Doğan Özgüden
̛Çanakkale adaleti değil gerçek adalet!
Koray Düzgören’in dün Artıgerçek’te yayınlanan "Sahte solculardan çektiğimiz kadar..." başlıklı yazısı yüreği gerçekten özgürlük, sosyal adalet ve haysiyet için çarpan herkes tarafından ibretle okunmalı...
Bir yanda Türkiye’nin "sosyal demokrat"larını, hatta bir takım eski sosyalistlerini gerektiğinde aşırı milliyetçi, gerektiğinde islamcı gevelemeler ve jestlerle renklendirdiği bir retorikle peşinden sürüklemeye çalışan Kemal Kılıçdaroğlu, öte yanda İngiltere’nin ödünsüz sosyalist söylem ve eylemleriyle solu gerçek bir iktidar alternatifi kılma mücadelesindeki Jeremy Corbyn...
Sürgününü esas olarak İngiltere’de yaşadığı için Koray bu ülkenin son zamanlarda Brexit’in artçı zelzeleleriyle iyiden iyiye hareketlenen siyasal yaşamını tıpkı Türkiye’ninki gibi usta gazeteci gözüyle ve bilinciyle yakından izliyor...
Corbyn’in başarısının nedenlerini somut verilerle ortaya koyduktan sonra da Kılıçdaroğlu’nu yerli yerine oturtuyor:
"Bugüne dek hiçbir başarıya imza atamamış Kılıçdaroğlu. Soldan, solculuktan korkarak politika yaptı. İstanbul belediye başkanlığını kazanamayınca partiye genel başkan oldu. Ankara belediye başkanlığına bir MHP’liyi aday gösterdi, kaybetti. Kendi seçmeninden tepki gördü. Ama o yılmadı. Cumhurbaşkanlığına da bir MHP’liyi aday gösterdi. Yine kaybetti. Adalet Yürüyüşü’nde HDP’nin verdiği desteğe partisinin sağ unsurları bile sempatiyle yaklaştı. O, kesin tavrını, ‘Ben yalnız yürüyeceğim’ diye koydu. Kürtlerden de, solculardan da, Alevilerden de köşe bucak kaçtı, kaçmaya da devam ediyor."
Son örnek… Ülkedeki muhalefeti umutlandıran Adalet Yürüyüşü ve milyonluk Maltepe mitinginden sonra herkes daha da etkili bir çıkış beklerken CHP Çanakkale’de "Adalet Kurultayı" toplamaya hazırlanıyor. Hem de 26-30 Ağustos tarihlerinde.,,
Niçin Çanakkale? Niçin 26-30 Ağustos?
CHP Genel Başkan yardımcısı yanıtlıyor:
"Çanakkale, ilk defa hiçbir etnik ayrım gözetmeden Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan önce bu milletin Türk, Kürt, Laz, Çerkez ayrımı gözetmeden bir arada işgale karşı koyun koyuna savaştığı yer."
İyi hoş da, bu mekan ve tarih seçiminin "adalet"le ilgisi ne? Adam mı kandırıyorlar?
Hafızayı beşer nisyan ile maluldür ama çok değil, iki yıl öncesine gidelim…
Evet, bu mekan tam da 1915 Ermeni Soykırımı’nın 100. yıldönümünde tüm dünyada büyük törenlerle anılmasını örtbas etmek için Tayyip iktidarının "Çanakkale Zaferi’nin 100. yılı etkinlikleri" adı altında bir show organize ettiği mekan değil mi?
Üstelik de Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü her yıl 18 Mart’ta kutlanırken Tayyip’in takiyeci bir manevrasıyla sırf Ermeni Soykırımı’nın yıldönümü gölgelemek için 100. yılda kutlamalar tam bir aydan fazla ileriye, 24 Nisan’a kaydırılarak ve de tam da o gün 102 ülkenin liderleri Çanakkale’ye davet edilerek…
Daha önce de yazmıştım…
Adalet, evet… Öncelikle Osmanlı’nın ve onun mirasçısı cumhuriyetin bu ülkenin Türkler gelmeden önceki sahibi Ermeni, Asuri, Rum ve Kürt halklarına karşı işlediği soykırım suçlarının mağdurları için adalet?
Adalet, evet… Sadece bir CHP milletvekili dokunulmazlığı kaldırılarak hapsedildiği için değil, aynı CHP’nin desteğiyle dokunulmazlıkları kaldırılıp zındana atılan Kürt milletvekilleri için de adalet…
Adalet, evet… Yüz yıla yakın süredir, üstelik de CHP’nin tek başına iktidar olduğu ya da koalisyonlarda iktidar olduğu dönemler dahil, yakılıp yıkılarak, binlerce insanı katledilerek, işkenceden geçirilerek adaletsizliğin en ağır uygulamalarına maruz kalan Türkiye Kürdistanı için adalet…
Adalet, evet… Yine yüz yıla yakın süredir, üstelik de CHP’nin tek başına iktidar olduğu ya da koalisyonlarda iktidar olduğu dönemler dahil, ifade ve örgütlenme özgürlüğünden yoksun bırakılan, işkenceden geçirilip zındanlarda çürütülen, idam sehpalarına gönderilen ya da sürgüne mahkum edilen devrimciler için adalet…
Eğer adaletsizlikler diyarı Türkiye’de adalet arayan bir kurultay yapılacaksa o kurultay tüm bu adaletsizliklerin hesabının sorulacağı ve tüm mağdurların sesini yükseltebileceği bir kurultay olmalıdır… Böyle bir kurultayın da yeri 1915 Soykırımı’nı inkar etmek, örtbas etmek için tarihi kaydırılarak organize edilen düzmece bir törenin yapıldığı yer değil, en vahim adaletsizliklerin işlendiği tarihsel mekanlardan biri olmalıdır.
Örneğin Dersim… Örneğin Diyarbakır… Örneğin Van…
Kılıçdaroğlu ve takımı böyle bir şeyi göze alabilir mi?
Şimdiye kadarki pratiğine bakılırsa kendisinden böyle bir şey beklemek zaten eşyanın tabiatına aykırı olur. Adalet yürüyüşünün başını çekerken gelip geçenleri faşistlerin simgesi bozkurt işaretiyle selamlamakta sakınca görmeyen bir liderden daha fazlasını beklemek de abesle iştigaldir.
Hele yaklaşan 2019 parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri için Tayyip’in şimdiden iç siyasetin tüm aktörlerini islamcılık minderine çekme hazırlığında olduğu ortadayken…
Birgün Gazetesi’nde üç gün önce Yaşar Aydın’ın verdiği bilgiler bu bakımdan son derece önemli:
"Erdoğan’ın 2019 seçimleri öncesi neredeyse tek silahı kalmış durumda; o da islam. 2000’li yıllarda liberallerin de desteğiyle laikliğin yıpratıldığını, aşındırıldığını düşünüyor. Özellikle Meclis’teki hiçbir muhalefet partisinin açık bir laiklik mücadelesi içerisine giremeyeceğini düşünüyor. Minderi islam sahasına kurup bir anlamda ev sahibi olarak maça başlamak istiyor. Yapılan edilen her şeyin islama uygunluk olarak tartışıldığı bir siyasal atmosfer Erdoğan’ın arayıp da bulamayacağı bir zemin olacaktır. Medeni Kanunda değişiklik girişimye Erdoğan tarafından ilerletilen sürece, muhalefetin vereceği reaksiyon önümüzdeki dönem için de belirleyici olacak."
Unutmayalım, bir önceki cumhurbaşkanı seçimlerinde partinin yetkili kurullarının onayını dahi almadan bir islamcı-faşisti cumhurbaşkanı adayı göstermekte beis görmemiş olan kişidir Kılıçdaroğlu…
Seçim atmosferinde Tayyip’in islamcı hamlelerine nasıl karşı koyacak?
Ama dağarcığı pek de boş değil…
Bir kez Peygamber soyu… Tayyip’te olmayan bir artı… Ne diyordu 2013’te Ankara’nın Yüzüncüyıl semtindeki evinde eşi Selvi Hanım’la birlikte basın mensuplarını ağırlarken:
" Peygamberimiz Hz. Muhammed'in soyundan geliyor mensubu olduğumuz aile. Hazreti Muhammed'in kızı Hazreti Fatma'dan olan torunu Hazreti Hüseyin'e dayanan ve 'Seyyid' olarak nitelendirilen aile soyundanız. ‘Seyyid' soyuyuz yani. Bu konuda yazılmış çok sayıda makale de var. Özellikle Gazi Üniversitesi Hacı Bektaşi Veli Enstitüsü'nün yayınlandığı ve mensubu olduğumuz ailenin aşireti, Kureyşan aşiretinin köklerine ilişkin. Ailenin bir soy kütüğü var. Osmanlı döneminde verilmiş, ailenin büyüğü tarafından saklanır." (Hürriyet, 15 Ekim 2013)
Bu seyyid sıfatıyla da «tarihin gördüğü en büyük devrimci»nin soyundan… Aynı yıl CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in düzenlediği, bir grup din adamı ve ilahiyatçı ile gazetelerin Ankara temsilcilerinin davet edildiği iftarda ne diyordu:
"Bütün peygamberler devrimcidir, dünyayı değiştirmişler. Hazreti Muhammed tarihin gördüğü en büyük devrimcidir."
Bunları söyleyen Türkiye’de «sosyal demokrat» hareketin lideri…
Okuduklarımıza ve naçizane öğrendiklerimize göre tarihte «devrimci» sayılacak birçok kişilik var… Ama kendini sol, hatta « sol lider » olarak gören bir kişi için ne Musa, ne İsa ne de Muhammed tarihteki en büyük devrimciler listenin tepesinde yer alır…
Ne Musevi ailelerden çıkmış Karl Marx’ın ya da Troçki’nin Musa’yı, ne de Hristiyan ailelerden çıkmış Friedrich Engels’in ya da Jean Jaurès’in İsa’yı "en büyük devrimci" olarak nitelediklerini duymadım, okumadım...
Ama bizde bazı eski sosyalist liderlerin peşine takılmakta geç kalmamaya gayret ettikleri Kılıçdaroğlu için ne gam !
Tayyip istediği kadar kendisinin sadece Türkiye islamının değil, tüm dünya islamının liderliğine aday görmeye devam etsin, Mescid-i Aksa’nın ve de giderek Mekke-i Muazzama’nın tarihsel koruyucusu görsün, yalaka gazetelerden birinde iddia edildiği gibi tüm Avrupa’yı üç günde dize getirerek Avrupa başkentindeki büyük katedrale beyaz atıyla girmeyi hayal ede dursun, Kılıçdaroğlu’nun «Hazreti Muhammed’in soyundan olma» ayrıcalığını asla elinden alamayacaktır.
Zaman hızla geçiyor… Seçimlere iki yıl kaldı, belki de Tayyip aşka gelir ya da gerekli görürse daha da önce…
Tayyip’in Türkiye’yi şeriatçı islam karanlığına sürükleme seferberliğine karşı laik cephenin ilkeli bir strateji belirlemesi vakti geldi.
Başında Kılıçdaroğlu kaldığı sürece CHP’nin ne yapacağı ve ne yapamayacağı ayan beyan ortada…
Sorun CHP dışındaki siyasal güçlerin mevzilenmesinde…
HDP ve bugüne dek demokratik hakların savunulmasında HDP’ye destek veren ya da onunla birlikte laikliği savunan sol örgütler seçim eğik düzeyi iyice kaypaklaşmadan bir an önce şu iki konuda kesin tavır belirleme sorumluluğuyla karşı karşıya:
Adalet ve laiklik…
Çanakkale adaleti değil, tarihimizin tüm mağdurları için adalet.
İslamizme tavizlerle dolu bir laiklik değil, müslüman kadar hristiyanın da, musevinin de, dinsiz ya da allahsızın da özgür ve eşit haklarla yaşamasını güvence altına alan bir laiklik!