Fadıl Öztürk

Fadıl Öztürk

Bütün hoşgörüm bundan... (*)

Hocaya ve inancına aldırdıkları yoktu bizimkilerin, yaşlılarımızın bizimle yaşadıklarına hürmetle uğurlamaktı tek amaçları.

Bir Kürt Alevi köyü olan İsnis’te insanlar ona buna göre değil, kendilerine göre yaşarlardı. Dersim’in üç ırmağından biri olan Perisuyu’nun kenarında var olmuş, adı Akkilis olan köyün iki mezrasından birisiydi İsnis. Perisuyu’nun karşı tarafına nereden geçileceğini öğrenen çocuklar olarak biz de hayatımızın nasıl geçeceğini dert etmeden yaşlılarımız gibi orada yaşayıp yaşlanacağımızı sanırdık. Öyle olmadığını büyüdükçe öğrendik.

Tıpkı bir insanın bir anneden doğması gibi bizim orada da güneşin doğduğu yer belliydi. Akşamların birden inmediği, dağın gölgesinden sonra gecenin yıldızlı bir yorgan gibi üstünü örttüğü o yer de yaşamak marifet değil alışkanlıkla devam eden bir şey olsa da ölenlerimizi gömmek içinden çıkılmayan karışık bir haldi.

Gençlere daha musallat olmamıştı ölüm. Yaşlılar ömürlerinin sonuna kadar yaşayarak dünyamızdan göçerlerdi. O durumda ölen mutlaka yaşlı bir Kürt Alevi olurdu. Ölünün üstüne dua okuyan hoca bir Ermeni, Ermeni Hoca Memê Xatunê’nin açıp dua okuduğu kitapta Kuran olurdu.

Ölen yaşlılarımız için de her yaşta yaşayanlarımız için de kıblemiz güneşin üstümüze doğduğu yöndü. Zor anlarımızda Hızır’ı yardıma çağıran, üç ziyaretin olduğu bir yerdi İsnis. Büyümek öğrenmeyi de getirip çocuk avuçlarımıza bırakırdı. Büyüdükçe Ermeni Hocanın İncil’den değil de hayatımızda gram yeri olmayan Kuran’dan dua okumasının yaman bir çelişki olduğunu öğrenmiştik. Buna rağmen bile bile susar, soruların ardına düşmez, halimizden memnun yaşar giderdik. Köylerden şehirlere göçmekle dilimiz dahil bütün dünyamızın alt üst olacağını bilmeyecek yaştaydık o zaman.

Aradan zaman geçecek, biz çocukluğumuzdan çıkarak gençliğimize tırmanacak, eğrileri düzeltmek için devlete kafa tutacak, aranacak, görüldüğü yerde vurulacak, gençlerin yaşlılarımız gibi ömürlerini tamamlamadan devlet tarafından vurulacağı zamana gelecektik. Hayatımızda bütün bunlar olurken köyümüz yerinde durur mu hiç? Yazın kurumaya yakın melül melül akan o deremiz her bahar bir canavara dönüşerek köyün altını oya oya heyelanın olmasına sebep olacaktı. 

1988’de ben Aydın ve Nazilli cezaevinde müebbet cezamı çekerken, devlet tarafından yeni köyümüz zemini kayalık bir yere taşınacaktı. Sonrasında ‘gerillanın geçiş yolu’ diye devlet kendi elleriyle yaptığı köyümüzü ateşe verip yakacaktı. Yanmasına rağmen yıkılmayan ağaçlar dibinden kesilerek ya da içlerine patlayıcı koyularak parçalanıp devlet görüş alanını genişletecekti.

Köy yakılmasının ardından başlayan göçle sekiz on yıl insansız kalacaktı. İsnis’in yerle gök arasında kaldığı zamanlar tam da o zamanlardı. Ne deresinde kendi yaptıkları göllerde yüzmeyi öğrenen çocuklar ne de Perisuyu’dan karşıya geçerek kendini ispatlamaya çalışan gençler yaşadı geçen onca zamanda. Hayvanlar da insanlarla beraber yok olup gitti birden. Keçiler meşe ağaçlarına tırmanarak beslenmeyi, kuzular melemesini çekip aldı oradan. Güneş tek bir insanın üstüne doğmadı on yıl. Bulutlar yükünü boşaltarak, rüzgarlar eserek geçip gittiler İsnis’in üstünden.

Sonra şehirlere tutunamayanlar çok değil birer ikişer köye geri döndüler. Geri dönenler bıraktıkları yerden başlamadılar hayata. Kadir kıymet bilmeyi şehirde bırakarak döndüler. Zamanında en az yüz kişiyi doyuran İsnis, geri dönen üç beş kişiye yetmeyen, kavga ve şikayetlere neden olan yere döndü. 

Köye gidenlerin selam niyetine aldığı çay ve şekeri bırakın demleyip ikram etmeyi, bir bardak su vermemek için kapılarını açmaz oldular. Uzak düştüler geçmişlerinden, yaşarken öğrendikleri insanlıktan uzak. Hepsini bir çırpıda bir satıra gömmeyeyim, beş parmağımız gibidir insanlar benzemezler birbirlerine. Bütün bunlardan daha fazlası da oldu İsnis’te, geçelim. Şimdilik hal böyle olsa da zamanın beraberinde ne getireceğini kimse bilmez, zamana bırakalım hayatın oradaki akışını. 

Babası Ermeni katliamında öldürülen, yetim büyümüş Ermeni Hocamız Memê Xatunê elini ayağını dünyamızdan çekince köy hocasız kalmış, uzak köylerden Kuran okumayı bilen birini bulmuşlardı. Hocaya ve inancına aldırdıkları yoktu bizimkilerin, yaşlılarımızın bizimle yaşadıklarına hürmetle uğurlamaktı tek amaçları. 

Sözün kısası:
Kürt Alevi köyü İsnis’te Ermeni Hoca Memê Xatunê’nin Kuran’dan okuduğu dualarla ölülerini gömen, kıblesi Kudüs ve Mekke değil gün doğumu olan yerde doğup büyüdüm. Bütün hoşgörüm bundan.

(*) Ermeni hocamız Memê Xatunê anısına.

Çizim: Fadıl Öztürk
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fadıl Öztürk Arşivi