Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında AİHM’in 22 Aralık 2020 tarihinde verdiği "hak ihlali" kararı Türkiye adına büyük bir talih anlamına geliyor.
Demirtaş’ı dört yıldır cezaevinde tutanlar da biliyorlar ki, onun yasadışı örgüt üyeliği iddiasına kimse inanmıyor. Bunu kendileri de biliyorlar.
Aksi yönde ilerlemek Türkiye’ye zaman kaybettiriyor.
Bu yön daha önce defalarca denenmiş bir çıkmaz sokaktır.
Devletin başında olanlar geçtiğimiz on yıllar boyunca "terörle mücadele ediyoruz" diye kendi ürettikleri yalanların sarmalında büyük yıkımlara neden oldular.
Bütün teorilerini "ihanet" üzerine inşa ettiler.
Her dönemde devlet adına "hainleri" aradılar. Bulamayınca yarattılar.
Oysa eşit haklara sahip vatandaşlık nasıl olur diye kafa yorsalardı onca kan dökülmez, insanlar kendi ülkelerine göçmenliği yaşamazlardı.
Bu iddianın ispatlanmış bir kanıtı da vardır.
18 Kasım 1997’de Diyarbakır Emniyet Müdürü olan Gaffar Okkan ilk kez vatandaş ile devlet arasında sevgi ve güven bağları oluşturdu. Bunu da büyük yatırımlar, süslü harcamalarla değil basit bir cep telefonuyla başardı. 0533’lü telefonunu bütün Diyarbakırlılara ilan etti. Devletle başı derde giren herkes doğrudan şehrin Emniyet Müdürü'nü arayabiliyordu.
Diyarbakır’da 12 yıl, 14 yıl aynı görevde olan polisleri yollayıp yerlerine 1000 kişilik genç ekip getirdi. Trafiğe kapalı olan Emniyet Müdürlüğü önündeki caddeyi halkın kullanımına açtı. Kadın polislere Diyarbakır sokaklarında görev yaptırdı. Kadın polisler kaybolan çocukları toplayıp ailelerine teslim ettiler. Havaalanında yaşlı insanların bilet bagaj işlemlerine yardım ettiler.
Bu satırların yazarı 2000 yılında Gaffar Okkan ile makamında iki buçuk saat görüşmüştü. Suç örgütü haline gelmiş polislerin marifetlerini haklarında yaptığı işlemleri -o zaman yazılmamak kaydıyla- anlatmıştı.
Gaffar Okkan sadece Diyarbakırlıların değil bütün Bölge’nin kalbini kazanmıştı. Bir daha yazalım: Bunu bir cep telefonuyla hayata geçirdi.
Okkan, bütün Kürtleri terörist kabul eden derin devletin paradigmasını yıkmıştı!
Bu yüzden 24 Ocak 2001’de katledildi!..
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ilk yıllarında bu anlayışa karşıydı. İktidarda yıllanıp, yıpranıp, yaşlanınca eski devletin bütün paslı silahlarını yeniden devreye soktu.
Selahattin Demirtaş’a "terör örgütü üyesi" demek 6.5 milyon seçmeni "terörist" olarak görmek demektir. Silahları ateşleyerek terör bitmez. Tersine silahsız, çatışmasız, barışçıl ortam sağlanırsa kalıcı olarak sona erer. Bunun için de sivil siyaset sahalarının açık olması gerekir.
AİHM’in Selahattin Demirtaş’a tahliye kararı Türkiye için büyük bir şanstır. Hukuka saygı konusunda da AKP için fırsattır. Demirtaş’ın hapishanede kaldığı yıllarda iktidar hangi avantajı yakaladı da hangi sorunu çözdü. Tersine Kürtlerle arasında buz dağları oluşturdu.
Eski-yeni bütün yaşananları alt alta dizice kendiliğinden ortaya çıkıyor ki:
-Selahattin Demirtaş ülke için umuttur!