Murat Aksoy
Eğitimin gör dediği…
Geçtiğimiz gün üniversitelere giriş sınav sonuçları açıklandı.
Sonuçlar iç açıcı değil. Karşımızda bir başarısızlık öyküsü var.
Temel Yeterlilik Testi’ne (TYT) giren 40 bin öğrenci YÖK’ün 0.5 ham puan yani yarım net çıkarma kuralını geçemeyerek ‘sıfır’ puan almış.
YÖK’ün 150 puan barajını geçemeyen 511 bin aday ise ilk oturumda elendi.
Sayısal puanı hesaplanan 1 milyon 248 bin öğrencinin yaklaşık yüzde 33’ü 180 barajını aşarak tercih yapma hakkı kazanmış.
Bu durum sözel puanda yüzde 75, eşit ağırlık puanında yüzde 50.
Alan Yeterlilik Testi’ne (AYT) adayların ortalama doğru cevap sayıları ise başka bir acı tablo.
Buna göre; Türkçede 24 soruda 4.7, felsefe grubu testinde 12 soruda 2, matematikte 40 soruda 3.9, fizikte 14 soruda 0.4, kimyada 13 soruda 1.1, biyolojide 13 soruda 1.6 ortalama doğru cevap var.
Aşağıdaki tabloda görüleceği bu oranlar önceki yıllara kıyaslandığında belli bir düşüş söz konusu.
PISA'DA AYNI ŞEYİ GÖRDÜK
Bu sonuçlar bize yabancı değil. Nitekim uluslararası PISA ölçme değerlendirme sınavlarının sonuçları da benzer tabloya bize sunmuştu.
Son olarak 35’i Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) ülkelerinden olan 70 ülkede yapılan sınavlarda Türkiye, 50. sırada yer aldı.
Fen, matematik ve Türkçe alanlarındaki sınavlarda OECD ülkeleri arasında Türkiye sonlarda yer alırken, genel ortalamada fen bilimlerinde 52, matematik’te 49, Türkçe alanında ise 50. sırada yer aldı.
Yukarıdaki çizelgede görüleceği gibi belli bir başarısızlık söz konusu.
Yine Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum) raporuna göre, ortaöğretimde uluslararası kalite sıralamasında Türkiye 2008 yılında 91’inci sıradaydı, 2016-2017 raporunda 105’inci sıraya gerilemiş.
İDEOLOJİK TERCİHİN SONUÇLARI
Bütün bu tablo itiraf edelim ki bir sonuç. Üstelik daha sonuçlarını tam olarak göremediğimiz ideolojik tercihin eğitim alanındaki sonuçları.
Bu ideolojik tercih, toplumu yukarıdan aşağıya bir mühendislik projesi ile dönüştürmek. Ülkeyi AKP’lileştirmek. Bir siyasi partinin içinden geldiği dinsel ve kültürel normlarını tüm topluma giydirme hedefi.
Bu tercih iş dünyasından medyaya, akademiden kültür-sanata kadar birbiriyle bağlantılı.
İşte "hegemonya kurma" olarak hedeflenen tam da bu. Hedeflenen "vasatın hegemonyası"nı kurmak.
Bu dönüşümün orta ve uzun vadeli en büyük aracı bizatihi eğitimin kendisi. Bu alanda 2011 sonrasında yapılan gerek seçilen model, gerekse ders içerikleri, iktidarın toplumsal dönüşüm hedefleriyle uyumlu.
Siyasi iktidarın ne programında, ne gündeminde bile yokken 2012’de birden ortaya çıkan 4+4+4 modeline geçilmesi, toplumsal taleplerden ziyade iktidar tercihine dayanan eğitimin imam hatipleştirilmesi, genel liselerin kapatılması ve seçimli ders üzerinden eğitimin bilimsellikten uzaklaştırılarak İslamileştirilmesi bugün karşı karşıya kalınan başarısızlığın sonuçları.
AİLE BOYU YOKSULLUK VE MESLEKSİZLİK
Bir zamanlar genç nüfusumuzla övünen ülke olarak Türkiye, bugün o gençleri dünya ile rekabet ettirme yerine, ebeveynlerinin geleceğine mahkum ediliyor.
Dil eğitiminin yeterli olmadığı, düşünmeyi, eleştirel bakmayı merkeze alan felsefe, mantık gibi derslerin kaldırıldığı, fizik, biyoloji gibi fen bilimlerinin temeli olan derslerin sadece içerikleri -bilimselliği- nedeniyle azaltılması ya da önemsizleştirilmesi ve bütün bunların yerine İslami tonu öne çıkaran derslerin yer aldığı eğitim sisteminden dünya ile rekabet edebilecek gençlerin çıkması mümkün değildir.
Ki aldıkları eğitim, dünya ile rekabet etmeyi değil ebeveynlerin sahip olduklarına sahip olmayı birer başarı sayan bir gelecek vermektedir.
Bu eğitim sisteminden mezun olanlar, ebeveynleri gibi kalıcı yoksulluğun, mesleksizliğin parçası olmaya adaydır.
Nitekim Temel Yeterlilik Testi’nde en başarılı okul türleri 364 puan ortalaması ile fen liseleri, 357 puanla özel fen liseleri olurken; en başarız olanlar ise 197 puan ortalaması ile Anadolu imam hatip liseleri ve 192 puan ortalaması ile Anadolu meslek liseleridir. Düz imam hatip liselerinden mezun adayların puan ortalaması ise sadece 181.
İnsan şunu sormadan edemiyor, ülkeyi yönetenlerin çocukları hangi okullarda, hangi şartlarda eğitim almaktadır?
Özetle karşımızdaki eğitim sistemi, sınıf atlama, sosyal mobilizasyon gibi kişisel başarı hikayeleri ve hayalleri ile yükselmeyi hedefleyen bir gençler değil, ülkenin dış dünyaya karşı verdiği mücadeleden başarılı çıkarsa kendi paylarına düşen ganimetle zenginleşecekleri hayalini kurdurmaktadır.
Bunun için ki, bütün zihinsel ve ideolojik tercihlere, imkansızlığa rağmen "farklı" olduğunu düşündüğümüz bir Milli Eğitim Bakanı, kamuoyu için "umut" oluyor.
Hep yazıyorum ve yazmaya devam edeceğim. Siyasete küsme lüksümüz yok. Tam tersine siyasete ve onun tamamlayıcısı olan sivil topluma daha çok sahip çıkma zamanı. Hayatın "nesnesi" değil "öznesi" olma zamanı.
Çünkü artık hayatımızın her anı ve adımı bizatihi siyasi tercihi ifade ediyor. Eğitimdeki tercihler de bunun bir parçası.