Davutoğlu’nun devlet sorumluluğu (!!!)

Devlet adamı sorumluluğu devletin âli menfaatleri için bazı gerçekleri gizlemek midir, yoksa saydamlığı devletin âli menfaatleri için en önemli fazilet olarak mı görmektir?

Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu 28 Ağustos 2014 ve 22 Mayıs 2016 tarihleri arasında Başbakanlık yaptı.

Başbakanlık dönemi öncesinde de Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık baş danışmanlığı görevleri mevcut.

Bu dönem doğal olarak 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 arasını da kapsamaktadır; 7 Haziran 2015 AKP’nin büyük ölçüde oy kaybına uğradığı, tek başına iktidar gücünü yitirdiği seçimdir, 1 Kasım 2015 ise AKP’nin yüzde elliye çok yakın bir oy alarak tekrar tek başına iktidar sayısını yakaladığı seçim tarihidir. 

Ve bu iki tarih arası Türkiye yakın tarihinin kanımca en karanlık dönemidir.

Ülkenin her yerinde bombalar patladı, yüzlerce insan öldü; 1 Kasım sonrası da sihirli bir el değmiş gibi bu patlamalar Allah’tan sona erdi, teşbihte hata olmaz derler, bu süreç bana biraz 12 Eylül 1980 günü karşılıklı cinayetlerin bıçak gibi kesilmesini hatırlatır.

7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihleri arası sadece katliamlar açısından da değil, 22 Temmuz 2015 tarihinde Urfa-Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi açısından da çok önemli bir dönem; bu tarih, bu cinayet yine yakın tarihin en karanlık cinayeti muhtemelen, devletin bir kanadının barış sürecinin sonunu deklare ettiği, ettirdiği tarih, konuyu yakından bilmeyenler Artı Gerçek sitesinde Ayşe Yıldırım’ın bu menfur olaya yönelik yazılarına bakabilirler.

Aynı tarihler arasında 2 Ekim 2015 tarihinde, seçimlere bir ay bile kalmamış iken Ankara Garı katliamı yaşanıyor, 103 vatandaşımız hayatını kaybediyor.

Tüm bu tarihlerde Prof. Ahmet Davutoğlu Başbakan.

Davutoğlu, kendisinin de doğal olarak bu yönde açıklamaları var, sorumlu bir Başbakan, ancak, mesele devlet adamı sorumluluğunun ne anlama geldiğinde, bu sorumluluk kavramının ne anlamda kullanıldığında düğümleniyor.

Devlet adamı sorumluluğu devletin âli menfaatleri için bazı gerçekleri gizlemek midir, yoksa saydamlığı devletin âli menfaatleri için en önemli fazilet olarak mı görmektir?

Bu dönemle ilgili bilgilerin bir bölümü bile dönemin Başbakanının elinde, hafızasında, görev sırasında bir kenara koyabileceği notları arasında yok mudur?
                                                                                              xxx

Geçtiğimiz hafta Cumhuriyet gazetesinin iki çalışanına dava açıldı.

Aşağıda bu dava açma garabeti ile ilgili haberden (Cumhuriyet) bir alıntı yapıyorum:  

"İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı,103 yurttaşın öldüğü Ankara Tren Garı katliamını gerçekleştiren terör örgütü IŞİD üyesi 2 kişinin katliamdan önce Nizip’te bir gübre bayiinden patlayıcının etkisini artıran amonyum nitrat almaya çalışmasının emniyet tarafından bilindiğini haberleştiren muhabirimiz Alican Uludağ ve Sorumlu Yazıişleri Müdürümüz Olcay Büyüktaş Akça hakkında dava açtı."

Olayın detaylarına girmek istemiyorum ama ben de aylarca önce bu gübre bayiinden amonyum nitrat istenmesi meselesini ve bu alımdan polisin bir biçimde haberdar olduğunu, bayi telefonla polise bilgi veriyor, gazetelerden hayretle okumuş ve dehşete düşmüştüm.

Bu hafta öğreniyorum ki bu olayı haberleştiren bir muhabir ile gazetenin Yazıişleri Müdürü hakkında dava açılmış.

Aylar önce basında gördüğüm bu gübre talebi (bomba yapımı için) haberinin video görüntülerini bile hatırlıyorum ama atlamışım, bir folder’a indirmemişim o tarihte.

Bu olaylar dünyanın iyi üniversitelerinde, düzgün öğretim üyeleri tarafından okutulan siyaset bilimine giriş derslerinde öğretilen klasik devlet tanımına bile aykırı.

Allah aşkına söyleyin, devletin işi, görevi bu tür katliamları önlemek için istihbari bilgi kullanarak önceden haber almak değil de, bu konuyu haberleştiren gazeteciler hakkında dava mı açmaktır?

Çok açık söylüyorum, bu döneme ilişkin zaten çok büyük bir siyasi istifham söz konusudur, bu konuları haberleştiren yani sadece görevini iyi yapmaya çalışan gazetecilere dava açarak bir istifhamı bir bilinmez garip amaçla güçlendirmek mi istiyorsunuz?

Bu da bir ihtimaldir, bunun da altını bir çizelim.

Bu dönemin Başbakanı, yeni bir siyasi partinin başkanı Davutoğlu bu olaylarla ilgili, mesela Ankara Garı katliamı, mesela Ceylanpınar, bildiklerini toplumla paylaşmak zorundadır, sorumlu devlet adamlığı bu demektir.

Bu konularda sokaktaki vatandaştan daha fazla bilgisi yok ise bu da muazzam bir siyasi zafiyettir.

Zaten bir ara Davutoğlu "bildiklerimi söylersem…." mealinde bir ifade de kullanmadı değil ama hemen pişman oldu bu ifadesinden.

Davutoğlu bunu yapmaz ise 7 Haziran-1 Kasım 2015 arası siyasi hayatında önüne hep engel olarak çıkacaktır.

"Patlamalar arttıkça oyumuz da artıyor" sözünü bir talihsizlik olarak görüyorum, önemsemiyorum ama çok yakın tarihin aydınlanması için Davutoğlu önemli bir isim.

Davutoğlu bunu yaparsa belki siyasi istikbali de birazcık daha parlak olur.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi