Metin Yeğin
Duvar boyama mevsimi
Rulonun yanına koydum, şarap kadehini. Tekrar ruloyu aldım, duvarı boyamaya başladım, yavaşça, çok yavaş. Oldukça keyifli bir çalışmaydı. Cambridge’de ev boyuyordum. Duvarın pek boyaya ihtiyacı yoktu. Bizim paraya ihtiyacımız vardı. Hint asıllı bir İngiliz kadındı Mariene, ev sahibi. Biz parasız kaldığımızda onun evde çalışıyorduk. Daha doğrusu iş uyduruyordu bizim için. Evdeki ufak tefek şeyleri tamir ediyorduk, temassız bir elektrik düğmesi mesela ya da bahçede dökülen yaprakları topluyorduk ama zaten küçüktü bahçesi ve genellikle de duvar boyuyorduk. Daha çok konuşmak için tutuyordu aslında bizi. Sürekli bir şey ikram ediyordu ve mutlaka şarap, daha çok kırmızı. ‘Biraz ara verin’ diyordu, ‘dünyanın işi bitmez’. Ruloyu yere bırakıyorduk, kadehi alıyorduk yine ve dünyayı ona anlatıyorduk, hani işi hiç tükenmeyen…
Duvar ne kadar yavaş yavaş boyasak da bitiyordu. Mariene bize çağırıyorduk, pek gelmiyordu. Bir mülteci arkadaşın eviydi. Merdiven altını önce gar dolap yapmıştık evde, sonra oraya bir yatak atmıştık. ‘I’ tipi diyorduk. Biz orada yatıyorduk. Merdiven bir tarafı iyice alçak yapıyordu ama başımızın üstünde raf olmasa yeterince büyük sayılabilirdi. İki kişi yatabiliyorduk, sevgili olmak lazımdı ama. Yoksa ev iyi yerdeydi, Cambridge’in tam merkeziydi. Hatta üstü açık turist otobüsleri, tam pencerenin hizasından geçiyordu. Onlara el sallamayı iş edinmiştik. Onlar da fotoğraf çekiyordu. Belki belediye bu işi için para bile ödeyebilirdi bize. Bir 80 yıl kadar dayanabilseydik eğer…
Ev çok kalabalık oluyordu hep. Mariene bu yüzden pek gelmiyordu belki. Bir şey fark etmiyordu aslında. Onun verdiği parayla şarap alıyorduk çünkü, genellikle kırmızı, markette hangisi indirimdeyse artık, daha çok Şili şarabı. Dünyanın her tarafından insanlar vardı eve gelen. Dünyayı değiştirmek üzerine konuşuyorduk. Herkes dünyayı değiştirmek istiyordu. Devrimden konuşmak bile güzeldir, her zaman…
Gelenlere, önce kolonya tutuyorduk ve açlık tokluk var mı diye soruyorduk hep, bir şeyler uydurup yemekler yapıyordum. Sorarlarsa, o sırada hiç olmayan bir ülkenin yemeği olduğunu söylüyordum. Garipti, herkese yetiyordu yemek ve şarap, her gün, biz yollara yeniden düşene kadar.
Sonra, geri döndüğümüzde, gidip, yeni bir duvar boyuyorduk...