Koray Düzgören

Koray Düzgören

Çöken rejimin kalemşörleri çözümü darbede arıyor

İktidar beka endişesini pompalayarak, savaşı genişleterek yaratacağı hamasi havayla muhalefetin de desteğiyle yine geleceğini kurtarmanın peşinde.

Son günlerde darbe lafları, söylentileri havada uçuşuyor.

Ankara’nın karanlık koridorlarında yankılanan, iktidarın çökmekte olan rejimi sürdürebilmek için yeni bir darbe bahanesine sığınabileceğine ilişkin söylentiler yazılıyor, çiziliyor.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen başkanlık rejimi girişimi bir yıl içinde tam anlamıyla karaya oturmuş vaziyette.

Bu rejimin devlet adına yılmaz savunucusu Bahçeli bile bir yıllık uygulama için "Başarılı oldu" diyemiyor. "Başarılı olmalı" diyor.

Çünkü yerleştirmek istedikleri bu dikta rejimi girişiminin başarısızlığı bu projenin de çökmesi anlamına gelir.

Ne diyordu Bahçeli, yerel seçim öncesi?

"Bu seçim, beka meselesidir. Kürtler kendi bölgelerinde başarılı olursa, Batı’da da iktidar adayları kaybederse daha sonra bu rejimin meşruiyeti sorgulanabilir."

Hakça konuşmak gerekirse Bahçeli’nin dedikleri çıktı.

Özellikle YSK (Yüksek Seçim Kurulu) eliyle iptal ettirilen İstanbul seçiminin tekrarında resmen hezimete uğrayan yeni sistemin ve tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meşruiyeti sorgulanmaya başlandı.

Batı medyasının son günlerdeki yayınları da pek hayra alamet değil.

Türkiye hakkında çıkan birçok yorum ve analizde, son olup bitenlerden (Ekonomik kriz, S-400’ler nedeniyle Batı ve NATO ile yaratılan gerginlik ve yargı rezaletleri vb.) Türkiye’nin, Türkiye insanının değil Erdoğan’ın sorumlu tutulması gerektiği yazılıyor.

Aslına bakılırsa Erdoğan da 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçiminin arefesinde yaptığı konuşmalarda, artık vatandaşa karşı tek muhatabın cumhurbaşkanlığının yani yeni rejimin başı olarak kendisinin sorumlu tutulacağının altını çizmişti.

Ve ilave etmişti:

"Beni seçerseniz bütün sorunlarınız en kısa süre içinde çözüme kavuşacak. Hatta döviz artışı, faiz gibi bir meseleniz de kalmayacak"

SEÇMEN TEK ADAM REJİMİNE ARTIK GÜVENMİYOR

İşler böyle gitmedi. Ne döviz meselesine ne de ekonominin diğer yapısal meselelerine bir çözüm getirilebildi. Dış ilişkiler deseniz, zaten Suriye’de duvara toslamış bir politika daha doğrusu politikasızlık vardı. Bir yıl içinde her şey daha da içinden çıkılmaz bir hâl aldı. 

Türkiye, Saray yönetiminin sürekli yanlışlarıyla her alanda derin bir krize yuvarlandı.

Saray rejiminin, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada, Rusya dışında kavgalı olmadığı ülke neredeyse yok gibi.

ABD, S-400’ler nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulama kararı almıştı. Şimdi Ankara yönetimi, bütün imkânlarını kullanarak yaptırım uygulamalarını ve bunun neden olacağı ekonomik zararları hafifletmenin yollarını arıyor.

Bir yandan da Kıbrıs’ın çevresindeki gaz yataklarındaki faaliyetleri nedeniyle Avrupa Birliği’nin yaptırımlarını bekliyor.

Bilinen bu durumu niye tekrarlıyorum?

Türkiye tam bir çıkmazda.

Vatandaşın, Türkiye’yi sürekli yanlış kararlarla bu çıkmaz noktasına getiren, mevcut sorunların neredeyse hiçbirini çözemeyen iktidar koalisyonuna güveni gün geçtikçe azalıyor.

Önceki yazımda sözünü ettiğim KONDA’nın araştırmasında iktidar koalisyonunun ana partisi AKP’nin kemik oylarının yüzde 27’lere kadar gerilediğine ilişkin bulgulardan söz etmiştim. 

İşin önemli tarafı bu oranın sürekli düşme eğiliminde oluşu. 

Ortaya çıkan bu gerçeğin siyasi anlamı şu:

Hem iktidarın hem de bu yeni rejimin tek sorumlusu olan Cumhurbaşkanının halk desteği 24 Haziran’daki şaibeli, hukuk dışı seçimle elde edilen sahte sonucun bile çok altında seyrediyor.   

Yani ülke şu anda, vatandaşın, seçmenin desteğine sahip olmayan bir iktidar koalisyonu ve cumhurbaşkanı ile yönetiliyor dense yeridir.

TÜRKİYE’NİN KARANLIK İŞLERİ VE İLİŞKİLERİ

Karanlık işlerin, kanlı hesaplaşmaların ve asla aydınlatılamayan gizli kapaklı ilişkilerin haddi hesabı yok.

Türkiye bir yandan İdlib’de, aslında silahtan arındırarak bölge dışına çıkartmakla yükümlü olduğu cihatçı güçlere son model silahlardan oluşan yoğun yardımlar yapıyor. Desteklediği cihatçı çetelerin Şam yönetimine karşı direnişini destekliyor.

Bu amaçla Rusya ile içinde S-400’lerin de olduğu karanlık pazarlıklara girişiyor.

Bir yandan da İdlib ve işgali altındaki Cerabulus bölgesinde, elinin altındaki maaşa bağladığı cihatçı militanları, Libya’daki iç savaşta desteklediği cihatçı yönetime gönderiyor.

Öte yandan PKK ile savaşı gerekçe göstererek Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarını işgale hazırlanıyor. 

90’lı yılların başında köyleri boşaltılıp güvenlik güçlerinin katliamına uğrayan Kürt köylülerinin mülteci olarak barındığı ve yaklaşık 15 bin sivilin yaşadığı Mahmur Kampı bombalanıyor.  

Irak ve Suriye sınırına aylardır askerî yığınak yapılarak ve 80 bine yakın askerle binlerce zırhlı araç konuşlandırılarak Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde Kürtlerin yaşadıkları bölgelere yönelik bir istila hareketine hazırlanıldığının mesajları veriliyor. 

ABD, Suriye’nin Kuzeyi’ne yönelik böyle bir işgal girişimine ne der? Irak yönetimi ve uluslararası camia nasıl tepki verir? Kürtler ne yapar?

Bunların hesabı yapılıyor mu bilinmiyor.

Irak Kürdistanı’nın Erbil şehrinde diplomat kisveli bir MİT elemanı mafya hesaplaşmasına benzer bir şekilde katlediliyor ama kamuoyuna tek satır bilgi verilmiyor.

Başından beri saydığımız bu ve benzeri nedenlerle darbe söylentileri ya da darbe söylentileri çıkararak iktidarın 15 Temmuz’daki gibi bir tehdit altında olduğunu söyleyen Saray kalemşörlerinin muhteşem öngörüleri piyasaya çıkmaya başladı.

Bu pek hayra alamet değil.

İktidar acaba beka endişesini pompalayarak, savaşı bilinçli olarak genişleterek ve hamasi bir hava yaratıp muhalefeti de aynı cepheye katarak yine geleceğini kurtarmanın peşinde mi? 

Oynanan oyun aynı.

Ana muhalefet CHP, söz konusu ulusal menfaatler olunca devlet iktidarı koalisyonunun bir üyesi kimliğine bürünüverdi.

Ama biz bu rejime karşı demokrasiden yana CHP’li dostlarımıza sesleniyoruz: 

"Sizin yeriniz, çökmekte olan tek adam rejimini Kürtlere saldırarak kurtarmak isteyen devlet koalisyonunun yanı olmamalıdır.

Parti yönetiminiz nereye savrulursa savrulsun sizin yeriniz ‘Demokrasi Koalisyonu’dur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi