Dış güçler!

Gerçek sonrası toplumda yaşadığımız söyleniyor. Önce İdeoloji’yi, sonra Tarih’i şimdi de Gerçek’i bitirdiler sanki. Belki de doğru tanım İnsan Sonrası toplum!

‘’Post’’lar çağı diye anılacak 20. yüzyılın sonu ile 21’in başı. Post-modernizm çıktı önce, çok moda oldu. Ama moda olan her şey gibi bir süre sonra öldü post-modernizm de. Çünkü yapaydı, yüzeyseldi, plastik ve geçiciydi. Biraz da gericiydi, n’est ce pas?

Francis Fukuyama’nın,1992’de Türkçe’ye tercüme edilen kitabının başlığı ‘’Tarihin Sonu ve Son İnsan’’ idi.

Fukuyama, Japonya’da Hiroşima Vilayetine bağlı bir kentin adı aynı zamanda. Francis 1952 doğumlu. Yani bombadan 7 yıl sonra Chicago’da doğmuş. Amerikalı neo-liberal ideolog, Duvar yıkılıp SSCB çökünce sevinçten ne yapacağını şaşırmış, ideoloji ve tarihin bir çırpıda bittiğini ilan edivermişti. Oysa ki ne Tarih bitmişti ne de İdeolojiler. En basiti, 1992’den bu yana yükselen IŞİD ile sağ popülist otoriter dalgalar da aslında birer ideoloji. Demek ki henüz ölmemiş. Ayrıca her gün güneş doğup her akşam güneş battığına ve dört bir yanda hâlâ günlük gazeteler yayınlandığına göre Tarih filan da bitmemişti. Okullarda hâlâ Tarih dersleri okutuluyor, unutmayın. Zaman ve İnsan var oldukça Tarih de… Tarih bitseydi, İlber Bey de biterdi. İşin o yanına üzülmeme konumunda olurdum.

Trump ‘’level atladı’’, Post-Truth (Gerçek Sonrası) çağa geçti. Bunun için de, çoğunluğun yalan onun ise, gerçek dediğini ‘’Alternative truth’’ olarak piyasaya sundu. Önce ‘’Alternative Facts’’ (Seçenekli Olgular ya da Diğer Olgular) çıktı ardından da Diğer Gerçek.

Nihayet son aşamaya yaklaştık artık, özellikle neo-liberal toplumbilimciler ve sosyal antropologlar filan, ‘’Post Human’’dan, İnsan Sonrası’ndan söz etmeye başladı. Bizdeki amiyane deyimle ‘’İnsanlık ölmüş abi’’nin akademik giysili karşılığı.

Medyada bu İnsansızlığın, İnsan Sonralığın ve giderek İnsan Karşıtlığının çeşitli tezahürlerini çoktan görmeye başladık. Milli ve Yerli Medyadan sözetmiyorum. Onlar çok uzun zaman önce insani tüm niteliklerini zaten kaybetmişlerdi. Gözünün içine baka baka, doğrudan yalan yazıp çiziyor, sahte fotoğraf ve görseller kullanıyor, efendisine hizmet etmek için çapsız da olsa binbir takla atıyordu. Haber çarpıtma, gizleme, kötü, haber (Malinformation), reklam, ajitasyon, propaganda idi esas ürettikleri.

Şimdi global medyanın yeni patronu GAFA (Google, Amazon, Facebook, Apple), işe Fake News (Yalan Haber) ile başladı, bu aralar Deepfake (Yalan video) üretimine geçti. Yapay Zekâ ve algoritmalar sayesinde artık her türlü sahtekârlık mümkün. Ölmüş adamı ekranda canlandırıp konuşturabiliyorsun mesela. Dolayısıyla gerçekle yalan arasındaki sınır giderek inceliyor. Sınır sinir oldu. Yurttaş olarak biz, cep telefonunun ya da bilgisayarın, tabletin ekranında her gördüğümüze hemen inanmıyoruz zaten de bundan böyle daha da uyanık olmak zorundayız. Bu aralar bir sürü doğrulama siteleri, uygulamaları bu nedenle yaygınlaşıyor.

Bir kere girince sosyal medyaya, bir kere alış-veriş yapınca İnternet’ten ardı arkası kesilmeyen reklam ve duyurular geliyor: ‘’Şemsiye almıştınız geçende, şimdi de bir yağmurluk almak istemez misiniz?’’, ‘’X’in kitabını sipariş etmiştiniz Pazar günü, Salı günü Y’in de kitabını da gönderelim mi?’’. Rahat yok. Bir dükkâna girdiğinizde hemen başınıza ekşiyen satıcı gibi, dırdır dırdır, ille bir şey satacak sana. Oysa ki ihtiyacın yok bir şeye, öylesine bakmaya girmişsin dükkâna. Tadını tuzunu kaçırıyorlar insanın. (Aslında amaç da bu zaten!)

Seni yönlendirmeye çalışıyor. Senin bağımsız ve özgür olmadığını hatırlatmaya çalışıyor iki de bir. Bak, sen benim tüketici nesnemsin, ayrıca senin fikirlerini de biçimlendirebilir hatta geliştirebilirim istersen. Bedava!

Tehlikeli bir şekilde, giderek ‘’dış güçlerin’’ kontrolüne giriyoruz günlük yaşamda. Kahve muhabbetindeki ‘’muhafazakâr ve teknoloji karşıtı’’ amcanın söylemi değil benimki. Bireysel ve kollektif düzeyde neo-liberal ideolojiye karşı bir düdük öttürme girişimi sadece.

Bizim meslek, gazetecilik, gerçeğe ulaşmak, gerçeği aktarmak olduğu için, ilk başta ve en çok biz etkileniyoruz bu Gerçek Sonrası, İnsan Sonrası masallarından.

Neyse ki dünyanın önemli bir kesiminde hâlâ doğal yaşamak isteyen ve yaşayan insanlar var, kırlarda, dağlarda, köylerde. Neyse ki Kazdağları'ndan Munzur Vadisi'ne Türkiye’nin dört bir yanında insanlar itiraz ediyor, karşı çıkıyor madene, altına, betona, asfalta… Bunu da sosyal medyadan öğreniyoruz. Kih kih kih! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi