Dikkat: T.C. Dışişleri Bakanlığı özelleştirme kapsamında

Dünyanın hiçbir ülkesinde dışişleri bakanlıklarını desteklemek için kâr amaçlı gelir sağlayan vakıf kurulmamıştır. Çünkü, devlet ticarethane değildir. Dışişleri Bakanlığı, ülkeyi temsil eden bir kurumdur, devlet geleneğine uymaz, yüz kızartıcıdır.

Dikkat: T.C. Dışişleri Bakanlığı özelleştirme kapsamında

9 Mayıs günü Anadolu Ajansı kaynaklı şu haberi okuduk:

Dışişleri Bakanlığı 'holding' kuruyor: Biraz kısaltarak özetliyorum:

Vakıf’ın amacı: "Dışişleri Bakanlığı teşkilatının faaliyetlerinin güçlendirilmesi ile personelinin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesinin desteklenmesi."

T.C. Dışişleri Bakanlığı bütçesinden başta 10 milyon TL aktarılarak kurulacak ve geliri şu kaynaklardan sağlanacak:

Vakıf, yurt içinde ve yurt dışında taşınır ve taşınmaz mal alabilecek, satabilecek, kiralayabilecek, inşa edebilecek ve ettirebilecek, her türlü taşıt aracı alıp kiralayacak. Takas, trampa, ipotek tesisi ve benzeri tasarruflarda bulunabilecek. Devlet iç borçlanma senetleri ile kira sertifikaları, şirket tahvilleri, hisse senetleri ve sair menkul kıymetleri alabilecek, satabilecek, şirket ve ticari işletme kurabilecek, işletebilecek ve işlettirebilecek.

Yüksek öğretim kurumları açabilecek.

Vakıf, Dışişleri Bakanı başkanlığındaki 10 kişilik bir Mütevelli Heyeti tarafından yönetilecek. Bu heyet Yönetim Kurulu’nu ve Denetleme Kurulu’nu seçecek. Bu iki kurulun üyeleri huzur hakkı alacak.

Vakıf, yapılacak bağış ve yardımlar sebebiyle veraset ve intikal vergisinden, sahip olduğu ve olacağı taşınmaz mallar bakımından her türlü tapu harçları ile emlak vergisi ve taşınmazlara bağlı her türlü resim ve harçlardan muaf olacak.

Vakıf’ta görevli kişilerden herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların bu aylıkları kesilmeyecek.

***

T.C. Dışişleri Bakanlığı’nı, bu kuruma 1955’te girmiş diplomat küçük abim Taşkın (şu anda 92 yaşında) üzerinden 69 yıldır, Bakanlığa diplomat yetiştiren başlıca kurum olan SBF (Mülkiye) Uluslararası İlişkiler şubesi mezunu (ve sonra öğretim üyesi) olarak da 56 yıldır epeyce tanıyan birisi olduğumu düşünmekteyim.

Yukarıda sadık biçimde özetlediğim Anadolu Ajansı haberini okuyunca önce çok şaşırdım sonra ürperdim.

Çünkü, önce Bizans’ın sonra Osmanlı’nın dış politika tecrübesi gibi muazzam bir birikimin sahibi bulunan, meslek memurları olan diplomatların Türkiye bürokrasisi içinde hiç tereddütsüz en rafine unsurlar olduğu açık açık iddia edilebilecek bir Dışişleri Bakanlığı’ndan bahsediyoruz. T.C. Ticaret Bakanlığı bile bu kadar tüccarlık için örgütlenmemiştir.

Bu nasıl iştir, neyin nesidir, niçin yapılmak istenmektedir?

***

Bu soruların cevabını, 1982’de Bakanlığa giren, Tel Aviv ile Washington DC büyükelçiliklerini ifa ederek 42 yıllık bir diplomat olarak emekliye ayrılan Namık Tan, haberin çıktığının ertesi günü yani 10 Mayıs’ta şöyle veriyor; aynen alıp özetliyorum:

Dünyanın hiçbir ülkesinde dışişleri bakanlıklarını desteklemek için kâr amaçlı gelir sağlayan vakıf kurulmamıştır. Çünkü, devlet ticarethane değildir.

Dışişleri Bakanlığı, her şeyden önce ülkeyi temsil eden bir kurumdur. Dünyanın farklı ülkelerinde günlük ticari ilişkilere girmesi, kâr amaçlı çalışmalar yapması yakışık almaz, devlet geleneğine uymaz, yüz kızartıcıdır.

Kanun teklifinde, Dışişleri Bakanlığı’na dış ilişkilerde eşgüdüm görevi veren 1173 Sayılı ve 1969 tarihli “Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun”a doğrudan ya da dolaylı atıf yoktur.

Maddi tasarrufların, mali kararların Bakanlık mı yoksa Vakıf tarafından mı alınacağı kanun teklifinde yazılmamıştır.

Dışişleri’nin kurumsal ahlakına, kültürüne ve yerleşik teamüllerine uymayacak, diplomatlığın ağırbaşlı meslek adabıyla uyuşmayacak ticari faaliyetler vakfın uhdesine alınacaktır.

Yüksek öğretim kurumları kurma yetkisi tam bir ucubeliktir ve bunun, Dışişleri Bakanlığı’na iktidar için “makbul” kadrolar yetiştirilmesi için kullanılacağı açıktır.

Böyle bir girişimin hedefi ancak, Dışişleri Bakanlığı’nı partilerüstü konumundan çıkarıp, bir parti aparatı hâline getirmek olabilir.

***

E. Büyükelçi Namık Tan’ın bu tviti ertesi günü yani 11 Mayıs’ta basında bir haber ve fotoğraf çıktı ki, bu acayip haberin tuzu biberi sayılabilir:

T.C. Lyon Başkonsolosu Cemil Çağdaş Yıldırım, kentin Katolik başpiskoposuna bir “nezaket ziyareti”nde bulunmuştu. Yayınladığı fotoğrafta kendisi bir adım önde durmakta ve Müslüman olduğunun şahidi olsun diye sağ şahadet parmağını kaldırarak poz vermekteydi.

Sosyal medyada ve basında “Monşerlerden magandalara serbest düşüş. “Diplomatik pornografi Ergenliğini aşamamış bir başkonsolos türünden yorumlara sebep olan bu foto, artık kim sildirdiyse, Başkonsolosluğun X hesabından hemen silindi.

***

Daha önce bikaç defa yazdım: 2011 yılından sonra R. T. Erdoğan, yavaş yavaş, “Türk Dış Politikası” diye bir kavram bırakmadı. Tüm dış politika kararlarını, iktidarda kalmaya endekslediği iç politikasına endeksledi. Bunun için de Dışişleri Bakanlığı’nı (yapabildiği kadar) devreden çıkardı. Yani yaklaşık bu tarihten sonra artık bir “Erdoğan Dış Politikası” yaşıyoruz.

Tek Adam Rejimi’nin, bütün Cumhuriyet kurumlarını yok etme çabasının sanırım en vahim örneği olan bu girişim, önce, Dışişleri Bakanlığı’na sistematik biçimde dışarıdan meslek dışı yandaş politikacıları büyükelçi atayarak başlatıldı.

Fakat bu Bakanlık bununla ele geçirilebilecek gibi bir kurum değildi. Hem fazlasıyla uzmanlığa dayanmaktaydı hem de asırlara kök salmış bir geleneğin elit ürünüydü.

Şimdi burada Rejim, gönlünce rant sağlamasına köstek olan imar izinlerini kestirme biçimde aşmayı nasıl becerdiyse, yani “yenilenebilir enerji kaynak alanı ilan edilen alanlarda imar izni ve planı olmadan santral kurulmasına” onay veren bir düzenlemeyi geçenlerde nasıl devreye sokmuşsa Dışişleri Bakanlığı konusunda da aynı kestirme yola gitmiş gözüküyor:

Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı kanun teklifi.

Eski adı Twitter olan X’te Lyon olayı üzerine çıkan yorumlarda biri şöyle diyor: “Dışişlerinde bundan hiç yok, bu bir tane”.

Hemen ardından gelen de şöyle: “Cihada gitmiş gibi adamın tavır. Dışişleri bu garabet zihniyeti tasfiye etmeli bir an önce

Gerçek bir felaket geliyor. Bu felaket derhal ve bütünüyle önlenemezse, bi zamanlar Fethullahçılara “Paralel Devlet” diyen Rejim şimdi, tam fethedemediği Bakanlığın yanı sıra bir “Paralel Dışişleri Bakanlığı” kuracak.

Yargıtay başkanlığı seçiminde iktidara veya muhalefete değil, hangi tarikata yakın olanın daha avantajlı olduğunun tartışıldığı bir ortamda.


Baskın Oran: 1945 İzmir. Uluslararası ilişkiler emekli profesörü. Özellikle azınlıklar üzerine çalışıyor. 1968’de bitirdiği SBF’de (Mülkiye) asistanken 1971 ve 1980 cuntaları tarafından toplam 9 yıl üniversiteden atıldı, her seferinde Danıştay’da kazanarak döndü. 1999-2009 arasında Avrupa Konseyi ECRI nezdinde ulusal irtibat görevlisi idi. Ekim 2004’te Başbakanlık İHDK’nın Azınlık ve Kültürel Haklar Raporu’nu yazınca mahkemeye verildi ve beraat etti. 2006’da erken emekliliğini isteyerek Oxford (2006) ve Harvard’da (2009) dizi konferanslar verdi. Aralık 2008’de Ermenilerden Özür Kampanyası’nı başlatan 4 kişi arasında yer aldı. Genelkurmay başkanına (2009), cumhurbaşkanına (2017) ve içişleri bakanına (2018) davalar açtı ve kaybetti. Nisan 2013’te Kürt Barışı çerçevesinde Akil İnsanlar Ege heyetinde bulundu. Ocak 2016’da 1.128 akademisyenin Bu Suça Ortak Olmayacağız bildirisini imzalayanlardan biriydi. Mülkiye’deki lisansüstü dersleri Temmuz 2016’daki OHAL’den sonra kaldırıldı. 1985’te başlayan haftalık yazıları günümüzde Agos ve Artı Gerçek’de çıkıyor. 90’ı aşkın bilimsel makalesi ve 3’ü yurt dışında da olmak üzere 26 kitabı yayınlandı (https://baskinoran.com/).

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baskın Oran Arşivi