Ragıp Duran
'Diktatörler nasıl gider?'
Cumartesi günü Paris'te bir bayinin vitrininde gördüm: İki aylık ''La Revue'' dergisinin son sayısının kapak konusu ''Diktatörler Nasıl Gider?''di. Vaktim olmadı, alamadım, ama sonra İnternet'de kısa bir tarama ile konunun ne kadar geniş ve derin bir şekilde işlendiğini gördüm.
2. Dünya Savaşı, her ne kadar faşist rejimlerin (Hitler, Mussolini) yenilgisiyle tamamlanmış olsa da, 50'lerden sonra Asya, Afrika ve Latin Amerika diktatörler geçidine tanık oldu. Asya'daki diktatörlerin çoğu yatağında öldü. Dökümlere göre, bugün de en çok diktatör Kafkasya ve Orta Asya'da iktidarda: Azerbaycan, Kazakistan, Tacikistan, Çeçenistan ve Türkmenistan. Hepsi de eski SSCB Cumhuriyetleri. Bu döküm söz konusu bölgenin tümünü kapsamış mı bilmiyorum!
Latin Amerika'daki ABD beslemesi diktatörlerin ortak bir yanı var: Çoğu uzun süre iktidarda kalamıyor ve genellikle kendi orduları tarafından devriliyor.
Kendi halkına baskı ve sefaletten başka bir şey vermeyen bazı diktatörlerin sonu hazin: Kamboçya'da Pol Pot'un cenazesi 1998'de etrafta bulunan çalı çarpı tutuşturularak yakıldı. Uganda'da İdi Amin Dada iktidardan devrilince önce Libya'ya sonra Suudi Arabistan'a kaçtı. 2003'de Hitler'in yanına göçtü. Libya diktatörü Kaddafi, 2011'de sokakta linç edilerek öldürüldü. Irak'ta Saddam 2006'da idam edildi.
İstatistiklere göre 2. Dünya Savaşı'ndan sonra iktidara gelen 150 diktatörün yaklaşık yüzde 80'i yatağında cehenneme (varsa!) gitti. Demokratik olarak az gelişmiş ülkelerde adil, bağımsız ve tarafsız bir yargılama yapılamadığı ayrıca yüzleşme/hesap sorma gerçekleşemediği için diktatörler yeniden türeyebiliyor.
Olumlu örnek olarak sunulan, Hitler rejiminin yargılandığı Nuremberg duruşmaları, aslında galiplerin mağlupları cezalandırdığı bir mahkemeydi. Nazi döneminin bazı istihbaratçı ve uzmanlarının cezasızlık rejiminden faydalanıp ABD ve İngiltere'ye götürülüp pis işlerine yeni ülkelerinde devam ettiğini biliyoruz.
Diktatörlük uzmanları işin ayrıntısına girmişler: Hangi diktatör nerede, nasıl, ne zaman öldü sorularına kesin yanıtlar var: Enver Hoca'dan Mao'ya, Bokassa'dan Papa d'Oc'a, Marcos'tan Kim İl Jong'a, Çavuşesku'dan Niyazof'a çok sayıda liderin ölüm seceresini çıkarmışlar. Tabii herkes ''Diktatör'' tanımı üzerinde hemfikir değil. Siyasi-ideolojik kriterler devreye girince, Mao ya da Enver Hoca hatta Pol Pot, bazı dönemlerde ve bazı kesimlerce ''Büyük Devrimci'', ''Halk Kahramanı'' olarak anılabiliyor. Ayrı bir tartışma...
Büyük değişim/dönüşüm şu: Bir süre binlerce koruma, saraylar, yüzbinlere hitap eden, şan şöhret şatafat içinde yaşayan bir lider, gün geliyor ayağından asılıyor, bir kuyudan çıkarılıp idam sehpasına gönderiliyor ya da sokak ortasında kendi yurttaşları tarafından linç edilerek fani dünyadan ayrılmak zorunda kalıyor. Vakti zamanında kendisini desteklemiş olan yakınları ve kitleler de en kısa sürede saf değiştiriyor.
Diktatörlerin hazin sonu kaçınılmazdır görüşünde uzmanların çoğu. İşin psikiyatrik yanını irdeleyen Fransız bir uzman ayrıntı veriyor: Diktatörün kişisel arzuları ile kamusal gerçekler tenakuz halindedir. Diktatör arzularını, kamusal gerçeklere rağmen hayata geçirmek için sürekli olarak yalan söylemek ve şiddet uygulamak zorunda. Bir yalan büyük ve uzun bir yalan zincirini tetikliyor. Keza, bir şiddet eylemi, yine uzun ve her seferinde daha çok artan bir şiddet zincirini başlatıyor. Sonunda kamusal gerçek, diktatörün bireysel arzusunu berhava ediyor.
Taradığım kitap tanıtım yazıları ile makalelerin başlıkları aslında çok şey anlatıyor:
+ Diktatörler için Beka Klavuzu (Henüz Türkçeye tercüme edilmemiş)
+ Diktatörler ve destekçileri nasıl gider?
+ Bir Diktatörlük nasıl çökertilir? (Jacques Attali)
+ Diktatörler ve Despotlar Nasıl Ölür?
Son cümleye gelmeden önce ''Emekli Diktatörler Derneği'ni anlatan bir Roger Waters şarkısı. Önce şarkının sözleri.
Sonra da videosu.
Gazeteci, tarihe meraklı olmalı esas olarak da güncelliği yakalamalı değil mi ?