Demokrasi gelme ve gitme yılları

1950'lerin Demokrat Partisi'nin demokrasi konusunda içtenliği ile 2000'lerin AKP'si aynı bulvarın farklı zamanlardaki ruh ikizi koşucuları olarak tarihte yerlerini alıyorlar.

Türkiye'nin sağ partileri yükselme dönemlerinden önceki yıllarında her zaman "demokrasi ve özgürlük" vaat ettiler. Çünkü kendilerinin de böyle bir ortama ihtiyaçları vardı.

Çok partili dönemin ilk büyük yıldızı Celal Bayar-Adnan Menderes'in öncülüğündeki kurulan Demokrat Parti idi. 14 Mayıs 1950 Seçimlerini kazanarak tek başına iktidar oldu.

Demokrasinin önündeki bütün bariyerler yıkılacaktı. Ülkede özgürlük rüzgârları esecekti.

Acaba?

Gelin kısa bir yakın tarih yolculuğuna çıkalım.

* * *

30 Nisan 1956: Ankara'da 28 Nisan akşamı bir haber aldıkları için Çankaya Köşkü önüne gelen Altan Öymen, Oktay Ekşi, Aydın Köker ile iki foto muhabiri Çankaya karakoluna götürüldüler. 1. Şube Müdürü Şadan Kansoy gazetecileri tartakladı, hakaretler etti. 02.30'a kadar da karakolda tuttu.

25 Nisan 1956: Hükümet muhalefet partilerinin mitinglerine kısıtlama getirmek için yeni kanun teklifi hazırladı.

7 Ağustos 1956: Cumhuriyetçi Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı'nı alkışladıkları için Giresun İl Kongre delegelerinden 15 kişi gözaltına alındı.  

8 Ağustos 1956: CHP Genel Sekreteri Rize'de izinsiz gösteri düzenlediği için 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

 

11 Şubat 1957: Gazeteci Metin Toker hapiste...

24 Haziran 1957: CMP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı'nın dokunulmazlığı kaldırıldı.

25 Temmuz 1957: Bölükbaşı tahliye edildi, sonra tekrar tutuklandı.

Bu bilgiler Hakkı Devrim'in hazırladığı ve Radikal Gazetesi tarafından okurlarına bedava dağıtılan Demokrasinin 50 Yılı 1945-1995 adlı iki ciltlik almanakta yer alıyor.

Hakkı Devrim aramızdan ayrıldı. Radikal gazetesi kapandı. Demokrasinin 50 yılı üzerine bir 25 yıl daha geçti.

Demokrat Parti'den sonra gelen en köklü demokrasi savunucusu AKP ve onun "Menderes'ten sonra en iyi siyasi marka" olarak takdim edilen lideri Tayyip Erdoğan'ın 16 yıllık iktidarıyla ulaştığımız nokta neresidir?

Onu da aşağıdaki haberde okuyabiliriz:

* * *

"DTK Eş Başkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven hakkında 46 buçuk yıla kadar hapis istemiyle açılan davanın duruşması bugün Diyarbakır 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

Güven için mahkeme heyetinin kararıyla tahliye edilmeyerek tutukluk halinin devamına karar verildi. Duruşma 4 Kasım'a ertelendi."

DTK Eş Başkanı Güven'in HDP'den Hakkari milletvekili seçilmesi ardından avukatlarının tutukluluğuna yaptığı itiraz üzerine davaya bakan Diyarbakır 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesi, 29 Haziran'da tahliye kararı vermişti. Mahkeme, Güven'i milletvekili seçildiği için değil delillerin toplanmasını gerekçe göstererek tahliye etmişti. Bu karara rağmen Güven cezaevinde tahliye edilmemiş, duruşma savcısının tahliye kararına karşı aynı gün jet hızıyla yaptığı itirazın sonucu beklenmişti. Savcılık itirazını inceleyen Diyarbakır 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi, Güven'in DTK Eş Başkanı olması, katıldığı faaliyetler ve kuvvetli suç şüphesini ileri sürerek, cezaevinde olan Güven hakkında tutuklanmasına yönelik yakalama emri çıkarmıştı.

1950'lerin Demokrat Partisi'nin demokrasi konusunda içtenliği ile 2000'lerin AKP'si aynı bulvarın farklı zamanlardaki ruh ikizi koşucuları olarak tarihte yerlerini alıyorlar.

İktidarın bütün nimetlerinden istifade ederek muhalefetin her türlüsünün üzerine en kaba yöntemlerle gitmek için Türkiyeli bir sağ parti olmak gerekiyor.

Yarım yüzyıl arayla Türkiye'ye olağanüstü dönemler yaşatan iki partinin aynı satıra sığacak tarih notu da çok farklı olmayacaktır:

"Demokrasinin gelme ve gitme yılları!"  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nazım Alpman Arşivi