Eser Karakaş
CHP, yerel seçimler ve ittifak arayışları (!!!)
Yerel seçimlere dört aydan biraz fazla kaldı.
Ne yalan söyleyelim, hem Türkiye için hem de CHP için 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara ve bugün elinde tuttuğu büyükşehir belediyelerini ve daha fazlalarını CHP’nin kazanmasında büyük fayda var, belki böylece Türkiye’de bir erken genel milletvekili seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri konuşulabilir, bu çok önemli çünkü son Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmaması ile birlikte şahikasına çıkan hukuk devleti katli Türkiye’yi büyük bir uçuruma götürüyor.
31 Mart yerel seçimlerine giden süreçte, en çok konuşulan konuların başında yerel seçimlerde özellikle İstanbul ve Ankara’da gerçekleşebilecek ittifaklar geliyor.
Ben de bu ittifak arayışlarını anlamlandırmada zorlanıyorum.
İlk seçimler TBMM ve yüzde 50 artı 1 gerektiren Cumhurbaşkanlığı seçimi olsa ittifak arayışlarını anlamlandırmak daha kolay.
Oysa, önümüzdeki yerel seçimlerde böyle bir yüzde 50 artı 1 gibi çoğunluk gerekmiyor, seçimlerde ikinci tur yok, her belediyede birinci gelecek aday belediye başkanı olacak, İstanbul ve Ankara’da da başkanlar için durum bu, belediye meclisleri için de durum çok farklı değil.
CHP’NİN ÖZGÜVENİ YOK
Peki o zaman CHP neden sürekli ittifak konusunu gündeme taşıyor?
Muhtemelen, İstanbul’da, Ankara’da, Antalya’da, Adana’da ve başka seçim bölgelerinde AKP-MHP bloğu karşısında ittifaka girmeden birinci parti çıkacaklarına yönelik beklentileri tam özgüvenli değil.
Ama işte kanımca temel mesele de bu.
Türkiye çok ama çok büyük bir kriz içinde ve bu krizin boyutu her geçen gün daha da artıyor.
Bu derinleşen iktisadi, hukuki ve siyasal kriz sürecinde de CHP’nin üzerine büyük görevler düşüyor ve daha da düşecek ama CHP acaba bu ağır mesuliyet yükünü taşıyabilecek iddia düzeyine sahip mi?
Çok emin değilim.
CHP 31 Mart 2024’de çok muhtemelen, ittifaklar ile ya da ittifaklar olmaksızın AKP-MHP bloğu ile yarışacak.
AKP 22 senedir iktidarda ve terkeşinde* çok büyük maliyetler, yükler, günahlar taşıyor, Mart 2024 ayında seçmenler sandık başına giderken çok ağır bir ekonomik kriz ortamında gidecekler, bu da işin cabası.
MHP’nin terkeşi, heybesi de çok ağır sorunlarla dolu; CHP sadece Sinan Ateş cinayetini ve bu cinayetin arkasında olduğu az çok bilinen uyuşturucu meselelerini gündeme dolu dolu, tüm bağlantıları ve sonuçlarıyla getirebilse kimse bu yükün altından kalkamaz.
Demek istediğim şudur ki, CHP düzgün bir politika izlerse AKP-MHP bloğu aslında sadece kağıttan bir kaplan ama dediğim gibi düzgün bir politika çizgisi izlerse.
Bizim kuşak çok iyi hatırlar, gençler de bir zahmet incelesinler, 1980 öncesi İstanbul’da bir senatörlük koltuğu boşalmış idi (o zaman Senato vardı), tek koltuk için seçime gidildi, CHP’nin adayı Prof. Besim Üstünel idi, Adalet Partisinin (Demirel) adayı ise 12 Mart’ın darbeci, hakkında korkunç iddialar olan emekli Orgenerali Faik Türün idi ve seçimlerde Üstünel (CHP) önemli bir fark attı Türün’e.
Demek ki o zamanlar İstanbul CHP’nin kalesi imiş, ne oldu da bugün
CHP İstanbul seçimlerine giderken ittifak arayışlarına girmek istiyor, bu süre içinde CHP aleyhine ne, neden değişti, bu analiz bile düzgün yapılsa İYİP ya da başka parti ile ittifak arayışına hiç gerek kalmaz sanki.
Ankara için de durum farklı değil, Başkentin efsanevi belediye başkanı Vedat Dalokay (çok önemli bir mimar)** 1973’de CHP adayı olarak Ankara belediye başkanlığını yüzde 62 ile kazandı, 1977’de de Ali Dinçer yine CHP adayı olarak yüzde 52 ile Ankara belediye başkanı oldu.
Peki sonra ne oldu da Ankara belediyesi yirmi sene bir münasebetsizin (uygun olmayan anlamına) ellerine bırakıldı?
Bugün neden CHP Ankara belediyesi için MHP kökenli bir adayla seçime gitmek zorunda kaldı, neden 31 Mart 2024 seçimleri için ittifak arayışı içinde?
Şunu diyebilirsiniz, “aradan kırk küsur sene geçmiş, köprünün altından çok sular akmış”, bu teşhis zaman açısından doğrudur ama yine de bu akan sular neden daha ziyade CHP’nin oylarını arttırmamış da başka partilerin daha çok işine gelmiş, bu analizin bile düzgün yapılması ve sonra da gerekenin yaşama geçirilmesi İstanbul’da, Ankara’da ittifak arayışlarını zorunlu olmaktan çıkarır.
Türkiye’nin en büyük, yüzü batıya en dönük şehri İstanbul’da, Cumhuriyetin başkenti Ankara’da ne oldu da bu iki şehir CHP’nin kalesi iken bugün, üstelik AKP’nin yönettiği ekonomi böyle büyük bir kriz içinde iken CHP neden ittifak arayışında?
“Kentleşme, varoşlaşma bu sonucu verdi” demek de bence kendine sosyal demokrat diyen bir parti için pek uygun değil çünkü kentleşme, varoşlaşma gibi sosyolojik gelişmeler sosyal demokrat partilerin iyi yönetmesi gereken süreçlerdir ama demek ki ya bazı şeyler yanlış yapılmış ya da bazı şeyler hiç yapılmamış.
Mesela, işe iktidara gelince ilk ziyaret edilen başkent, Halil Falyalı hayaletinin dolaştığı, Kutlu Adalı cinayetinin hala aydınlatıl(a)madığı, uyuşturucu ve karaparanın gölgelediği, dünyada biz hariç hiçbir ülkenin tanımadığı, itfaiye ve trafik polisi teşkilatının Kıbrıs Barış Kuvvetleri Komutanlığına bağlı olduğu KKTC’nin başkenti Lefkoşa olması yerine AB başkenti Brüksel olsa idi CHP’nin iktidar yürüyüşü daha kolaylaşmış olmaz mı idi?
İnsan sormadan, düşünmeden edemiyor.
Daha şimdiden ittifak arayışı içinde olmak bir parçacık bile olsa “ben tek başıma bu yükü kaldıramam” demek doğrudan olmasa bile dolaylı olarak biraz böyle anlaşılmaya müsait değil mi?
Yazının sonuna geldik, ittifaklar derken muradım başka partilerin yönetimleri ile masaya oturup ittifak pazarlığı yapmak; her seçimde ittifak gerekir ama bu ittifaklar masa başında başka partilerin başkanları, yöneticileri ile değil doğrudan o partilerin seçmenleri ile olmalıdır.
Özellikle İstanbul’da, Ankara’da da azımsanmaz, çok önemli bir HEDEP seçmeni var, BENCE, HEDEP yöneticileri ile masaya oturup pazarlık yapmak şart değil, çok vahim temel hak ve özgürlük problemleri yaşayan HEDEP seçmenine sıcak gelecek, onların kalbini, beynini çelecek, oylarını çekecek programları parti programlarının bir parçası haline getirmektir.
Değişim denen şey de bence budur, kısa vadeli masa başı pazarlıklar değil.
Başarı için iddia gerekli şarttır, yeterli şartlar ise başka yazıya.
*Terkeş: Sırtta taşınan ok torbası, heybe.
** Siyasetçilik bir meslek değildir, olmamalıdır; Melih Gökçek’in mesleği nedir, Ekrem İmamoğlu’nun mesleği nedir, Gökçek gazetecilik mezunu, İmamoğlu işletme okumuş ama mesleki başarıları nelerdir, bilen var mıdır? Erdoğan’ın mesleği nedir? Keşke siyaseti kendi alanlarında hatırı sayılacak mesleki başarılar elde etmiş kişiler yapsa, daha doyumlu olurlardı, biz de daha rahat ederdik. Demirel çok iyi bir mühendis idi, Ecevit iyi bir gazeteci, Erbakan makine profesörü, belki de bu nedenden ağızlarda daha iyi bir tat bıraktılar.
Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.