Aykan Sever
Dağlık Karabağ savaşında yeni hamleler
Dağlık Karabağ hattında maalesef savaş bu hafta da sürdü. Geçen hafta ABD’nin gönülsüzce ve geç dahil olduğu 3. ateşkes sürecinden elle tutulur bir sonuç çıkmadı. Bu durum Ermeni tarafında haklı olarak "Rus korkusu" yaşayan, fakat bunun paralelinde körce ABD’ye dönük beklentileri olan bazı kesimlerde hayal kırıklığı yarattı. Körce dememin nedeni ilki mevcut Trump yönetiminin S-400 dahil herhangi ciddi bir başlıkta T.C.’ye karşı tavır almazken Dağlık Karabağ başlığını önemseyeceği hatta ABD’deki Ermeni oylarını almak için buna özellikle değer vereceğini beklemek üzerine kurulu yanılgıydı. Sonuçta Trump’ın hamlesi bir iki parlak lafın ötesine geçmedi. Başka bir Amerikan yönetimi olsaydı, mesela Biden burada Ermenistan’ın çıkarlarını savunur muydu yoksa "stratejik tercih" hesabıyla T.C.’nin de ABD’yle taraf olacağı ve Kuzey Kafkasya’yı da kapsayan bir savaşla, Rusya Federasyonu için "yeni bir Afganistan" yaratmayı mı tercih ederdi?
ABD’de yapılan temasların devamı sayılabilecek nitelikte cuma günü Cenevre'de Ermenistan ve Azerbaycan dışişleri bakanları AGİT Minsk Grubu temsilcileri bir araya geldi. Buradan da dişe dokunur bir sonuç çıkmadı. Sivil hedeflerin vurulmaması ve esir/cenaze değişimi amaçlı ateşkes mekanizmasının yürütülmesi için anlaşmaya varıldı. Fakat gece boyunca ve Cumartesi günü çatışmalar sürdü. Azeri güçleri Dağlık Karabağ’da Stepanakert ve Şuşi kentlerine tekrar saldırdı. Hatta Ermenistan tarafı Dağlık Karabağ’a önemli insani ve çevresel felaketlere sebep olabilecek fosfor bombası atıldığına dair görüntüler yayımladı. Daha önce de Azeri tarafının yasaklı misket bombası kullandığı insan hakları kuruluşlarınca dile getirilmişti.
https://www.youtube.com/watch?v=FcBk8v7SalM
Savaş neden durmuyor?
Bu biraz tekrar olacak fakat birer gerçek olduğu için bazı şeylerin bir daha altını çizmekte yarar var. Savaşın durmamasının ana nedeni T.C.’nin savaşın asıl dikte edeni dolayısıyla henüz istediği sonucu bu cephede alamaması asıl problem. Başta yapılan çok yönlü hesapların önemli bir kısmı boş çıktı. Örneğin Rusya ve İran’la oluşturulacak yeni bir Astana formatı ve bölgede görev alacak "barış gücü"nde yer alma ihtimali. Bu ne Ermenistan’ın ne de Rusya’nın onayından geçebilecek bir durum. Sadece T.C.’nin hesapları açısından geçerli olan şey Azerbaycan’daki nüfuz artışı oldu; bunu gümrük birliği, kalıcı askeri üslerle tamamlamaya çalışacak. Ayrıca çantada keklik olarak gördüğü Gürcistan ve Ukrayna’yı da bu eksene sürüklemenin bir aracı olarak bu süreci değerlendirmeye çalışıyor. Tüm bu nedenlerle savaşı götürebildiği yere kadar Erdoğan yönetimi sürüklemeye çalışıyor. Geçtiğimiz hafta içinde Suriye’den yapılan paramiliter güç takviyesi de buna işaret ediyor. Hedefte şu an Dağlık Karabağ’ın kendisi var.
Aliev ise T.C.’nin desteği sayesinde askeri olarak ilerleyebileceğini gördü şu an kimse engellemediği sürece buna devam edecek. Ayrıca tıpkı Suriye’de geliştirilen işgal harekatında olduğu gibi Azerbaycan tarafı yeniden kontrol ettiği topraklarda "geçici özel idareler" kurulmasını öngören kararnameyi imzalayarak kalıcılaşmayı önüne koydu.
Unutmadan savaşı zorlayan tarafın kim olduğu bu kadar açıkken Türkçe basında sürekli olarak Azerileri saldırıya "maruz kalan" olarak yansıtan yorumların fazlasıyla savaşın melun diline dahil olduğu sanırım yeterince anlaşılmıştır. İsteyen tabii bu videoya da bakabilir.
https://www.youtube.com/watch?v=JbKL3wD2PzY
Ermenistan yönetiminden yeni adımlar
Cumartesi günü Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Putin’e bir mektup gönderdi. Mektupta Dağlık Karabağ’daki çatışmaların Ermenistan sınırlarına yaklaşması üzerine Ermenistan’ın güvenliğinin sağlanması için nasıl bir destek verilebileceğini ele almak amacıyla istişarelere başlanmasını istedi. Buna yanıt olarak Rusya Dışişleri Bakanlığı’nca yapılan açıklamada çatışmaların Ermenistan topraklarına ulaşması halinde yardım edileceği; doğrudan Ermenistan topraklarında çatışmalar yaşanması halinde Rusya gerekli bütün desteği vereceği belirtildi.
Ermenistan yönetiminin Batı’ya dönük beklentilerin azaldığı, mecburen Rusya ile ilişkilerin garanti altına alınmaya çalışıldığı görülüyor. Nitekim Paşinyan 'en uygun çözümün' bölgeye Rus barış gücünün konuşlandırılması olduğunu da söyledi. Nitekim bu Rusya’nın taktik hedefleri arasında ve iki taraf da onaylarsa bunu kabul edeceklerini söylüyorlar. Savaşın geldiği boyut nedeniyle olası "barış gücü"nün yerleşeceği alanın eski ateşkes hattı olması artık zor. Tabii buna Batı’nın ne kadar olumlu yaklaşacağı da belirsiz, bölgede Baltık ülkelerinden askerlerinin görev alması gerektiği telaffuz ediliyordu.
Bir de son günlerde adı Putin yönetimine yakın diye anılan ve ülkede yargılanması süren eski Devlet Başkan’ı Koçaryan’ın Moskova’ya gidip görüşmelerde bulunması eklenecekti fakat Koçaryan’ın korona testleri pozitif çıktığı için bu şimdilik gerçekleşmiyor.
Bu süreçte net olan Paşinyan yönetimi Dağlık Karabağ meselesinde Rusya ile birlikte yeni bir statüko oluşturmaya çalışacak. Buna İdlib’teki gelişmelerden de görülebileceği üzere şimdilik Putin yönetimi olumlu yaklaşıyor. Bu şimdilik kaydını unutmamak gerekir çünkü postmodern savaşın gölgesinde pazarlığa dahil olmayan hiç bir şey yok. Bugünkü adımlar yarın başka anlamlar da kazanabilir.
Önümüzdeki süreçte ayrıca Erdoğan yönetiminin kendi emperyal politikalarını hakim kılabilmek için oluşturduğu cihadist dalga atmosferinin seyri de bu işte kuşkusuz belirleyici olacak. Örneğin "yeni" ABD yönetimi başta İdlib olmak üzere dünyanın sağındaki solundaki "kullanışlı" diye gördüğü cihadist-paramiliter güçlere açıktan arka çıkmayı sürdürebilecek mi? Nitekim Trump bile istemese de "Fransa’nın yanındayız" demek zorunda kaldı. Ne olacağı tıpkı ABD seçimlerinin sonucu gibi elbette belirsiz.
Ayrıca İran’ın süreci yakından gözlemlediği ve gelişmelere diplomatik yolla etki etmeye çalıştığı görülüyor. Bu hafta İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arağçi Moskova ve Bakü’nün ardından Erivan’ı ziyaret etti. Daha sonra Ankara da gitmesi bekleniyor. İran’ın savaşın genişlemesi ve Suriye’den bölgeye taşınan paramiliterlerin bölgede varlığından kaygı duyduğu mevcut statükoyu en azından kendi sınırlarında çevresinde korumaya çalışacağı görülüyor. Bu aktif bir müdahaleye dönüşür mü şimdilik meçhul.
İnsani aşınma derinleşiyor
Yetvart Danzikyan’ın "Türkiye'de yaşayan Ermenistanlılar'dan 142 kişi bugün ülkesine döndü. Az insanın umurunda olacağını biliyorum. Kaybediyoruz. Hep beraber kaybediyoruz, kanıyoruz." sosyal medyada duyurduğu bilgi daha önce de bazı gözlemlerimi paylaştığım "insani aşınma"nın* giderek daha da derinleştiği, en azından kısa bir sürede onarılamayacak düzeye geldiğini düşündürdü.
Erivan’da yaşadığım dönemde zaman zaman sokakta röportajlar yaptım. Bu mülakatlar sırasında "Türkiye ile arada sınırlar olmasa birlikte yaşamak ister miydiniz?" sorusuna genelde olumlu yanıt aldım. Bunun nezaketen söylenmiş bir şey olduğunu sanmıyorum. Bence o yanıtlarda "zaten bizim olan yerlere özlem"den çok "bir arada yaşama" fikrine açıklık, yatkınlık yatıyordu. Bugün maalesef Türkiye’nin bir devlet ve toplum olarak tutumu olan bağları da çökertiyor. Bu tabii aynı zamanda Türkiye’deki mevcut toplumsal yapının da derinlemesine çürüdüğüne, toplum olma özelliklerinin bu yönde de kaybedildiğine işaret ediyor…
- Daha önce insani aşınma konusuna bu yazıda da değinmiştim. Merak edenler bu bağlantıdan okuyabilir: http://siyasihaber5.org/daglik-karabag-hattinda-savas