denek hayatlar

halkın refahının gerçek olmasını mı hedefleyeceğiz, güçlü devlet yalanını mı? bu gerçek ve bu yalan arasında süren tartışmayı anlatmanın araçlarını bulmak sol siyasetin ta kendisi bence.

hindistan, britanya sömürgeciliği altında, birkaç yüzyıl boyunca dünyanın en yoksul topraklarındandı. bu, bağımsızlıktan sonra da kolay kolay değişmedi, nüfusun çoğunluğunun günde bir öğün yemek yiyebildiği ve kolayca ölüverdiği bir ülke oldu. özellikle yükselen nehir suları çok sayıda insanı canından etti. örneğin 1979 yılında gerçekleşen bir selde ölenlerin sayısının en az 1800 olduğu ama 2500’e kadar çıkabileceği tespit edildi. 1987’de gerçekleşen bir başka selde ölenlerin sayısı ise 1400 olarak tahmin ediliyor.

hindistan’da biliyorsunuz, sınıfların ötesinde güçlü bir kast sistemi mevcut. zenginle yoksulun arasındaki farkın çok büyük olmakla kalmayıp değiştirilmez şekilde kalıcı olduğu böyle toplumlarda insanlar bazen rakam bile olamıyor.

hindistan aynı zamanda, tren kazaları konusunda da dünyanın önde gelen ülkelerinden. geçen yıl yani 2017’de meydana gelen sekiz kazada 67 kişi ölmüş, 400 küsur da yaralı var. buna ışid’in bombaladığı trende yaralanan on kişi dahil değil. dünyanın en büyük demiryolu felaketlerinden olan, 1981’de bihar’da bir treninin raylardan çıkmasıyla gerçekleşen kazada yüzlerce kişi ölmüş, ölenlerin sayısı bilinmiyor çünkü cesetlerin bir kısmını nehir sürüklemiş.

türkiye de, tren kazaları konusunda ön sıralarda olan ülkelerden. 2000’li yıllar boyunca tren kazalarında can verenlerin sayısı, çorlu hariç 65 kişi, yaralananlarsa, yine son kaza hariç 203.

hindistan’da kast sistemi başta olmak üzere, birçok eşitsizlik ölenlerin sayısının, kim olduklarının tam olarak bilinmesini engelliyor, türkiye’de ise yayın yasağı, birçok gerçeğin halktan gizlenmesi gibi sebeplerle tam sayıları bilemiyoruz.

ama şu açık, havayolundan sonra en güvenli ulaşım yöntemi olan demiryollarında gerçekleşen kazalar, o ülkeyle ilgili çok şey söylüyor. demiryolları dünyanın birçok ülkesinde özelleştirilmiş durumda. ama demiryolu ister devlet isterse sermaye tarafından işletilsin, kamusal ulaşımın temeli. ve türkiye cumhuriyeti’ni kuranlar, onuncu yıl marşı’nda "demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan" diye övünmekle haklıydı. çünkü taşrayı merkeze, anadolu’yu trakya’ya, mezopotamya’yı anadolu’ya bağlayan yollar demirdendi. bugün bütün baltalamalara rağmen, demiryolu hâlâ en güvenli, en ucuz ve rahat yolculuk aracı. haydarpaşa garı’ndan artık tren kalkmıyor, istanbul’dan sakarya’ya giden ada ekspresi’nin seferleri azaltıldı… ama hâlâ trenle yolculuk edenler var.

demiryolları yani ucuz ve güvenli ulaşım da, tıpkı bedava sağlık hizmeti, eğitim gibi devletin, vergi aldığı vatandaşlarına sunması gereken hizmetlerden biri. demiryollarının nasıl çalıştığı, tıpkı hastanelerin, okulların, karakolların nasıl çalıştığı gibi, son derece politik bir konu.

ülkemizi sevmekten ne anlıyoruz? ben, ülkede yaşayan herkesin refahını yani ömrün uzamasını, işsizliğin, gelecek endişesinin kalkmasını, herkesin sağlıklı beslenme, hastalandığında tedavi olma hakkının bulunmasını, ortalama gelirin artmasını, devlet dairelerinin, karakolların, sokakların, evlerin, her yerin güvenli olmasını falan hedeflemeyi anlıyorum bundan. yeterli mi; hayır ama solculuk diye tanımlayacağım siyasal çerçeve bununla açılıyor; halkın refahını ve mutluluğunu hedeflemekle.

bir de, konu komşuya bulaşmayı, başka devletlere üstünlük taslamayı, çocuklarının canı pahasına onların canına okumayı ve bunlar olurken fakirin daha fakir, zenginin daha zengin olduğunun unutulmasını anlayanlar var. sağcılığın ülkesini sevmekten anladığı bu.

biliyorum, söyleyeceğim şey bir klişe ama bazı klişeler gerçek. türkiye verimli toprakları, üç yanını çevreleyen denizlerle aslında pekala yaşayanlar için bir cennet olmanın koşullarına sahip.

diğer yandan bugün türkiye’nin ekonomisi başka devletlere hükmedecek, efelenecek güçte değil. 

çorlu’daki tren kazası şu tercihi bir kere daha önümüze koydu: halkın refahının gerçek olmasını mı hedefleyeceğiz, güçlü devlet yalanını mı? bu gerçek ve bu yalan arasında süren tartışmayı anlatmanın araçlarını bulmak bugün sol siyasetin ta kendisi bence.

yazının başlığına, sakin grubunun, 2008 yılında çıkarttığı hayat adlı albümde yer alan denek hayatım adlı şarkı ilham verdi. bu parça, pamukova’da 2004’te meydana gelen ve 42 kişinin can verdiği hızlı tren kazasına gönderme yapıyordu. dönemin ulaştırma bakanı binali yıldırım’dı, kaza özelleştirme sürecinin hemen başında meydana gelmişti, uzmanlar seferlerin yeterli hazırlık yapılmadan başlatılmasının kazaya sebep olduğunu söylerken sadece iki makiniste –daha sonra ertelenen- cezalar verildi. şarkıyı dinlemek isterseniz, linki burada, dinlemek istemeyebilirsiniz diye nakaratını da yazıyorum:

"ben sana söyledim

hepten ölürüm ben inan

dönüşü yok bu hız seferi

bak bu tren devrilir

bağırır bu raylar

o sahte, o kart düzene"

öyle yani…

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi