Charlie Hebdo Türkçeye nasıl çevrildi?

5 yıl önce katliama uğrayan Charlie Hebdo’nun saldırıdan sonra yayımlanan ilk sayısını Türkçeye kazandırmak istedik. İki engel çıktı karşımıza, sözüm ona iki zıt kutuptu bunlar…

Beş yıl olmuş. Dünya basın tarihinin en büyük katliamı. 7 Ocak günü IŞİD militanı iki silahlı terörist Paris'te haftalık siyasi mizah dergisi Charlie Hebdo’yu, yazı işleri toplantısı sırasında basıyor ve 12 karikatürist, yazar, yönetici, çalışanı kurşun yağmuruna tutup katlediyor.

 

Beşinci yıl anma etkinliklerinde, Fransa’da kamu radyo ve televizyonları dahil, bu anarşist derginin başına gelenler tartışılırken ana konu hep düşünce, ifade, basın özgürlüğü daha sonra laiklik, İslamiyeti referans alan terörizm ve blasphème (Dini değerleri eleştirmek, kınamak, küçümsemek, alay etmek) meseleleri gündeme geliyor.

 

Katiller polis operasyonları sonucu öldürüldü ama bu yıl Nisan ayında Charlie katliamı davası başlayacak. Katillere yardım edenler yargılanacak. İlginçtir, sanıklar arasında iki Türkiyeli var. Katillere silah sağlamak, maddi katkıda bulunmak ve iletişimlerine yardım etmek suçlamasıyla yargılanacaklar.

 

Şahsımın da belirttiği üzere, bu noktada, büyük devlet ve cihan lideri olmanın tadını çıkarıyor, huzurunu yaşıyoruz. Her taşın altında…pardon dünyadaki her gelişmede bizim adımız, imzamız vardır demiştik. İşte Charlie Hebdo davasında da iki kardeşimiz…pardon iki yurttaşımız mahkeme salonunda bulunacak.

 

Beş yıldır Fransa’da ve dünyada Charlie katliamı hakkında onlarca kitap yayımlandı, akademik çalışmalar yapıldı, romanlar yazıldı, hayatta kalanlar anılarını yazdı.

 

Katliamdan sonra geriye kalan yazı işleri ekibi ilk sayıyı çıkaracaktı. Cumhuriyet gazetesinden bir arkadaş Charlie Hebdo'nun Türkçe çevirisini yayımlama fikrini atmış ortaya. Dergi Fransa’da Çarşamba sabahı çıkıyor, dolayısıyla Türkçe versiyonu da aynı gün Türkiyeli okuyanların eline geçmeliydi. Ben o zamanlar Libération’un Türkiye muhabiri idim, Libération’un da Charlie Hebdo ile arası çok iyi idi, hemen temasa geçtik. Charlie Hebdo yönetimi önerimizi büyük bir sevinçle karşıladı. Çünkü o sayı en az 10 yabancı dile çevrilecekti zaten ama Türkçe çeviri Charlie için, "Tek Müslüman ülkedeki ilk tercüme" olarak algılandı. Talep etmedikleri halde yayın hakkı adı altında ama aslında mağdurlara mali destek olarak nispeten önemli bir miktar para ödedi Cumhuriyet.

Akın Atalay o dönem gazetenin İcra Kurulu Başkanıydı. Konuya çok olumlu yaklaştı. Genel Yayın Yönetmeni Utku Çakırözer’in tutumu farklıydı. Yazı İşleri Müdiresi Ayşe Yıldırım, deliler gibi sabaha kadar çalıştı. Biz, bir grup Fransızca çevirmeni, yönetimden onay aldıktan sonra işimizi sadece Ayşe üzerinden yürüttük. Çarşamba günü Cumhuriyet, Charlie’nin son sayısını ek olarak verecekti. Paris’ten gelen bilgiye göre Salı akşamı saat 20.00 gibi 8 tam sayfa gelecekti, biz de ona göre çeviri ekibini kurduk. Saat 20.00 oldu, bir şey yok, 21.00 oldu ses yok, 22.00 oldu seda yok nihayet 22.30’a doğru orijinal sayfalar gelmeye başladı. Geldikçe geliyor…Tam 16 sayfa geldi. Charlie de aslında ilk başta 8 sayfalık bir özel sayı tasarlamış ama ilgi ve katkı artınca sayfa sayısını 16’ya çıkarmış. Çok koşturduk, çok çalıştık, çevirmen sayısını arttırdık, Fransa’daki dostları, bizim Galatasaraylı çocukları da devreye soktuk. Çevirilerin koordinasyonunu Yiğit (Bener) üstlenmişti. Hayatımda ilk defa, artık saat sabaha karşı 3 mü 4 mü hatırlamıyorum, ekran karşısında, parmaklarım klavyenin üzerinde, uykusuzluktan kafam küt diye yere düşmüştü.

 

Biz harıl harıl çeviri yaparken, aynı saatlerde Cumhuriyet’in içi cadı kazanı. Çünkü Türkçe sayfalar yazı işlerine ulaştıkça, basın özgürlüğü, dayanışma, katledilen 12 meslekdaş tamamen unutuluyor. "Hükümet kızar bunlara", "Aman dindarları rencide etmeyelim", "Bu karikatürü basarsak şeriatçılar gelip gazeteyi taşlar", "Kardeşim burası Fransa değil ki bunları öyle kolayca yayımlayalım" gibi tepkiler yükseliyor devletin ve Kemalizmin seçkin kalemlerinden. İnceden sözüm ona entelektüel itirazlar da var: "Bu biraz İslamofobi kokuyor." Hatta bir ara yayımlamaktan tamamen vazgeçme aşamasına bile gelmişler. Sabaha karşı gazete içinde ayrıca telefon görüşmelerinde ciddi bir ideolojik kavga. Geçici bir uzlaşma sağlanabiliyor nihayet: Ek olarak verilmeyecek, gazetenin içinde iki sayfaya sıkıştırılacak. Eh, hiç yayınlanmamasından iyidir. Genel Yayın Yönetmeni de bir açıklama yapıyor, "Bizim adet ve geleneklerimize uymayan bölümlere yer vermedik" mealinde. Öptüm sizin adet ve geleneklerinizi! Gerçi bu da kesmiyor. Çünkü Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan, yönetimin yer vermediği ünlü kapağı kendi köşelerinde yayınlama cesaretini gösteriyor. Ve haklarında dava açılıyor.

 

Çeviriye katkısı olan her arkadaşa soruyoruz, onlar da son derece açık, dürüst ve cesur bir şekilde yaptıkları işin arkasında durup çevirmen olarak isimlerinin yayınlanmasına onay veriyor. Sağcı basının hedef olarak gösterilme riskini göze alarak.

 

Bu arada, T24’ün yöneticisi, eski Cumhuriyet çalışanı Doğan Akın, "Cumhuriyet, Charlie’nin hepsini basmadıysa gönderin bize tam metin yayınlayalım" önerisinde bulunuyor. Paris’e soruyoruz, kabul ediyorlar, tam metin, T24’ün foto galerisinde sayfalar halinde yayınlanıyor.

 

Yayından sonra çıngar kopuyor bütün Türkiye’de. Gerçi aynı zaman diliminde Charlie Hebdo’nun bu sayısı 5. baskıya giderken tiraj birkaç günde 8 milyona ulaşıyor. Dünya rekoru.

 

Sağcılar, sahte Müslümanlar, basın hürriyeti düşmanları devreye giriyor. Ve tabi ki savcılar, "makbul ve muhbir yurttaşların" şikâyeti üzerine hemen soruşturmalar açıyor, İnternet sitelerine erişim yasakları getiriyor. Kanlı Pazar’daki gibi kılık kıyafetsiz bir takım adamlar hezeyan içinde, Cumhuriyet’in önüne protestoya çağrılıyor neyse ki büyük bir kalabalık toplanmıyor. Bu arada Pakistan ve Afganistan’daki Charlie karşıtı gösterilerde insanlar ölüyor.

 

Charlie’nin Türkçe yayınına karşı çıkanlar ilginç bir kokteyl: Esas olarak naftalin kokulu Kemalistler ve azgın İslamcılar, bir de yerli ve milli hissiyatla gazetecilik yapmaya çalışanlar. Arkalarında da kutsal devlet.

 

Bir-iki ay sonra Yiğit’le Paris’e gittiğimizde, Charlie Hebdo’yu misafir eden Libération’a uğruyoruz. République’deki eski bina. O gün asansör bozuk. 7 katı adım adım polis eşliğinde çıkıyoruz. Charlie Hebdocular bizi Kral gibi karşılıyor. Çektiğimiz sıkıntılara, iç kavgalara pek değinmiyoruz haliyle.

 

Sonuç: Basın özgürlüğünü savunmak, yayınlanan görüşleri olduğu gibi kabul etmek, benimsemek anlamına gelmez. Hatta belki de tam tersine, kabul etmediğiniz, karşı çıktığınız görüşler için basın özgürlüğü daha da gerekli hatta şart. Cumhuriyet’in o dönemki yönetiminin bir kısmı ve lavanta kokmayan kıdemli yazarları, farkında değiller herhalde ama sözüm ona karşı çıktıkları radikal İslamcılarla aynı cepheye düştüler. Çünkü gazetecilik, esas olarak mevcut okur kitlesinin talep ve hassasiyetleri üzerine değil, gerçekler üzerine, çoğulculuk yaklaşımıyla yapılır.

 

Charlie Hebdo kendi bağımsız, özgür, fütursuz yayın politikasını sürdürüyor. Bu haftaki son sayı da 1 milyon bastı. Cumhuriyet’in tirajı ise Saray’ın yargı darbesinden sonra "adet ve geleneklerimize" uygun bir düzeyde seyrediyor. Kih kih kih!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi