Baskın Oran
Dış politika bu kadar mı alet edilirmiş iç politikaya?
CB Erdoğan ve üst düzey dış politika ekibi 17 Kasım Cuma günü bir çalışma ziyareti için Almanya’ya uçtu. Alman cumhurbaşkanı ve başbakanıyla görüşmelerin ayarlandığı çok önemli bir dış politika gezisi. Sebeplerinin çok olduğu düşünülebilir. Şöyle:
8 Kasım’da AB Komisyonu, sakin bir diplomatik üslup kullanarak, epey olumsuz bir 2023 Türkiye Raporu yayınlamıştı .Raporda yok yok:
Demokratik kurumların işleyişinde ciddi sorunlar var, diyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bütün gücü Cumhurbaşkanlığı makamında topladığı ve denetleme organlarının çoğu bu makama bağlı olduğu için kuvvetler ayrılığı etkisini yitirdi, diyor.
Yürütme’nin hâkim ve savcılar üzerindeki aşırı etki ve baskıları Yargı’nın bağımsızlığını, tarafsızlığını ve kalitesini olumsuz etkilemiştir, AİHM kararlarının uygulanmaması endişe kaynağıdır, ifade özgürlüğü ve toplanma hakkı konusunda ciddi gerileme sürmektedir, diyor.
[Avrupa’nın temel değerlerini anayasa hukuku alanında yayan] Venedik Komisyonunun bu konulardaki önerileri hâlâ uygulanmamaktadır, diyor.
Muhalif belediye başkanlarına yapılan baskılar [kayyım meselesi] yerel demokrasiye zarar verdi, diyor.
Hükümetin PKK terörüyle mücadelesi meşrudur fakat bunu hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel özgürlükler ilkelerine tam uyum içinde yapması şarttır, Kürt sorununun çözümüne yönelik inandırıcı bir barış süreci yeniden başlatılmamıştır, diyor.
Dezavantajlı grupların [LGBTİQ] ve azınlıklara mensup kişilerin hakları korunmuyor, diyor.
Kıbrıs’a ilişkin politika BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırıdır, diyor.
Düzensiz göçün önlenmesi ve geri dönüşlerin yeniden başlatılması da dahil olmak üzere AB-Türkiye Mutabakatındaki taahhütlerin yerine getirilmesini beklemekteyiz, diyor.
***
Böylesi bir Rapor üzerine AB’nin en önemli üyesi Almanya’ya gidip görüşmek önem kazanmaktaydı ki, başka durumlar da ortaya çıkmıştı:
Bir kere, [ABD F-35 ve F-16 vermeyi reddettiği için] Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler 16 Kasım’da yani Almanya ziyaretinden 1 gün önce TBMM’de 40 Eurofighter savaş uçağı almak istediklerini açıklamıştı: “Bu uçaklar İngiltere, Almanya ve İspanya ile ilgili. Hem İngiltere hem İspanya ‘evet’ diyor, şimdi Almanya’yı razı etmek için onlar çalışıyorlar. O sorunu İngiltere ve İspanya ‘Biz çözeceğiz’ diyorlar” .Bu konuda, Türkiye’nin bu vahim ekonomik durumunda 2008 fiyatlarıyla tanesi 114 milyon Avro olan 40 uçak için Almanya’yla direkt oturup konuşmak daha gerçekçi olabilirdi
İkincisi, CB Erdoğan’ın onay için TBMM’ye sevk ettiği İsveç’in NATO’ya katılması protokolü, “müzakerelerin yeterince olgunlaşmaması” gerekçesiyle yine 16 Kasım’da belirsiz bir tarihe ertelenmişti Bunu bir biçimde izah etmek lazımdı.
Üçüncüsü, CB Erdoğan’ın Berlin’e inmesine az kala, RTÜK’ün Amerika’nın Sesi (VOA) ve Euronews’la birlikte Almanya’nın Sesi’ne (Deutsche Welle- DW) lisans alması için 10 Kasım’da verdiği 72 saatlik sürenin dolduğu duyuldu: DW’nin Türkçe yayınına 32 başka dille birlikte yasaklama getirilmişti.
T.C. Anayasasının 26, 28, 36, 40 ve 141. maddeleri ile AİHS’nin 6. maddesinin ihlali olduğu gerekçesiyle DW bu lisans zorunluluğunu AYM’ye taşımıştı ve bu konunun da suhuletle izah edilmesi gerekiyordu . Üstelik, haberin duyulma saati bu kararın inadına alındığı izlenimini yaratabilirdi.
***
Almanya’yla konuşulup halledilecek böylesine yüklü bir dış politika gündemi varken, CB Erdoğan Başbakan Scholz’la görüşme öncesi yaptığı ortak basın toplantısında çok değişik bir çıkış yapıyor:
“Borçluluk psikolojisi içerisinde İsrail-Filistin savaşını değerlendirmemek gerekir. Bakın ben rahat konuşuyorum. Çünkü bizim İsrail’e borcumuz yok. Borçlu olsak bu kadar rahat konuşamayız. Ama borçlu olanlar rahat konuşamıyorlar. Biz Holokost cenderesinden geçmedik.” Tercümesine gerek var mı bilmiyorum: ‘Siz Yahudileri soykırım yaptınız, kendinizi suçlu hissettiğiniz için şimdi İsrail’i destekliyorsunuz’ diyor.
Bunları; Erdoğan’ın Türkiye’deki konuşmalarını bilen Scholz’un basın toplantısında ilk sözü alarak tutumunu “Bizim İsrail’le olan dayanışmamız hiçbir şekilde tartışmaya açık değildir. İsrail’in kendisini savunma hakkı vardır” diye ortaya koymasının ardından söylüyor. Yani bir tür tahrikten bahsedilebilir.
Fakat İsrail’i destekleyen şirketlerin içeceklerinin yerlere boşaltıldığı, kafede oturan insanların önünden fincanlarının alınıp yere fırlatıldığı, İsrail aleyhine mitinglerin rahat rahat yapıldığı Türkiye ortamında değil, bin türlü sorunun halledilmesi gereken Almanya’da söylüyor.
Üstelik, CB Erdoğan’ın dönüşünde (20 Kasım) "İsrail'in ne kadar uğraşırsa uğraşsın antisemitik yaftası vuramayacağı tek ülke Türkiye'dir” demesi de cesaret işi. Çünkü bizde Gayrimüslim karşıtlığı içinde mündemiç (gizli) bir antisemitizm tabii ki yok değil: 1934 Trakya Musevi sürgünü, 1941-42 Yirmi Kur’a İhtiyatlar Olayı, 1942-44 Varlık Vergisi, 1955’te 6-7 Eylül Pogromu…
Kaldı ki, Türkiye’ye bir yabancı cumhurbaşkanı gelip de ‘Siz Ermenilere soykırım yaptınız, biz yapmadık’ demiş olsa neler olur, hiç düşünmüyor. Ardından da şöyle devam ediyor:
“Eurofighter konusunda da Almanya verir ya da vermez. Dünyada savaş uçaklarını üreten sadece Almanya mı? Birçok yerden bunun çalışmasını yaparız.” Lazımsa, tercümesi: ‘Size muhtaç değiliz.’
***
Şimdi, böyle sıkıntılı bir ortamda bu resmî ziyaret neye hizmet etmiş oldu? Bu seyahatten CB Erdoğan, Murat Yetkin’in hatırlattığı gibi Türkiye için kimi kazançlarla dönebilirdi:
Schengen vizesinde belli kolaylıklar sözü alabilirdi.
Türkiye’nin daha lehine yeni bir göçmen anlaşmasını müzakere edebilirdi. Belki Ukrayna’nın yeniden inşasında ortaklık konuşulabilirdi.
İtalya ve İngiltere’nin aracılığına gerek kalmadan Eurofighter satışı için onay alabilirdi.
Fakat anlaşıldığı kadarıyla Türkiye’ye hitap ederek oy almayı tercih etti. Yani bu bir dış politika ziyareti değil, katışıksız bir iç politika eylemiydi. Erdoğan’ın pratik olarak bütün dış politika eylemleri ve sözleri gibi.
***
Erdoğan bir politikacı. Her politikacının öncelikli amacı iktidara gelmek veya orada kalmaktır; bu kadarı tamam. Ama kendisi bu arada Türkiye’nin cumhurbaşkanı ve bu sıfata da o kadar aldırmıyor izlenimi bırakmakta.
Kaldı ki, Türkiye’de söylediği şeyleri Scholz’u kendi evinde ve basın önünde azarlamakta kullanmasının, yine M. Yetkin’in söylediği gibi, mazlum Filistinlilere yarayıp yaramayacağı da şüpheli.
Çünkü şimdi Türkiye artık barışa etki yapacak durumdan büyük ölçüde çıkmış oldu. Zira hem Almanya (+ Batı) bu soykırım suçlamasına yoğun tepki duymuş olmalı, hem de Hamas şu sırada İsrail’e saydıracak dostlar değil, İsrail’le konuşabilecek, belki de (Mısır ve Katar gibi) arabuluculuk yapabilecek unsurlara ihtiyaç duymakta.
***
Bu dış ziyaret hakkında, sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen muhalif basın “Erdoğan Almanya’nın bam teline bastı” derken, elini sallasan ellisi durumundaki yandaş basın cumhurbaşkanına tezahüratta bulunuyor:
“Amiral Gemisi”nden Ahmet Hakan: “Dua etsinler Almanya’da o kadar da acımasız olmadı Erdoğan. Biraz daha acımasız olsa hiç ima etmez, açıkça şöyle derdi: ‘Geçmişte Yahudilere karşı işlediğiniz vahşi suçların bedelini masum Filistin halkına ödetemezsiniz’”
Ertesi gün de Abdulkadir Selvi: “Holokost gerçeğini yüzlerine vurdu. Hem de bunu bizzat kendi evlerinde yaptı. O anda iyi ki Recep Tayyip Erdoğan gibi bir Cumhurbaşkanımız var diye düşündüm. İnsanlığın sesi, cesur bir lider olan Erdoğan’la gurur duydum. Onur duydum”
Yani sonuç itibarıyla, Erdoğan bu seyahatle amacına ulaşmış bulunuyor.
Baskın Oran: 1945 İzmir doğumlu. Uluslararası ilişkiler emekli profesörü. Özellikle azınlıklar üzerine çalışıyor. 1968’de bitirdiği SBF’de (Mülkiye) asistanken 1971 ve 1980 cuntaları tarafından toplam 9 yıl üniversiteden atıldı, her seferinde Danıştay’da kazanarak döndü. 1999-2009 arasında Avrupa Konseyi ECRI nezdinde ulusal irtibat görevlisi idi. Ekim 2004’te Başbakanlık İHDK’nın Azınlık ve Kültürel Haklar Raporu’nu yazınca mahkemeye verildi ve beraat etti. 2006’da erken emekliliğini isteyerek Oxford (2006) ve Harvard’da (2009) dizi konferanslar verdi. Aralık 2008’de Ermenilerden Özür Kampanyası’nı başlatan 4 kişi arasında yer aldı. Nisan 2013’te Kürt Barışı çerçevesinde Akil İnsanlar Ege heyetinde bulundu. Ocak 2016’da 1.128 akademisyenin Bu Suça Ortak Olmayacağız bildirisini imzalayanlardan biriydi. Mülkiye’deki lisansüstü dersleri Temmuz 2016’daki OHAL’den sonra kaldırıldı. 1985’te başlayan haftalık yazıları günümüzde Agos ve Artı Gerçek’de çıkıyor. 90’ı aşkın bilimsel makalesi ve 3’ü yurt dışında da olmak üzere 26 kitabı yayınlandı.