Dış politikada başarı iç barıştan geçiyor

Dış siyaset, iç politikada farklılıkları bastırmak için araç olarak kullanılmaktadır. İktidarın içeride izlediği bu politika, dış politikada da, Suriye politikasında da yumuşak karnıdır.

Arap Baharı’ndan sonra Suriye’de başlayan protestolar, Tunus, Mısır ve Libya gibi kısa sürede rejim değişikliği sonucu doğurmadığı gibi kısa sürede başka bir yöne evrildi. Evrildiği yeni yön, küresel güçlerin Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına göre yeniden dizayn etme mücadelesinin alanı oldu.

Önce Esat Rejimine yönelik protesto ve ayaklanmalarla başlayan Suriye’deki süreç, kısa sürede bir iç savaşa dönüştü ve 7. yılını geride bıraktı.

Suriye’deki iç savaşta ABD ve Avrupa ülkelerine (Batı) karşı Rusya ve İran konumlandı. Çin ise son yıllarda göreli olarak görülmese de bu iki ülkenin yanında oldu.

                                                                        ***

Siyasi iktidar, geride kalan 7 yılda bu iki blok arasında sürekli gelgitli ilişki yaşadı.

İlk dönem Batı ile birlikte hareket eden siyasi iktidar, sonra Katar ve Arabistan ile hareket etti. Son yıllarda ise Rusya ve İran ile yakın.

Siyasi iktidarın ilk dönem Batı ile ve ikinci dönem ise Katar-Arabistan ikilisiyle olan yakınlığı Esad karşıtlığı üzerine iken, son dönemde Rusya ve İran ile olan yakınlığı stratejiktir. Özellikle Rusya’yla olan ilişki Batı’ya karşı bir siyasi manevraya, alan açmaya dayanmaktadır.

Siyasi iktidar, Rusya’yı, Batı'ya karşı siyasi bir koz, pazarlık unsuru olarak kullanmak istedi. Rusya’nın aynı şekilde Türkiye’yi yanına alarak Batı'ya karşı bir alan açma gayretinin olduğunu da söylemek gerek.

Oysa siyasi iktidar, Suriye’de protesto ve ayaklanmaların başladığı ilk dönemde Batı’yla aynı blok içinde Esad sonrası yönetim modelleri için kurulan pek çok girişime ev sahipliği yaptı. İsimleri ve temsilcilerinin sürekli değiştiği pek çok muhalif grubu destekledi. Türkiye bu muhalefet gruplarının toplantılarına ev sahipliği yaptı. Bütün bu girişimler sonuçsuz kaldı.

                                                                  ***

Batı’nın Esad’ı devirmeye yönelik girişimleri desteklemekten vazgeçmesinde iki gelişme etkili oldu.

İlki Mısır’da Cumhurbaşkanı seçilen Mursi’nin 1 yıllık kısa sürede Cumhurbaşkanı olarak siyasi uygulamaları. Mursi’nin izlediği mezhepçi politikalar, ülkede göreli olarak var olan dinsel çoğulculuğu homojenize etme çabası, dinin siyasallaştırılması, İhvancı siyasallaşma Batı’nın Ortadoğu’ya bakışını tamamen değiştirdi.

Bu bakışın değişmesinde ikinci önemli faktör ise 2004 sonunda Irak’ta kurulmuş olan IŞİD terörle ortaya çıkışı ve Suriye’de ve Irak’ta büyük bir coğrafyayı işgal etmesi ve Selefi İslamcılığın yükselişi ve yayılmasıdır. IŞİD terör eylemlerinin, Ortadoğu ile sınırlı kalmayıp Amerika ve Avrupa ülkelerini de hedef alması bu bakışın değişmesinde önemli rol üstlenmiştir.

Bu iki gelişme, Batı’nın Ortadoğu’ya bakışını ve izlediği politikaların değişmesine yol açtı. Esad’ın devrilmesi öncelik olmaktan çıktı. Öncelik, Mısır ve Suriye’de yükselen mezhepçi, Selefi İslami yorum ve IŞİD terörü oldu. Yani öncelik radikal İslamcılar oldu.

Mısır’da 3 Temmuz 2013’de Mursi’ye yapılan darbenin hedefi, ülkede İhvancı, mezhepçi siyasallaşma oldu. Bu darbenin en somut sonucu ise orta vadede, Suriye’de Esad’ın kalıcı hale gelmesi oldu.

Çünkü, Mursi’nin devrilmesi ile birlikte Batı’nın önceliği Esad’ın devrilmesi değil Suriye ve Irak’ta etkili olan IŞİD ve IŞİD terörü oldu.

                                                                    ***

İlginç olan ise radikal İslamcıların öncelikli hedef hale gelmesi sadece Batı’nın değil aynı zamanda Rusya ve İran’ın da ortaklaştığı bir hedef oldu.

IŞİD’i hem Batı hem de Rusya ve İran için tehlikeli kılan tarafı mezhepçi bir devlet anlayışı ve bunun gerçekleştirmek için terörü araç olarak kullanması oldu. İran’ın Şii siyasal kimliği de gerek Esad’ı desteklemesinde gerekse IŞİD’e karşı olmasında belirleyici faktör oldu.

Nitekim, Suriye’de Esad’ın desteklenmesinde öncelik, Rusya için Batı’ya karşı alan kazanma ve sıcak denize inmek; İran için Katar-Arabistan-Türkiye destekli Sünni bloku önce dengelemek sonra da engellemek idi.

                                                                 ***

Batı’nın Suriye’de önceliği Esad’ın devrilmesinden IŞİD’e vermesi, Esad’ın devrilmesini isteyen siyasi iktidarı memnun etmedi. Nitekim ABD öncülüğünde IŞİD’e karşı kurulan askeri koalisyona Türkiye ilk başta katılmadı. ABD, Türkiye’nin yerini Irak’ta Kürtlerle, Suriye’de de PYD ile doldurdu.

Bu mücadelede IŞİD’e karşı belli bir başarının elde edildiği de bir gerçek. Türkiye’nin tüm hassasiyetine rağmen ABD ve Batı’nın PYD ve Kürtlerden vazgeçmemesinin önemli bir nedeni de bu.

Bu noktada şu tespiti yapmak yanlış olmayacaktır; Batı Ortadoğu’da Kürtler ve PYD’yi kendi çıkarları için operasyonel bir araç olarak görecek ve sonuna kadar kullanacaktır.

Dahası aynı şey Rusya için de geçerlidir. Rusya da her fırsatta Kürtlerle ilişkisini kullanmaktadır.

Tabi bu Kürtler için de geçerlidir. Kürtler de, Batı ve Rusya ile belli çıkar ortaklığında bir araya gelmektedir.

Görüldüğü gibi ister Batı, ister Rusya ve İran konu IŞİD olunca aynı yerde durmaktadır. Batı’nın da Rusya’nın da (ve İran’ın da) önceliği Türkiye’den farklı olarak Esad değil IŞİD’dir. Bunun için bu ülkelerin hiç biri IŞİD’e karşı mücadele eden PYD’yi terör örgütü ilan etmiyorlar.

                                                                       ***

7 yılı bırakan Suriye’deki savaşta geçtiğimiz hafta sonu ABD, İngiltere ve Fransa’nın Duma’da kimyasal silah kullanıldığı gerekçesiyle başlattığı "sınırlı" hava saldırısı, Suriye’de önümüzdeki dönem devam edecek güç mücadelesinde Batı’nın sahada var olduğunu göstermek amacından başka birşey değildir.

Bu açıdan bu saldırı, Esad Rejimi hedef alan değil, Batı çıkarlarını temsil eden güçlerin Rusya ve İran karşında korunması amacını taşımaktadır. Dahası bu saldırı, Suriye’de Batı olmadan Rusya-İran-Türkiye’nin inisiyatif almasına karşı bir mesajdır. Eğer bir çözüm masası olacaksa bu masada Kürtler dahil herkes olacaktır mesajıdır.

Şu bir gerçek ki, Rusya ve İran blokunun da Batı blokunun da Suriye’de hedefi, orta vadede toprak bütünlüğü süren üniter değil Irak gibi federatif bir Suriye’dir.

                                                                     ***

Ortadoğu’da süren mücadele, tüm güçlerin kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalıştığı, yeni soğuk savaş dönemini başlatan bir sıcak savaş dönemidir.

Türkiye’nin son yıllarda iki tarafı da idare eden, iki tarafı birbirine karşı kullanmayı amaçlayan bir politika izliyor. Batı’nın parçası iken, Batı’dan taviz koparmak için Rusya’ya yakınlaşırken; Rusya’dan taviz koparmak için Batı ile olan bir siyasi iktidar ile karşı karşıyayız.

Yaşanan süreç siyasi iktidarı kısa vadede bu iki blok arasında bir tercih yapmaya zorlayabilir.

Elbette her ülkenin, var olan güç dengesi içinde kendi çıkarlarını maksimize etme çabası anlaşılabilir ve doğal bir tercihtir. Siyasi iktidarın böyle bir hedefi vardır. Ancak bu politik hedef, belli koşullarda başarılı olabilir.

                                                                    ***

Bu koşulun temeli, iç politikada barıştır. Oysa Türkiye siyasi, ideolojik ve kültürel olarak neredeyse ikiye, üçe ayrılmış durumdadır. Bu toplumsal kesimler arasında iletişim kanalları kapalı olduğu gibi, siyasi iktidar bu iletişimi sağlama konusunda hiçbir çaba da harcamamaktadır.

Dış siyaset, iç politikada farklılıkları bastırmak için araç olarak kullanılmaktadır.

Siyasi iktidarın içeride izlediği bu politika, dış politikada da, Suriye politikasında da yumuşak karnıdır.

O yüzden, siyasi iktidarın dış politikada başarı için harcadığı çabanın bir kısmını iç politikada da göstermesi zorunludur. Çünkü dış politikadaki başarı, iç politikadaki barıştan geçmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi