Doğan Özgüden
CHP’nin Kürt inkârcılığında zirve…
Belçika’da insan haklarının savunulması konusunda birlikte mücadele vermekten onur duyduğum kadın şahsiyetlerdendir Simone Susskind. Eşi David Susskind’le birlikte Belçika Laik Yahudiler Merkezi (CCLJ)’ni kurmuş ve uzun yıllar yöneticiliğini yapmıştır. Tüm ezilen halklar gibi Filistin halkının uğradığı haksızlıklara karşı her zaman cesaretle karşı çıkmış, bölge halklarının kardeşliğini savunmuştur.
Türkiye’deki insan hakları ihlalleri, 1915 soykırımının inkârı, Kürt halkının uğradığı baskılar karşısında her daim duyarlı olmuş, bu konudaki etkinliklere hep destek vermiştir.
Yahudilerin İspanya’dan kovulmasının 500. Yıldönümüne denk gelen 1992 yılında Türkiye‘den özel olarak gelen Sefarad müzisyeni dostlarımız Jak ve Janet Eşim’in de katıldığı etkinlikleri onun örgütü CCLJ ve ırkçilıkla mücadele örgütü MRAX’la birlikte düzenlemiştik
Susskind geçen dönemde Brüksel Bölge Parlamentosu’nun en aktif üyelerindendi. Sosyalist milletvekili olarak üç yıl önce Suriye’deki Kürt direnişini tanıtmak için Brüksel Özgür Üniversitesi ULB’de kadın gerilla liderlerinden Nesrin Abdullah’ın da katıldığı bir gece düzenlemişti.
Geçen yıl yapılan yerel seçimlerde de Susskind, Sosyalist Parti listesinden 16. sırada tekrar aday gösterilmiş olmasına rağmen, aynı listenin daha alt sıralarındaki Türk adaylardan üçünün Türk seçmenlerden aldıkları tercih oyları sayesinde Meclis’e girmeleri nedeniyle yeniden seçilemedi. Ama boş durmuyor, tüm zamanını partisinin saflarında ve de Akdeniz bölgesi ülkelerinde kadın haklarını savunan derneklerde mücadeleye hasrediyor.
Bugünkü Le Soir gazetesinde yayınlanan bir röportajında açıkladığına göre Simone Susskind, Türkiye’deki son yerel seçimlerde AKP’nin metropollerde yenilgiye uğratılmasından çok etkilenmiş, Brüksel Anakent Belediye Başkanı Philippe Close’a İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu Brüksel’e davet etme çağrısında bulunmuş.
Davet gerçekleşir de İmamoğlu Brüksel’e gelirse bunun sadece Belçika açısından değil, merkezi bu kentte bulunan Avrupa Birliği açısından da önemli bir olay olacağı tartışma götürmez.
Hiç unutmam… 12 Eylül darbesinden dokuz yıl sonra, OHAL rejiminin hüküm sürdüğü bir dönemde. SHP adayı Murat Karayalçın’ın Ankara belediye başkanı seçilmesi, ardından SHP genel başkanlığına yükselmesi, Avrupa Birliği’nde büyük ilgi uyandırmış, Brüksel’e gelişinde de kendisi büyük coşkuyla karşılanmıştı.
Ne yazık ki Karayalçın kendisinden bekleneni asla yerine getirememiş, Kürt kırımının tavan yaptığı bir dönemde Tansu Çiller’in dışişleri bakanlığını üstlenip devlet terörü uygulamalarına ortak olarak sadece Türkiye’de değil, yurt dışında da büyük hayal kırıklığı yaratmıştı.
Türkiye, İmamoğlu’nun İstanbul belediye başkanlığına seçilmesiyle yeni bir Karayalçın fenomeni yaşamakta…
31 Mart’ta olduğu gibi 23 Haziran’da da İstanbul’daki zaferini Kürt seçmenlerin desteğine borçlu olan İmamoğlu, seçim sonrası yaptığı konuşmalarda şükranını zaman zaman dile getirdi. Bundan daha önceki yazılarımda takdirle bahsetmiştim.
İmamoğlu’nun seçilmesine CHP dışından katkı sağlayan tek siyasal parti, İstanbul büyük şehir belediyesine başkan adayı göstermeyerek bir milyonu aşkın seçmeninin oylarını ona yönlendiren HDP idi.
Katkısı hiçbir şekilde inkâr edilemeyecek kişi ise, hiç kuşkusuz, halen Tayyip’in zindanında çile çektirilen HDP’nin eski eşbaşkanı ve cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’tı.
Bugünkü mahpusluk günleri geçtiğinde, hatta mahpusluğu sürdüğü sürece de Demirtaş sadece Kürt halkının, sadece HDP’ye oy verenlerin değil, gerçek bir demokratikleşmeden yana olan tüm güçlerin sesi olmaya devam edecektir.
Onunla dayanışma, özgürlüğüne kavuşması için mücadele, demokrasiden ve insan haklarından yana olan herkesin boynuna borçtur.
Bu hafta sosyal medyada başlatılan #freedemirtas kampanyasına katılmak, İstanbul belediye başkanlığını HDP ve Demirtaş’ın desteği sayesinde kazanmış CHP’de liderlerinden üyelerine herkesin görevi olmalıdır.
Hele Demirtaş’ın hapse girmesinin nedenlerinden birinin dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP Meclis grubunun iktidara destek vermiş olduğu hatırlanırsa…
Seçim zaferinin üzerinden sadece iki hafta geçmişken 7 Temmuz günü Edirne’ye 658. Kırkpınar Yağlı Güreşleri'ni izlemek üzere giden, bu arada CHP il merkezine olduğu gibi, İYİP merkezine de ziyarette bulunmayı ihmal etmeyen İmamoğlu maalesef 15 dakika mesafedeki Edirne F Tipi Cezaevi'ne uğramak zahmetine katlanmamıştı.
Oysa Edirne’de F Tipi’nin kapısından içeri girmesine izin verilmeyecek olsa dahi, Demirtaş’a iletilmek üzere girişe bir teşekkür mesajıyla bir buket çiçek, hattâ bir tek kırmızı gül bırakabilir ve de hemen orada ziyaretinin engellenmesini protesto eden bir konuşma yapabilirdi.
O gün akıl edemediyse bile, İmamoğlu’nun en azından bugün açılmış olan #freedemirtas kampanyasına katılarak günahını affettirmesi gerekir.
Ya CHP’nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu?
Gerek cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde, gerekse yerel seçimlerde ülkücü İyi Parti ile ittifak yaparken HDP’yi sürekli dışlamayı milli görev sayan, Tayyip’in Afrin operasyonunu sonuna kadar destekleyen Kılıçdaroğlu bugün Suriye sorununun çözümü konusunda getirdiği önerilerle Kürt inkârclığında zirve yapmıştır.
Tayyip Erdoğan’ı anladık… Suriye sorununu yaratan da, İşid katillerini dünyanın başına bela eden de, milyonlarca Suriye’liyi ülkelerini terketmek zorunda bırakan da o… Tüm bu cürümlerinin faturasını, Suriye’yi de, dünyayı da felaketlerden kurtaran Rojava Kürt’lerine ödetmek için her türlü kirli hesaba ve entrikaya başvuran da o…
Daha dün yalaka basının manşetlerinde "Bu bataklığı kurutacağız", "Kanser hücresini yok edeceğiz", "Çıbanın başını koparacağız" diye bas bas bağırıyor, ABD karşı çıksa da Türk Ordusu’nun Suriye’nin kuzeyine girerek "güvenli bölge" oluşturmakta kararlı olduğunu söylüyordu.
Ne olduysa, birden yelkenleri indirip "güvenli bölge"yi birlikte oluşturmak için ABD’yle anlaştıklarını ilan etti. Bu tavır değişikliğinde hiç kuşku yok ki ABD’nin tepkisi kadar, hattâ ondan da çok, Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin kararlı tutumu rol oynuyor.
Şurası bir gerçek ki, bölgede savaşın kesinlikle sona ermesi, sürgün olmuş milyonlarca insanın yerlerine yurtlarına yeniden kavuşması, sadece Türkiye’nin değil, Esad yönetimindeki Suriye Devleti’nin ve de İşid teröristlerini kesin yenilgiye uğratan Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin de taraf olacağı görüşmelerle sağlanabilir.
Kılıçdaroğlu bugün yaptığı açıklamada çözüm için "Türkiye'nin süratle Esad ile hiçbir ön yargıya kapılmaksızın görüşmesi lazım" dedikten sonra CHP olarak sonbaharda Cenevre Konferansı’na benzer bir Suriye konferansı düzenleyeceklerini, uluslararası tüm önemli aktörleri, Esad’ın izlediği politikayı savunan veya yeren tüm kesimler dahil, herkesi bu toplantıya davet edeceklerini söylüyor.
Ama bir istisnası var… "Terör örgütleri ile ilişkili olanlar hariç tabii…"
Bu istisna ne IŞİD ne Türkiye’nin desteği sayesinde İdlib’de hâlâ direnen El Kaide ya da El Nusra falan değil…
Gazeteci soruyor: "YPG/PYD olmayacak mı?"
El cevap: "Onlar hariç… Onların dışında…"
Genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt gerçeğini inkâr eden bu tutumu CHP’nin yönetim kademelerinde, parti kitlesinde nasıl karşılanıyor?
"Başkanımız böyle buyurmuş, elhak doğrudur!" diye yine sineye mi çekilir, bilemem…
Şu anda beni düşündüren, İstanbul Belediye başkanlığı koltuğuna Kürtlerin desteği sayesinde oturan Ekrem İmamoğlu’nun Kürt inkârcılığında zirve yapan bu sözlere herhangi bir tepki gösterip göstermeyeceği…
Ünü artık Türkiye sınırlarını da aşıp Avrupa başkentine "umut" diye davet edilmesi düşünülen İmamoğlu gerçekten umut olmaya devam edecekse, Kılıçdaroğlu’nun tutumuna mutlaka karşı çıkmalıdır.
Evet, İmamoğlu yeni bir Murat Karayalçın olmamalıdır.