Güzeller güzeli memleketimizi dört bir yandan sarıp sarmalamış demokrasi havası içinde dağları aşmış, soğuk sular içmiş kendimizden geçmişiz.
Basit bir talebimiz var:
-Nefes almak istiyoruz!
Bu da kolay olamıyor. Çünkü herkes nefes nefese kalmış durumda. Kimin nefesini tümden keselim de ötekine verelim?
Memleketimiz son bir yılda eşi benzeri görülmemiş bir "gelişmişlik" sarmalı içinde kendi ekseni etrafında dönerek girdap oluşturuyor. Her dönüşte bir kademe daha derine iniyoruz.
Bu gelişmeyi "batıyoruz" diye lanse edenler var. Hiçbir şeyden anlamıyorlar. Haliyle "girdapsal gelişmeyi" de kavrayamıyorlar.
Mesela diyorlar ki:
-İşsizler ordusu son bir yılda 1 milyon 300 bin kişi arttı.
Az buz sayı mı bu?
Her şeyi büyük olan memleketin işsizler ordusu da büyük olacak elbette. Dünyanın "en büyük" pek çok şeyine sahibiz.
Evvel Allah işsizlerimiz de -oransal olarak- dünyanın en büyük ordusuna sahip olacaktır.
Bir de Ordu Valimiz var. O da dünyanın en büyük Ordu Valisi. Ona karşı çok büyük bir haksızlık yapılıyor. Değerli Vali iki kelime arasına sıkıştırılıyor: İt ve basit!
İktidar çevresi "İt" tespiti konusunda ısrarlı.
Muhalefet ise "Basit" kabul edilmesini arzuluyor.
İkisi de kötü!..
En iyisi nedir denildiğinde her kesimden aynı ses yükseliyor:
-Demokrasi!..
Bizim demokrasimiz kış mevsiminde denize kaçmış top gibi dalgaların arasında her çırpınışta kıyıdan biraz daha uzaklaşıyor.
O soğukta denize atlayıp topu yakalayacak bir kahraman bulmak da kolay değil.
Ancak iyimser olmamız için bir neden var: Mevsim yaz!
Koşulların yarattığı "iyi niyetli" bir kahraman da çıktı. İyilik olsun güzellik olsun istiyor.
Diğer yanda ise Winston Churchill ruhu mevcut. İkinci Dünya Savaşı sırasında Churchill İngilizlere şöyle demişti:
-Size ateş, barut, kan ve gözyaşı vadediyorum!
O zamanlarda Almanya’nın başında Hitler vardı. Bütün dünyayı yutmak istiyordu. Avrupa’nın neredeyse tamamını esir almış İngiltere’yi de her gece bombalıyordu.
Bizim için böyle bir durum söz konusu değil. Ama Churchill’in ötesine geçilebiliyor. İktidarın gelecek vaadi bir hayli ürpertici:
-Yaşasın cehennem!
Tabii bu yaşanası cehennemden istifade edebilmek için aranan şartların başında "Zalim" olmak geliyor.
Oysa coğrafi olarak bir cennetteyiz. Cehennem alternatifimiz de hemen yanı başımızda duruyor.
Büyük usta Nâzım Hikmet, Davet şiirinde "bu memleket bizim" dedikten sonra şöyle devam ediyordu:
"Bu cennet, bu cehennem bizim!"