Nazım Alpman
Doktorsuzluk özlemi!
Dünyayı sarı sarıp sarmaladıktan sonra ülkemize de giren COVID-19 mikrobu geometrik bir gelişmeyle yoluna devam ediyor. Resmi olarak 10 Mart 2020’de bu bulaşıcı hastalığın Türkiye’deki varlığı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından ilan/kabul edildi.
Acaba bu tarih gerçek miydi?
Yoksa, vaktinden önce hamile kalınmış bir izdivaç için alelacele kıyılmış aile arası nikah töreni mi?
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman bir ay öncesinden (Şubat 2020) uyarmaya başlamıştı:
-Teorik olarak Türkiye’de koronavirüs hastaları vardır.
Doktorların Başkanı bu iddiasını somut bir duruma dayandırıyordu:
-Komşu ülke İran salgını bir ay sakladı. Bu süre içinde karşılıklı olarak İran ile Türkiye arasında geçişler serbestçe yapıldı. Mutlaka koronavirüs taşıyan hastalar gelmiş ya da İran’a gidenler orada mikrobu kapmış olabilirler.
Hükümet tarafından "Düşman kuvvetler" olarak görülen TTB ve onun yetkin doktor yöneticileri dikkate alınmadı!..
Oysa TTB derhal bir Koronavirüs İzleme Komitesi kurmuş kendi içlerinde bu salgına karşı neler yapılabileceği konusunda kararlar almıştı.
En başta da "Şeffaflık" geliyordu.
Hastalığı ve hastaları saklamayalım, biz bilelim, herkes bilsin, durumun ciddiyeti kavransın istiyorlardı.
Sağlık Bakanlığı bu uyarıları hiç duymadı.
Daha sonra hastalık patlayınca bazı önlemler alındı, ama bu hareket etmiş trenin arkasından koşarak yetişme gayretine benziyordu.
Bu musibetin en başından beri doktorların meslek örgütü yok sayıldı. Mesela TTB Merkez Konseyi içinde yer alan tek doktor "Bilim Kuruluna" dahil edilmedi.
Sağlık ordusunun en önünde yer alan doktorların savaşta hangi mühimmata ihtiyaçları olacağı TTB yetkililerine sorulmadı. Oysa TTB, boşuna geçirilen zamanda araştırmış, bulaşıcı hastalıklar alanında kaç üyeleri var, hangi şehirlerde, hangi hastanelerde görev yapıyorlar bunları saptamıştı.
Sahra hastaneleri kurulmalı demişlerdi. Koruyucu ekipman erkenden temin edilmeliydi.
Ve en önemlisi büyük şehirler başta olmak üzere sokağa çıkma yasakları getirilmeliydi.
TTB bunların hepsini Şubat ayından itibaren dile getirdi. Hepsi değerliydi. Tıpkı öneri sahibi doktorlar gibi…
Fakat memleketin "önemli" şahısları bu değerli önerileri dikkate almadılar.
Sonuçlar ortada!..
Ülkede yaygın, iktidara baygın medyamız da paralel bir yol izleyerek ve gazeteciliğin üstünden atlayıp uygun adım yayınlarla balta sallayanın "tu" deyicisi olmayı tercih ettiler.
Her gün sabahtan gece yarılarına kadar bütün yaygın kanallarda çok sayıda doktor ekrana getiriyorlar. Hastalıkla ilgili çok değerli bilgiler veriyorlar. Ama bu işin hastanelerde çözülemeyeceğini bir irade sorunu olduğunu söyleyemiyorlar.
Doktorların, hemşirelerin, sağlık elemanlarının yetersiz çalışma koşullarını TTB Başkanı Adıyaman gibi açık seçik ortaya koyamıyorlar.
Onlarca kanal TTB gibi bütün ülke doktorlarını çatısı altında toplamış bir örgütün varlığını görmezden geliyor.
Başka ülkelerdeki doktorları bulup konuşturuyorlar ama bu memleketin gerçek doktorlarına mikrofon uzatmıyorlar.
Bu anlayış salgın hastalıktan bir aşama daha ağır duruma işaret ediyor:
-Doktorsuzluk özlemi!