Gün Zileli
“Boykot taktiği” üzerine
Türkiye 1973 yılının Ekim ayında seçimlere giderken, 12 Mart rejimi tarafından içeri atılmış devrimciler olarak Mamak Cezaevi’nde seçimlerde takınılacak tutumu tartışıyorduk.
İNANILMAZ AMA GERÇEK!
Bu tartışmalarda, biz Aydınlıkçıların (TİİKP sanıklarının) büyük kısmının en keskin boykot tutumunu takındığını, THKP-C ya da THKO taraftarı Dev-Gençlilerin ise daha makul bir yol izleyerek CHP’ye oy verilmesini savunduklarını söylemem, belki bugünden bakılınca inanılmaz gibi görünebilir ama durum tam da böyleydi.
Mamak Cezaevi’ndeki biz TİİKP tutukluları, daha “önder” konumdakilerin bulunduğu “Arka Hücreler”den başlayarak hapishane çapında (birkaç arkadaş itiraz etmişti ama etkili olamamışlardı) boykot kararı almıştık. Ne var ki, Yıldırım Bölge’deki kadınlar hapishanesinde bulunan kadın arkadaşlar tam tersi bir tutum içindeydiler. Onlar, çoğunlukla, af ihtimali göz önüne alınarak Ecevit’in, yani CHP’nin desteklenmesi görüşündeydiler. “Merkez Komite” Mamak’ta olduğundan kadın arkadaşların görüşleri kısa bir tartışmanın ardından reddedildi ve cezaevinde açılacak seçim sandıklarına gitmemeleri talimatı verildi.
VAH ZAVALLI AİLELER!
Dışardan gelen aileler de, dışarının atmosferini bize taşıyor ve oy kullanmamız için neredeyse yalvarıyorlardı. Eğer Ecevit kazanırsa af çıkacaktı. Bizler “katı” devrimciler olabilirdik ama hiç değilse lütfen bu ihtimale omuz verelimdi. Görüş hücrelerinin tellerini tırmalayan ailelere küçümseyerek bakıyorduk. “Zavallılar”, ne büyük bir aldanış içindeydiler! Devrim yasalarını bir türlü anlayamıyorlardı, zaten anlamaları da beklenemezdi. Bunu anlayabilmeleri için devrim tarihini, özellikle Bolşevik tarihini okumuş olmaları, bilmeleri gerekirdi!
DOĞU KIZILDIR!
Sadece ailelere acıyarak ve küçükseyerek bakmakla kalmıyorduk. 14 Ekim günü, cezaevinde kurulan sandıklara erkenden gidip oy kullanan Dev-Genç’lilerle de alay ediyorduk. Yüzlerine karşı değil elbette, kendi aramızda alay konusuydular. Vah zavallılar, faşizmin ne olduğunu bir türlü anlayamamışlardı, faşizmin oyla devrildiği nerede görülmüştü! Hepsi de nasıl koyunlar gibi sandıkların önünde kuyruğa girip oy kullanmışlardı! Hani nerede kalmıştı o sert devrimci söylemleri! İşte keskinliğin sonu böylesine bir teslimiyetti! Faşizm onları yola getirmiş ve basit birer seçmene dönüştürmüştü! Biz kararlı “Maocu” devrimciler ise, “Doğudan doğan kızıl güneş”in aydınlattığı kızıl güzergâhta, halk savaşının zaferi yolunda çelik adımlarla ilerlemeye devam ediyor, faşizmin sandık oyununa gelmiyorduk!
DERS VERİR DE DERS ALMAZ
1973 Ekim seçimlerini Ecevit kazandı ve Türkiye’deki “12 Mart askeri rejimi” (aslında, bizim çokbilir “faşizm” tahlillerimizin hilafına sadece bir ara rejimdi bu) gümbür gümbür yıkılıp gitti. Bu yıkıntıların altında bizim keskin teorilerimiz ve boykot taktiğimiz de kalmıştı, tahmin edileceği gibi. Kurulan CHP-MSP (Erbakan’ın partisi) koalisyon hükümeti döneminde, Temmuz 1974’te çıkan afla hepimiz tahliye edildik.
Tahliye edilmiştik edilmesine ama bir yıl önce yaptığımız keskin ve yanlış saptamalarımızdan ders almış mıydık? Ne gezer! Merkez Komiteleri’nin ders vermekte üstüne yoktur ama asla ders almazlar!
BOYKOT ŞABLONU
Her ne kadar “somut durumun somut tahlili” gibi akılcı bir formülasyonu ezberden tekrar etseler de, Ortadoks Marksist solun seçimler konusunda değişmez bir “taktiği” vardır: Boykot.
Bu “taktik” hiç de somut durumun somut tahliline dayandırılmaz. Tam tersine, her duruma uyan bir şablon olarak kullanılır. Ve bu şablon, bir dinsel akide gibi Lenin’e ve Bolşeviklere dayandırılır. Bolşevikler, 1905 Devrimi’nin ardından yapılan Duma seçimlerini boykot etmemişler miydi? O halde bizim de her zaman bu yolu izlememiz allahın ya da SBKP tarihinin değişmez emriydi!
SOMUT DURUMUN SOMUT TAHLİLİ
Oysa bu büyük bir yanılgıydı. Bir kere, o zaman RSDİP içinde bir hizip olmakla birlikte Çarlık döneminin parlamentosu olan Duma’da kendi milletvekilleriyle ve gruplarıyla yer alan Bolşevikler hiçbir zaman, bugünkü taklitçileri gibi her zaman ya da her seçimde boykot taktiğine başvurmuş değillerdi. Bizatihi, Çarlık Duma’sında grupları bulunması bunun en açık kanıtıdır. 1906 yılında boykota gitmelerinin özel nedeni, bu seçimlerin, 1905 Devrimi’nin zorbalıkla bastırılmasının hemen ardından yapılıyor olmasıydı. Bolşevikler, Duma’ya hapsolmaktansa 1905 Devrimi’nin canlandırılması ihtimaline ağırlık vermek istemişlerdi. Dolayısıyla Bolşeviklerin, her duruma uygulanacak değişmez boykot taktikleri yoktu. Onlar, gerçekten de somut durumun somut tahliline göre hareket etmeye çalışmışlardı.
Bizim radikal Marksist sol örgütlerimiz kadar dogmatiği ve somut duruma göre taktik izlemekten uzak olanı yoktur. Kendi, halktan kopuk mahfillerinde sekter akıldanelilerinden hoşnut olan örgüt şefleri, her seçimde, kafalarını hiç yormadan, avadanlıklarındaki köhnemiş boykot argümanını ortaya sürerek “önderliğin” gereğini yerine getirdiklerini sanırlar. Zaten o mahfiller artık halktan o kadar kopuk hale gelmişlerdir ki, burada yer alan militanlar ya da müritler, bir an bile sorgulamaksızın bu bayatlamış ve kurumuş taktiği gevelemeye başlarlar.
YARI MECZUP AKRABA!
Dilim biraz sert oldu değil mi? Bunun kesinlikle farkındayım. Ne var ki, bu arkadaşlar, benim ya da benim gibilerinin eleştirel argümanlarına karşı o kadar şerbetlidirler ki, bu sert söylemler bile onlara en ufak bir etkide bulunmaz.
Onlar benim kusuruma bakmaz. Bunu bilerek bu kadar sert konuşmayı göze alıyorum. Yabancı sayılmam ne de olsa! Aşağı yukarı aynı aşiretin mensupları sayılırız! Londra’dayken, ziyaret ettiğim derneklerinde, çiçeği burnunda bu anarşisti dinlerken, yarı meczup bir akrabalarını dinlermiş gibi nasıl tebessüm ettikleri bugün gibi gözümün önündedir.
Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri var.