız bırakmadı. Mesleki dayanışmanın, çalışanına sahip çıkmanın ne demek olduğunu gösterdi.
Son Genel Yayın Yönetmeni Laurent Joffrin, geçenlerde ilan etti: Gazetenin başından ayrılıyor siyasete transfer oluyorum.
Bir gazeteci öldüğünde, işten atıldığında, istifa ettiğinde, mesleği bıraktığında bahçeden bir çiçek eksilir. Klavyeyi terk ettikten sonra politikacıların nutuk kürsüsüne geçtiğinde hiç de sevinmem ben. ’’Öbür tarafta’’ hatta ‘’Karşı tarafta’’ konumlanmıştır artık. Sözkonusu siyasi partinin ideolojisi ne olursa olsun. Bizde de oluyor bu tür eğik, itelemeli-dürtmeli, yatay geçişler. İsim vermeyeceğim ama başarılı olan yok herhalde. Üstelik gazeteciyken zaten çapsız olan, çapsızlığını siyaset sahnesinde sergilemeye devam ederken, nispeten iyi gazeteci de, siyaset dünyasına daldığında, neredeyse kaçınılmaz olarak çapsız politikacı kartvizitini ediniveriyor hemen.
Joffrin, Genel Yayın Yönetmeni olarak imza attığı son başyazısında bir bilanço sunarken dolaylı olarak kendini hafiften övüyor, yakın gelecekte yapmayı tasarladıklarını anlatıyor ama en önemlisi İYİ bir gazetenin temel niteliklerini sayıyor:
‘’Gazetede yaratıcılığı koruyup geliştirirken Yazı İşlerinin bağımsızlığını sağlamak önemli. Bütün çalışanların, hissedarların ve okurların desteği sayesinde başarılı olabiliriz. Ahlaki ve mesleki değerlerin bağımsızlığı, yaratıcı, açık ve tolerans sahibi bir SOL’un oluşturulması için hep yenilikçi bir kültür, toplumun çatlaklarına ve yaratıcılığına hassas bir yaklaşım ve dünya gerçeklerine talepkâr bir berraklıkla eğilmek gerekir.’’.
Joffrin daha sonra gazetenin yeni statüsü sayesinde bağımsız ve özgür bir fonun/vakfın mülkiyetinde hayatını ve bağımsızlığını sürdüreceğini hatırlatıyor.
Joffrin, 1952 doğumlu, zengin bir aileden geliyor, babası yayıncı, iş adamı sonradan Le Pen’e yaklaşmış. Oğlu Siyasal Bilgiler ve Ekonomi eğitimi almış. Nouvel Observateur dergisini yönetmiş. Sosyalist Parti’de militanlık yapmış. Onlarca kitap yayınlamış.
Fransa’da bir önceki dönemde iktidarda olan Sosyalist Parti’nin sosyalizm hatta sosyal demokrasi ile hiçbir ilgisi olmayan ideoloji, politika ve uygulamaları nedeniyle siyaset sahnesinden silinmesi, merkez ve sağın neo-liberal politikalara kapılması, son yerel seçimlerde Yeşillerin güç kazanması, hem klasik hem de YENİ(?) solu adeta öksüz ve yetim bıraktı. Joffrin şimdi bu olumsuz ortamı siyasi arenada canlandırmaya çalışacak. Yazılarına da devam edecek.
Kolay gelsin, iyi yolculuklar…