Boykot, peki sonra?

CHP’nin CNN Türk’ü boykot kararı olumlu. Geç olsa da. Eski hatalar giderilmemiş olsa da. Ancak sadece karşı çıkmak yetersiz, yapıcı-yaratıcı önerileri de somutlaştırmak, uygulamak lazım.

Kendisini ana muhalefet partisi olarak tanıtan CHP’nin, uzun bir süre düşünüp taşındıktan sonra, artık tamamen yandaş hale gelen CNN Türk’ü, programlarına katılmamak ve yayınlarını izlememeye çağırmak şeklindeki boykot kararı doğru bir tutum.

CHP böylelikle, "Tarafsız yayın yapıyoruz" safsatasını boşa çıkardığı gibi, siyasi tartışma programlarının tuzağını da engellemiş oluyor. Böylece bundan sonra her biri birbirinden kaliteli, konusunun üst düzey uzmanı iktidarperver konuşmacılar kendi aralarında çalıp oynayabilecekler. Gerçi şimdiye kadar, kadınsız kadın programı, Kürtsüz Kürt programı, CHP’siz CHP programı yapma konusunda kendisini çok başarılı görüyordu CNN Türk.

Ne var ki, CHP yönetimi fazla egoist. Ancak kendi milletvekili tutuklanınca Adalet Yürüyüşü yapıyor, iktidar medyası ancak kendi sorumlularına karşı tutum aldığında bu medyayı boykot etme fikri aklına geliyor. CHP’nin dayanışma anlayışı da seçici.

Sağcı/devletçi/milliyetçi Akşener’in partisine 20 milletvekili veriyor da solcu/Kürt HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının Anayasa’ya aykırı da olsa kaldırılmasına destek veriyor. CHP’nin etkili olduğu medya organlarında muhalefetin sayıca ikinci büyük partisi olan HDP’ye hiçbir zaman ağırlığınca yer verilmedi. Hatta genel olarak siyasi alanda "Aman HDP ile birlikte görünmeyelim" kaygısı egemendi ki bu endişe henüz tamamen bertaraf edilmiş değil.

Aslında 31Mart ve 23 Haziran seçimleri ve sonuçları CHP yönetiminin bu politikalarının ne kadar yanlış olduğunu kanıtladı. Ama CHP yönetimi aslında bu konuda hala ders almamışa benzer. Suriye harekâtını ilk başta oylarıyla neden destekledi acaba?

Gelelim CHP-CNN Türk ilişkilerine: Bu kanal, Gezi sırasında Penguen belgeseli ile rengini daha 7 sene önce ifşa etmişti. Bu "haber" televizyonunun yayınları, taşıdığı isim/marka nedeniyle, Atlanta’daki merkezine çeşitli kereler şikâyet edilmişti. CNN Türk sabıkalı bir kanal.

Son olarak Van’daki çığ felaketini aktaran muhabir canlı yayında iken, yayını kesip TOKİ reklamı yapıp çay poşeti dağıtan adama bağlanma skandalını yaşattı bize bu kanal. Sonra ekranı ikiye böldüler. Bir tarafta can pazarı diğer tarafta nutuk atan siyasetçi. Demek ki insan hayatından daha önemli konuşan bu adam.

AKP’nin ve Erdoğan’ın kamuoyu anketlerindeki konumu yüzde 40’ların altına düştüğü bir dönemde, iktidar yanlısı bu ve diğer kanalları izleyen yurttaş sayısı zaten git gide azalıyor. CHP’nin boykot kararının hemen ardından CNN Türk’ün sosyal medya hesaplarını izleyen kitlede kısa bir sürede 1 milyondan fazla düşüş kaydedildi. AK trollerin ve galiba CNN Türk’ün bu düşüşü sahte hesaplarla, teknolojik üç kağıtlarla engellemeye yönelik çabaları ise sadece komik.

Elimizde çok somut, çok ayrıntılı istatistikler yok ama Türkiye yurttaşlarının önemli bir kesiminin ana haber ve bilgi (ayrıca da eğlence) kaynağının televizyon olduğunu biliyoruz. CNN Türk boykotunun önemi de burada.

Kendisine muhalif diyen, ama tayin edici konularda (Kürt, Ermeni meselesi, Suriye harekâtı, LGBTİ’ler, laiklik, Kemalizm…vs…) iktidardan, resmi ideolojiden çok fazla farkı olmayan CHP’ye yakın (Hatta çok yakın) bir-iki TV kanalının CNN Türk boykotundan izleyici kazanması mümkün. Gerçi o ekranlarda da kadim devletin eski sözcüleri, milliyetçi/devletçi şahsiyetler filan ya program yapıyor ya da düzenli yani kadrolu konuk konumunda. Ne var ki bilinçli, uyanık, medya okur yazarlık düzeyi ortalamanın üstündeki yurttaşlar bu sözde muhalif TV kanallarından da, bir süre sonra kolayca uzaklaşır. Alternatifine ulaşabilirse.

Yazılı basın dünyasında hoş bir gelişme oldu yakın geçmişte. Resmi dağıtım rakamlarına göre her biri 100 binden fazla satan iki yandaş gazete yayınına son vermek zorunda kaldı. Ne var ki kapanan bu 2 gazetenin 200 bin eski okuru buhar oldu uçtu. Çünkü bu 200 bin okur başka gazetelere gitmedi. İki ihtimal: Bu 200 bin okur kapatılan gazetelerinin yemin billah acayip sadık okuru idi ve gazeteleri kapatılınca artık hiç gazete okumaz oldu. Ya da baştan beri böyle 200 bin okur hiç yoktu. Gazeteler kapanınca da hiç var olmadıkları kanıtlanmış oldu.

TV izleyicisinde böyle bir değişikliği saptamak daha güç. Çünkü hiçbir yurttaş bir tek kanal izlemiyor. Herkes zapping yapıyor, ilgisini çeken kanalda duruyor.

En önemli nokta ise şu: Egemen TV, gerçeğin kendisini değil tahrif edilmiş bir versiyonunu yayınlıyor. İzleyici, kısa ya da uzun bir süre, hoşuna gittiği için ya da çıkarına uygun olduğu için bir kanalı seyreder. Ancak benim "hakiki gerçek" dediğim siyasi/toplumsal hakikat ile TV’ye yansıtılan "medyatik /sanal gerçek", rahatsız edici düzeyde çelişmeye başlarsa, okuması yazması olmayan bir izleyici bile yavaş yavaş uyanır, kuşku duymaya başlar, çevresinin etkisiyle daha da önemlisi kendi pratiğiyle söz konusu çelişkinin farkına varır. Ve o kanaldan uzaklaşır. En basit örnek: Maliye Bakanı sürekli olarak ekonominin ne kadar iyi olduğunu, büyüdüğünü, geliştiğini filan anlatıyor. Bir dinle, iki dinle tamam… Ama Bakanın doğru olmayan bu açıklamaları sürdükçe yurttaşın geçim sıkıntısı artıyor, hatta cebinde hiç para bile kalmadığı oluyor. Yoksulluktan kendini yaktı bir yurttaş, daha beteri olabilir mi?

Dünya lideri istediği kadar Türk ordusunun Suriye ve Libya’da ne kadar başarılı olduğunu anlatsın. Tabutlar yalanı tekzip ediyor.

Boykot iyi güzel ama çapı ve geleceğini de planlamak gerekir. CHP’nin böyle bir hazırlığı olduğunu sanmıyorum. Olsa duyardık…

Olumsuzluklara karşı medya ile nasıl mücadele edilir konusu gündeme geldiğinde, aklıma biri eski, diğeri yeni iki örnek geliyor:

Yıllar önce, Fransa’da, daha önce mahkemelerde en az üç kez aynı suçtan mahkûm olan Milli Cephe (FN) Başkanı Jean-Marie Le Pen, Nazilerin toplama kamplarındaki fırınlarda insanları yaktığını inkâr etmesi ve sürekli olarak başta Araplar olmak üzere bütün yabancılara yönelik ırkçı yaklaşım ve açıklamaları nedeniyle, kamu ve özel televizyonların aldıkları ortak bir kararla, bütün tartışma programlarından tard edilmişti. Hiçbir kanal Le Pen’i ekrana çıkarmadı. Le Pen’in ırkçı açıklamalarına haber bültenlerinde yer vermeme kararı da uygulandı.

Aynı kısıtlama bizde olamaz mı? O sarıklı adamların, o kravatlı dingoların, çocuk tecavüzcülerini, kadın katillerini, hırsızlığı savunup övenlerin, rüşvetçilerin, din ve bayrağı siper edip faşizmi yüceltenlerin ekranlardan temizlenmesi iyi olmaz mı? Zaten mevcut yasalara bile aykırı bunların açıklamaları. Bu kural uygulanırsa ekranlarda hiç görmeyeceğimiz bir şahsı tanıyor musunuz?

İkinci örnek, daha yakın zamanda komşumuz İran’dan geldi. Devlet televizyonlarında görev yapan çoğu kadın haber sunucusu, Ukrayna uçağının "kaza ile" vurulmasının ardından resmi makamların yaptıkları yalan açıklamaları kınamak için "Halkımızdan özür dileriz. Şimdiye kadar iktidarın yalanlarını size aktardık" diyerek istifa ettiler. Ne kadar onurlu bir davranış, ne kadar cesur bir tutum! Bu sunucuların da evleri barkları, bakmak zorunda oldukları çocukları ya da anaları-babaları var herhalde. Ama onlar halk tarafından "Yalancı", "İktidarın sesi" olarak aşağılanmaktansa, dışlanmayı hatta aç kalmayı tercih edip onurlu yaşamak istediklerini haykırdılar. Gezi’de gençler, polislere boş yere "Simit sat, onurlu yaşa" diye bağırmadı.

CNN Türk’de benim şahsen tanıdığım kimse artık kalmadı. Ama kendine hala gazeteci diyorsa mevcut çalışanlar, bu ağır, aşağılayıcı baskılara, ortama hala nasıl katlanabiliyor? Değer mi üç kuruş için böyle diz çökmeye? Mesleğini kuralına uygun bir şekilde yapamıyorsan istifa diye bir kurum var. Bizim meslekte mahşer yok ama gün olur devran döner, vakti zamanında istifa edip kendi onurunu, mesleğin onurunu koruyamadığın için, pahalı bedel ödemek zorunda kalırsın. Kimse yüzüne bakmaz sonra.

Bizim meslek örgütleri ve sendikaların da bu alanda daha etkin bir tutum benimsemesi gerekir.

Bugün CNN Türk’le başlayan boykot, adım adım, somut bir olayla/olaylarla, yayınla/yayınlarla gerekçelendirerek sürdürülürse amenna. Yoksa salt CNN Türk’ü, hedef alan bir boykot gerekli etkiyi yaratmaz. CHP boykotun ilk sinyalini çaktıktan sonra uygulama artık TV izleyicilerinin, yurttaşın, STK’ların, iletişimcilerin elinde.

CHP hedef olarak sadece bir özel kanala karşı değil ki, bir yayıncılık anlayışına, besleme haberciliğe, yandaşlığa karşı ise bu zihniyete sahip tüm kanallara karşı mücadele etmesi gerekir.

Tabi bu da yetmez… Toplumun, yurttaşların bugün evrensel ilkelere uygun yayın yapan, özgür, bağımsız, cesur medya organlarına ihtiyacı var. Artık önemli bir çoğunluk iktidarın sesini değil toplumun sesini duymak istiyor. İçinde bulunduğu olumsuz durumdan çıkmanın yolunu öneren seslere, haber, bilgi ve görüşlere kulak kabartmak istiyor. İyi yani doğru haber, farklı yorumlar, ayrıca kaliteli diziler, cazip eğlence programları… Muhalefetin bu işlevi yerine getirmeye çalışan küçük ya da orta çaplı medya organlarını desteklemesi gerekir. Bizzat kendisinin medya sektörüne girip, doğrudan ya da dolaylı olarak Parti gazetesi, radyosu, TV’si kurması yanlış bir yaklaşım. CHP’nin, "Başkan prime-time’da ekrana çıksın", "Aman medyada iyi görünelim!", "Bizim partili gazeteci arkadaşlara büyük kanallarda iyi bir mevki bulalım…" demenin dışında medya konusunda ciddi bir çalışması var mı? CHP’nin, "hem siyaset hem de medya alanında barışçı ve demokratik bütün muhalefeti bir araya getirelim, bizden olmayan muhaliflerin de sesini duyuralım, onların görüşlerini de yaygınlaştıralım" diye bir derdi var mı acaba?

İletişim akademisyenlerini, profesyonelleri, okur ve izleyicileri dinleyip izleyip gözleyip, onların fikir, görüş ve önerilerine başvurup bir medya stratejisi, bir medya anlayışı oluşturmak gibi bir çalışması/hazırlığı mevcut mu CHP’nin? Yok! Varsa da çok gizli yürütülen bir çalışma ki, medya profesyonellerinin bile haberi yok. Yarın bunlar es kaza iktidara gelirse medyada ne yapacaklarını biliyorlar mı?

CNN boykotunun bir saman alevi gibi parlayıp sönmesini önlemek için bu konuları ayrıntılı/derinlemesine incelemek, düşünmek, tartışmak lazım.

Medya, bir üst yapı kurumu olarak toplumun içinde, kavgaların ortasında, mücadelenin yanı başında, yani siyasi, toplumsal dalgaların eşiğinde değişir, oluşur, yaratılır. Kaçınılmaz olarak bu sürecin teorik altyapısını ve pratik adımlarını hazırlamak lazım. Hep beraber…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi