demokrasi yetmez!

bugün sınıflar arasındaki çatışmayı görmek entelektüel bir tercih olmanın ötesinde bir işleve sahip. bugün yoksulluğun nasıl yaygınlaştığını, ancak sınıf çatışmasıyla açıklamak mümkün.

bu seçim sürecinin yıldızı değilse bile en göze çarpan figürü muharrem ince oldu, değil mi? bazen tamamen propaganda amaçlı konuşuyor, bazen de gerçek karşılığı olan cümleler sarf ediyor. söyledikleri olumlu ve olumsuz tepkiler aldı; kimi sözlerinin bir kısmımızı, "elim kırılsın eğer…" noktasına getirdiği de çok oldu.

meral akşener’in, hiçbir kıraathanede emanet durmayacak demode argosu (mesela genç nesiller, rahmetli öztürk serengil’in dilimize kazandırdığı "abidik gubidik"i onun sayesinde tanımış oldu) ve miting kürsüsüne çıkar çıkmaz değişen ses tonu, söylediklerinden daha fazla öne çıkıyor. dikkat etmişsinizdir, röportajlarında gayet makul bir tonda konuşuyor akşener ama kürsüyü görür görmez aksanı da, sesi de başkalaşıyor. kendi kendine gaz verip yükselerek dinleyenlerin üzerinde duygusal tahakküm kurmak en çok mhp geleneğinden gelen siyasetçilerde gördüğümüz bir tavır.

temel karamollaoğlu, akp tabanını etkileyeceği varsayılan argümanlar dillendiriyor. hüdapar akp’yi destekleyeceğini açıkladı. devlet bahçeli bağırsa bile ne dediği duyulmaz bir halde ve taraftarlarında bile hayalkırıklığı yarattığı ortada.

bu arada akp de seçim çalışmalarına ufak ufak başladı. örneğin hakkâri’de sandıklar hdp’nin yüksek oy aldığı yerlerden akp’nin yüksek oy aldığı yerlere taşınıyor. ankara batıkent’te bir grup, hdp mitingine katılanlara saldırdı ve güvenlik güçleri saldırılanlara plastik mermi sıktı. bu haberi veren sendika.org editörü ali ergin demirhan, olaydan bir gün önce "diktatörü durdurabiliriz" başlıklı haber sebebiyle gözaltına alınıp bırakılmıştı zaten. on gün kadar önce gerçekleşen ve filistinlilerin talepleriyle alakası olmayan yenikapı kudüs mitingi’ni saymıyorum. bunca bütçe açığına rağmen emeklilere vaat edilen ve tabii ki hepimizin cebinden çıkacak olan bayram ikramiyelerini de… ama işte en etkili olan da bu türden vaatler. 

akp’nin afrin’in adını ağzına bile almadığının hepimiz farkındayız. muharrem ince’nin suriyelilere yönelik ve halkın bu konudaki bilinçsizliğini destekleyen sözleri olmasa suriye kelimesini neredeyse duymayacağız. bu sadece bu temaların oy kazandırmadığının görülmesiyle ilgili değil. esas olarak, ekonomik meselelerin, akp ve mhp tabanı için bile, milliyetçi hamaseti unutturacak kadar öne çıkmasıyla ilgili.

türkiye ekonomisinin bugünkü durumundan tabii ki iktidar sorumlu; kendi sermayesini oluşturmak için attığı adımların ekonomiyi bu hale getirdiğini birçok uzman ayrıntılarıyla anlatıyor. örneğin korkut boratav, irfan aktan’a, "cumhurbaşkanı, inşaat sektörüne düşük faizli kredi pompalamanın sürdürülmesi için enflasyon hedeflemesinin gerektirdiği yüksek faizi zararlı görmeye başladı" demiş.

hdp seçim çalışmasını, büyük zorluklar altında, tutarlı argümanlarla ve selahattin demirtaş’ın kişiliğinin, cezaevi sınırlarını aşabilen etkisiyle sürdürüyor. ve siyasetinin merkezinde demokrasiye dair sorunlar yer alıyor.

başka bir dönemde bu, türkiye’nin bütün meselelerini kapsayan bir bakış olmasa bile yeterli olabilirdi. ama bugün bize ekonomi denen konunun özünde sınıf mücadelesi olduğunu hatırlatacak bir bakış açısı da gerekiyor çünkü iktidarın, devletin kasasını kullanarak sırtlarındaki yükü hafiflettiği taraftarları da dahil olmak üzere herkes, içten içe bile olsa, yaklaşan krizle ilgili endişeli.

şunu hatırlatmak zorundayım: bir sosyalist yapının temsilcisinin hdp listelerinden aday gösterilmesi, sosyalizmin temsil edildiği anlamına gelmiyor. hdp’nin bu seçimde alacağı oyun önemini ifade eden ya da genel olarak seçmenine umut aşılayan sözlerin bir sosyalistin ağzından çıkması da sosyalizmin temsil edilmesi demek değil. mesele bence, öncelikle bugünkü durumun gerçekçi bir analizinin yapılması. ekonomik krizin demokrasiyle ilgili meseleler yüzünden yükseldiği doğru değil, demokrasinin genişlemesiyle çözüleceği fikri de gerçekçi ve inandırıcı değil. hdp’nin, meclis’e girmesinin ne kadar önemli, nasıl belirleyici olduğunu "hayır"cılara, "tamam"cılara anlatmak bence çok önemli ama şunu da unutmamak gerek. devrimcinin, demokratın güncel ve kişisel gündeminde siyasal baskı önemli bir yer tutuyor olabilir. ama devrimci ya da demokratik siyasetin başarısı halkın gündemiyle kendi gündemini ne kadar örtüştürebilindiğine bağlı değil mi?

bugün sınıflar arasındaki çatışmayı görmek entelektüel bir tercih olmanın ötesinde bir işleve sahip. bugün servetin nasıl dağıldığını, yoksulluğun nasıl yaygınlaştığını, ancak sınıf çatışmasıyla açıklamak gerçekçi ve mümkün. bunu kendimizden esirgeyemeyiz, bundan vazgeçemeyiz. kendi adıma, en azından bu seçimde hdp ile yürümeye karar vermiş sosyalistlerden beklentim bu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi