deniz olunur da ayşe deniz olunmaz mı
insan 24 yaşında ölmez, ölmemeli evet. ama faşizme karşı mücadele edilmese ölecek 24’lüklerin daha fazla olacağını bilmek, savaşacak ve ölecek cesareti veriyor insana
ahiretini garantiye almak için 17 saat boğazını tutmanın, kişiye belki sevap kazandırdığını ama nefsini terbiye etmeyeceğini görmek için din alimi olmaya gerek yok; akıl ve gönül gözü yeterli. çünkü nefsi ayartan şeyler sabah kahvaltısı ve öğle yemeğinden çok daha fazla ve farklı. sadece müsrif sofraları, lüksü, bir şeyin güzel olup olmadığına ancak logosuna bakarak karar verebilen zevk yoksunlarının düşkünü olduğu markaları kastetmiyorum. kariyer hırsı, başarı hırsı, herkesin ağzının payını verme hırsı, herhangi bir alanın en zengini, en güzeli, en başarılısı olma hırsı ve bunların hepsinin üstünde ve hepsinden daha tehlikeli olan; yönetme hırsı. ve tabii, haksız olduğu halde semirtilen öfke ile şiddet meyli.
şu da çok açık bence, zamanımızın dervişleri yukarıda andıklarımın değil canlarını ve sağlıklarını adalet için ortaya koyan açlık grevcilerinin arasında. filistinli esirler açlık grevinin 41. gününde taleplerinin çoğu kabul edildiği için grevi bitirdi. kemal gün de oğlu niyetine sarıldığı kemikleri defnetti, grevi bitirdi. ama nuriye ve semih cezaevinde günden güne eriyor. grevi bitirebilmeleri halinde wernicke-korsakof’a yakalanmamaları için gerekli olan b1 vitaminin kendilerine verilmediğini içimiz acıyarak okuyoruz.
derken ayşe deniz karacagil’in rakka’da ışid’e karşı savaşırken öldüğü haberi geldi. hemen ardından da ibrahim tufan eroğluer’inki.
ayşe deniz, hakkında yazılanlardan anlayabildiğimiz kadarıyla, çok erken yaşta sol siyasetle tanışmış. kırmızı fularının bir suç delili olarak gösterildiği davada 100 yıl hapis cezası istenerek yargılandı, 4 aydan fazla yattı. ayşe deniz böyle bir davada yargılanmasaydı gerillaya katılır mıydı? bunu bilmek mümkün değil. aramızdan ayrıldığında sadece 24 yaşında ama 14 yaşındayken karadeniz mitinginde çekilen fotoğrafının da gösterdiği üzere, siyasi yaşı az buz değil. can yücel’in, bir başka deniz için yazdığı dizeler, onun için de tekrarlanabilir: en hızlısıydı hepimizin./en önde göğüsledi ipi…
ayşe deniz’in ölümünden sorumlu olanlar, ona bu ülkeyi dar edecek kadar büyük bir ceza yükünü genç omuzlarına yükleyenler de aynı zamanda. onun, genç bir kadınken bile çocukluğunun izlerini taşıyan gülüşü karşısında bizim içimiz dağlanırken yakınlarının neler hissettiğini düşünemiyorum bile. ama tarih böyle gencecik kadınların, erkeklerin faşizme karşı mücadelede canlarından olduğunu anlattı bize. ışid’e karşı mücadele ederken ölen, ölmek zorunda kalan yüzlerce genç kadın var.
daha önemlisi şu, ışid gibi kanlı bir güce karşı, canını, canları ortaya koymadan mücadele etmenin yolu var mıdır? kitlesel gösteriler mesela, biber gazı, tazyikli su ve plastik mermi kullanan güvenlik güçleriyle baş edemezken dünyanın en iyi silahlarıyla donanmış, insanlık diye bildiğimiz her şeyi bir kenara atmış düzenli bir çeteyle nasıl mücadele edilebilir?
ayşe deniz ölmek için çok genç evet ama adaşından, hep 25 yaşında kalacak olan ve kurduğu örgüte "ordu" adını vermiş bulunan ama silahlı mücadeleye başlayamadan yakalanan deniz gezmiş’ten sadece bir yaş küçük. deniz gezmiş ve iki arkadaşının idamını engellemek için, dokuz arkadaşı ve kaçırdıkları iki kanadalı, bir britanyalı teknisyenle birlikte kızıldere’de katledilen mahir çayan’dan iki yaş genç, ibrahim kaypakkaya ileyse yaşıt.
insan 24 yaşında ölmez, ölmemeli evet. ama faşizme karşı mücadele edilmese ölecek 24’lüklerin daha fazla olacağını bilmek, savaşacak ve ölecek cesareti veriyor insana, belli ki. ve devrimci bir hayat, bir tartışmada belli bir pozisyonu tutmaktan ibaret değil, tarihin farklı zamanlarında, bir insanın başından geçebilecek en muazzam maceralardan biri. zamansız göçmenin de parçası olduğu bir macera.
o yüzden nasıl ki deniz olunmuş bu ülkede, ayşe deniz de olunur.