Ayşe Yıldırım
'Cilveloy nanayda!'
Demek ki "mütevazi bir hayat çizgimiz vardır" diyen İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy, Louis Vuitton marka atkısını ya indirimden almış ya da hediye edilmiş.
İki askerin donarak öldüğü Tunceli Nazimiye ziyaretinde helikopterle gezerken Louis Vuitton marka atkısıyla verdiği poza yönelik eleştiriler sonrası yaptığı açıklamadan bunu anlıyoruz.
Zira saf kaşmirden yapılmış atkının fiyatı için 2 bin ile 4.500 bin lira arasında değişen rakamlar telaffuz edilmişti. Bakan yardımcısı ise atkının fiyatının 2 bin 200 lira olmadığını, marka takıntısı bulunmadığını söyledi ama fiyatı konusunda bir şey demedi.
Ersoy, o pozunu sosyal medyadan, "Bu çetin coğrafyada, bizlerin sıcacık yuvalarımızda huzur içinde yaşamamız için canları pahasına görev yapan evlatlarımıza selam olsun…" diyerek paylaşmıştı. O bu paylaşımı yaparken mezarlıklar müdürlüğü yetkilisinin "oğlunuzu nereye defnedelim" diye soran telefonuyla oğlunun donarak öldüğünü öğrenen baba ne düşünmüştür acaba?
Ölüm acısının yaşandığı anda bile itibardan tasarruf etmekten hoşlanmayan bir iktidarla karşı karşıyayız.
Yaşadıkları mekanlarıyla, giydikleriyle, taktıklarıyla hatta yedikleriyle ve içtikleriyle itibar peşinde koşan, gerisini boşveren bir iktidar anlayışı…
Dört yıl önce 301 canın gittiği Soma maden faciası sırasında dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın gömlek skandalında da öyle olmamış mıydı?
Madenden cesetler peş peşe çıkarılırken bakan televizyon ekranlarının karşısına geçmiş ve "Olayı duyunca hiçbir hazırlık yapmadan geldik. Arkadaşlarım soruyor neden iki gündür aynı gömleği giyiyorsun. Ben de durumumuz bu diyorum" demişti.
İktidarın yayın organlarında da Yıldız’a gömleği üzerinden güzellemeler yapılmıştı:
"Taner Yıldız, altı gün boyunca kazanın yaşandığı bölgeden ayrılmadı. Kazanın ilk gününde hiç uyumadı, diğer günlerde ise ortalama iki saat, çalışmaları yürüttüğü odada bir koltukta dinlendi. İlk iki gün aynı gömleği giymek zorunda kaldı. Kriz merkezi olarak isimlendirilen binadaki banyoyu kullandı.
Yardım kuruluşlarının dağıttıklarıyla, bazen bir simitle bazen sabaha karşı Kızılay’ın bir bardak çorbasıyla karnını doyurdu.. Yıldız’ın çektiği bu zorluklar nedeniyle ‘Adamlığın Zirvesi Taner Yıldız’ övgüsünü hak ettiği belirtiliyor."
Yakında bakan yardımcısı Ersoy hakkında da benzeri cümleleri duyarsanız şaşırmayın.
"Tunceli’nin çetin soğuğuna karşı aynı atkıyı iki gün boyunca takmak zorunda kalan bakan yardımcısı…." diye başlayabilir haberler mesela…
Ölüm üzerinden itibar devşirmek…
Dün açılan yeni havalimanında yapılan konuşmaları dinlerken ‘en azından inşaat sırasında ölen işçilere Allah’tan rahmet dileyen birisi çıkar mı’ diye bekledim. Ya da "madem bir zafer günü ilan ettiler, günün hatırına tutuklanan işçileri serbest bırakırlar mı" diye düşündüm.
İyi niyet işte.
Kuzey ormanlarının katledilmesi, o ormanlarda yaşayan canlıların yok edilmesi, onlarca işçinin ölmesi, yaralanması, maaşlarını alamaması, silahların gölgesinde çalışmaya zorlanması, tahta kurularıyla uyuması, maaşlarını alamaması, insani koşullarda çalışmak istedikleri için dövülmesi, tutuklanması…
Elbette söz konusu ‘itibar’ ise bunlar teferruattır.
Gazeteleriyle televizyonlarıyla sabahtan akşama dek gözümüze soktukları açılışta sürekli vurgulanan "güvenli havalimanı" cümlesiydi belki de en çok can yakan.
Oysa onlar da biliyorlar ki açılışın Cumhuriyet Bayramı’na iliştirilmeye çalışılması, Anıtkabir özel defterine "dünyanın en prestijli projelerinden" diye yazılması o havalimanını dedikleri gibi asla bir "zafer anıtı" yapmayacak.
Taner Yıldız’ın gömleğini unuttuk, bakan yardımcısı Mehmet Ersoy’un atkısını da unuturuz ama inşaatında iş cinayeti, doğasında katliam olan o havalimanının "cilveloy nanayda" ezgisiyle açılışını asla unutmayacağız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açılışta söylediği gibi: "Tarih en büyük şahittir".