Eser Karakaş
CHP’li belediyeden cemevine ibadethane statüsü
Ahval’in 7 Aralık günkü internet sahifesinden bir alıntı (Kaynak Sözcü):
AİHM kararlarına rağmen Türkiye’de cemevlerine ibadethane statüsü verilmiyor. Buna karşın bazı CHP’li belediyelerden ibadethane statüsü için girişimler geliyor. Samsun’da Atakum İlçe Belediye Meclisi'nde oy çokluğu ile alınan kararla, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği'ne ait Atakum Cemevi'ne "ibadethane" statüsü verildi. CHP ve İYİ parti grubunun "evet" oyu verdiği teklif için AKP ve MHP grubu "ret" oyu kullandı.
Camilerin yani sünni islamın ibadethanelerinin (birileri bu söylediğime itiraz edebilir ama pratik gerçek böyle) resmi statüye sahip olmaları yani imam ve müezzinlerin devlet memuru oluşu, su ve elektrik paralarının devlet tarafından ödeniyor olması kanıksanmış bir durum bizim ülkemizde.
Kimse bu durum laik devlet ilkesi ile bağdaşır mı diye sormuyor.
Otuz yıldır söylüyoruz, daha da güçlü söyleyeceğiz, "Türkiye laiktir laik kalacak" sloganı yanlıştır çünkü Türkiye genel bütçeden maaş alan 130 bin memur din adamı ile laik bir devlete zaten sahip değildir.
Zaten laiklik Türkiye ile ilgili değil devlet ile ilgili bir konudur, bu da başka mesele.
Türkiye’de gerçek bir hukuk devletini, gerçek bir laik devleti savunanların ibadethanelere resmi statü verilmesi konusunda savunmaları gereken çizgi bu statü tahsisinin cemevlerine kadar uzanması değil tam tersine camilerden de bu statünün kaldırılması olmalıdır.
AİHM’in geçtiğimiz dönemde bu konuda vermiş olduğu karar eşitlik ilkesinin bir gereği olarak verilmiş bir karardır, özünde yanlıştır ama AİHM’in Türkiye’nin devlet sistemini dizayn etme gibi bir misyonu olamayacağı için daha ötesine gitmesi imkansızdır.
CHP’li bazı belediyelerin, Samsun örneğinde olduğu gibi, cemevlerine statü verme girişimleri de eşitlik ilkesi açısından doğru gibi duruyor ama burada referans verilen eşitlik kavramı yanlıştır, eşitlik tüm ibadethanelere statü verilmesi değil, hiçbirinin, camiler, cemevleri, vs. resmi statüsü olmamasıdır; yapılması gereken eşitlik ilkesini tersinden düşünmek ve uygulamaktır.
Cemevlerine resmi statü verilmesi meselesinin kaçınılmaz olarak gideceği yer bu ibadethanelerde görevli dedelere de maaş tahsisi, su ve elektrik paralarının kamu parasından ödenmesi olacaktır.
Yanlış olan da budur.
İlk büyük yanlış ise yüz bin dolayında camide bunun gerçekleşmesi yani görevlilerinin devlet memuru olması, su ve elektrik paralarının devlet tarafından ödenmesidir.
Üzgünüm, alevi vatandaşlarımızın bir bölümünün bu cami yanlışını daha da genelleştirerek bu yanlışı cemevlerine de teşmil etmek istemeleri hatadır, yanlışın büyümesini talep etmekten başka anlama gelmez.
Laik bir devlet kamu parasını bir inancın gereğini yerine getirmek için kullanamaz.
Camiler de, kiliseler de, cemevleri de, sinagoglar da, varsa budizm ibadethaneleri de buna dahildirler.
İki önemli örnek:
1-ABD Anayasasının 18. Yüzyıl tarihli birinci eki.
2-Fransa’nın 1904 tarihli yasası (devlet ve kilise ayrışması).
Türkiye’nin de bir devlet-cami ayrışması yasasına değil, devlet-ibadethane ayrışması yasasına acilen ihtiyacı vardır.
Din hizmeti tabiatı gereği bir kamu hizmeti değildir.
Bir kamu hizmeti olmayan din hizmeti de vergilerle finanse edilemez.
Herhangi bir dinin ya da inancın ibadethanesine de resmi statü verilmemelidir.
Süleymaniye, Sultanahmet gibi muhteşem tarihi camilerin aydınlatılması meselesi bir kültürel meseledir, Kültür Bakanlığı bu işi finanse eder.
Diğer harcamaların devlet tarafından denetlenecek vakıf müessesi tarafından karşılanması işin normalidir.
Günde yirmi kere Osmanlı diyenlerin bu Osmanlı vakıf çözümü hiç akıllarına gelmez nedense.
Onların dertleri büyük kadrolar barındıran ve büyük bir bütçesi olan Diyanet’i kontrol etmekten ibarettir.
Cemevlerine resmi statü tanınması bir ehven-i şerdir.
Atatürk demiş idi yanılmıyorsam, şerlerin en kötüsünün ehven-i şer olduğunu.