Mehveş Evin
Ekolojik yıkım muhalefetin radarında mı?
Siyaseti, ekonomiyi, "Türkiye nasıl kurtulacak"ı konuşurken en çok ihmal edilen konuların başta geleni, artık bir kıyamet senaryosuna dönüşen çevre felaketi... Etkilemediği, dokunmadığı, farkında olsa da olmasa da hayatını zehirlediği hiçbir vatandaş, canlı, şehir, köy yok gibi.
Ekolojiye, ancak göz boyama ve pazarlama amaçlı ("Bilmemkaç bin ağaç diktik/Binlerce kiloetreden su taşıdık") üstelik çoğunlukla yanlış ve çarpık bilgilerin üzerinde inşa edilerek iktidarın pazarlama oyuncaklarından biri.
Oysa ırk, sınıf, cinsiyet, politik veya dini ideolojiden bağımsız, herkesin sağlığını ciddi biçimde tehdit eden ekolojik yıkım, ağır sansür ve baskı altındaki medyada da gündeme getirilmiyor. Bu sayede her gün, her dakika çevre konusunda ağır suçlar, gönül rahatlığıyla işleniyor.
Ne yazık ki halkın çok kısıtlı bir bölümü, ancak çok kısıtlı olarak başına örülen felaketten haberdar olabiliyor...
Çevre meselesinin halk sağlığına ağır etkilerini yayınlayanlar, susturulmak için davalarla boğuşuyor ya da hapse atılıyor. Dilovası’ndaki sanayinin çevre ve insan üzerindeki ölümcül etkileri üzerine çalışamalar yapan Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, okuduğu bir basın bildirisi yüzünden hapiste.
Sağlık Bakanlığı’nın su, toprak ve hava üzerine yaptığı, kansere dair çok önemli bilgiler içeren ve gizli tuttuğu araştırmalarının sadece bir kısmını Cumhuriyet’te yayınladığı için Yrd.Doç.Dr Bülent Şık’a soruşturma açılabiliyor.
Sadece bu iki örnek, devletin halk sağlığını tehlikeye atan bilgileri gizlediği ve suç işlediğinin kanıtı.
TATLI SU KAYNAKLARI BİTMİŞ... SANAYİ KİRLİLİĞİ ÖNLENMİYOR
Kimbilir daha bilmediğimiz neler, neler var... Bu felaketlere gözleriyle şahit olan, hastalıklarla, kayıplarla, kirlilikle bizzat mücadele edenler, acaba oy verirken nasıl davranıyor? Bilmiyoruz.
Bildiğimiz, 16 yıllık AKP iktidarının "gelişme, kalkınma" diye sürdürdüğü politikaların ülkenin suyu, toprağı, havasını zehirlediği ve en temel önlemlerin bile alınmadığı... Dolayısıyla, tüm canlıların sağlığını da tehdit ettiği.
5 Haziran Çevre Günü vesilesiyle TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, ulaşabildikleri verilerden yola çıkarak çok çarpıcı bir rapor yayınladı. Öne çıkan başlıklar şöyle:
- Türkiye’de tatlı su kaynaklarının yüzde 79’u kirli. Yüzey sularının yüzde 43,3‟ü 4.sınıf kalitede, yani kanalizasyon kıvamında. Büyük Menderes, Kızılırmak, Sakarya, Susurluk, Küçük Menderes, Gediz, Bakırçayı, Ergene gibi bereketli nehirler artık bitti.
- 186 Organize Sanayi Bölgesi’nin yarısından fazlasında (yüzde 56) atıksu arıtma tesisi yok.
- Hava kirliliğine bağlı ölümler, yüz bin kişide 47. Bu oran, Avrupa’da hava kirliliğine bağlı ölümlerin en çok yaşandığı 22. ülke olduğumuz anlamına geliyor.
- Plastik ambalajın yalnızca yüzde 21’i toplanabiliyor. Plastik atıkların kaydı tutulmuyor.
- Topraklarımız zehir saçıyor. 24 bin saha, toprak kirliliği konusunda "şüpheli" alarmını veriyor. Nerede, hangi miktarda pestisit kullanıldığıysa bilinmiyor. (Raporun tamamı)
SEÇİM BEYANNAMELERİNDE ÇEVRE SORUNLARI
Peki muhalefet, baskın seçime giderken durumun ciddiyetinin ne kadar farkında? Çevre, seçim vaatlerinin içinde yer alıyor mu? Kısaca göz atalım.
CHP: TBMM Çevre Komisyonu’ndaki CHP’li vekiller, "nükleere hayır" açıklaması yapıp nükleer anlaşmalardan ucuz elektrik sağlanamayacağını verilerle anlattı. Anamuhalefet partisinin seçim bildirgesi, diğer partilerde olduğu gibi ekonomik, sosyal vaatler ağırlıklı.
Çevreye dair spesifik vaatler de var: Uluslararası koruma altındaki alanlarda HES ve maden araması yapılmayacak... Köylüye elektriğini üretebileceği güneş paneli için yardım/kolaylık vaadi, yaratıcı. Ancak sanayinin yarattığı kirliliğe, halk sağlığının korunmasına yönelik önlemler, temiz suya erişim hakkı gibi önemli başlıklar yok.
Doğa OY vermez.
— HDP Samsun (@HdpSamsun) 4 Haziran 2018
Ama sen verebilirsin. 24 Haziranda sadece kendin için değil, onlar için de oy ver. 1 OY HDP' ye 1 OY DEMİRTAŞ' a ver. #SenleDeğişir pic.twitter.com/yoPUaXNDBw
HDP: Seçim kampanyasında ekolojiyi de öne çıkaran partinin "Doğa İçin Oy Ver" videosu büyük ilgi gördü. Toprağın, suyun, can çekişen canlıların oy veremeyeceğinden hareketle, çevre hakkına sahip çıkacak parti olduğu iddiasında. Demirtaş ve HDP’nin seçim bildirgesinde, "ekolojik yıkıma neden olan, doğayı ve toplumu tehdit eden her yapı ve inşaya son vereceğiz" deniyor: Madenden endüstriyel atığa, nükleerden termik santrale, yaşam alanlarının tahribine yol açan tüm uygulamalar sonlandırılacak.
Ayrıca çevre veya doğa denilip geçilmiyor; ormanlar, kıyılar, meralar, tarım arazileri, sit alanların korunacağı beyan ediliyor. Önemli bir ayrıntı; halkın karar verme süreçlerinde yer alacak olması, ÇED gibi kritik süreçlere de yer verilmesi. Kanal İstanbul gibi doğayı, kaynakları katleden projelerin de açıkça durdurulacağı söyleniyor.
İYİ Parti: Seçim beyannamesinde kalkınma politikalarıyla çevre politika ve uygulamaları arasında uyum sağlanacağı yer alıyor. "Doğal dengenin korunması esas" deniyor. "Yerel ve küresel kirlenmeye yol açan kimyasalların kullanımına kesin sınırlama ve yaptırım"lar getirileceğinden, hatta çevreyi kirletenlere ağır cezalardan bahsediliyor. HES’lerin haricinde, zarar veren enerji türlerine yönelik yok. İklim değişikliğinin etkilerine, biyolojik çeşitliliğine yönelik tehditlere kariı önlem alınacağı yer alıyor ancak nasıl, hangi ölçekte, belirsiz.
SAADET: Tarımsal arazilerin, orman, meraların korunmasına yer veriyor. Ayrıca kıyı alanları ve koyların mülkiyetine değiniliyor.
Not: Partilerin kentleşmeye dair vaatleri daha kapsamlı, ancak bu yazıda ele alınmadı.