“Emanet oy'a hıyanet”

Bu kez şerhimi koyayım. Size vereceğimiz oy emanet oydur sayın Kılıçdaroğlu, emanete iyi bakınız. Bu halk 100 yıl sonra sizin siyasi çizginizden gelecek bir 'hıyanet'i kaldıramaz.

Birkaç gündür, hatta haftadır beni sandığa gitmekten alıkoyan şeyin ne olduğunu düşünüyorum. Brüksel'de merkezin biraz dışında kurulan sandıklara ayaklarım bir türlü gitmedi. İlk tur için de son günü beklemiştim, ikinci tur için de son günü bekledim.

Oyunu erken kullanıp, bu süreç içerisinde Kılıçdaroğlu'nun giderek milliyetçilere teslim olmasına neden olan görüşmeleri ve pazarlıklarını görenlerin "verdik artık" dediklerini duydum.

Sanırım içimi kemiren sorunlardan biri buydu. Milliyetçileşen söylem. İktidar ve muhalefet üyelerinin birbirine çok yakın olan milliyetçi çıkışları oldu.

Erdoğan'ın son 20 senedir yaptıkları ve yapamadıkları bir yana artık bu rejimin değişmesi gerektiğini düşünen biri olarak söyleyebilirim ki Kılıçdaroğlu'nun birleştirici söylemleri de, her geçen gün biraz daha delikli peynire döndü.

Birleştirmek derken kimleri kimlerle birleştirmeyi kast ettiğini, gün geçtikçe daha çok düşünür oldum.

Ama yine de, Gamurç'ta, Ohannes Kılıçdağı'nın bahsettiği 'günah yazmaz' döneminde olduğumuzu bilerek seçimimi 'değişim'den yana yaptım.

DAHA KÖTÜ OLAMAZ

Bir Ermeni olarak benim için çok sorunlu siyasetleri olan CHP çizgisindeki adaya oy verebiliyor isem; Türkiye'nin son 20 yılından şikayetçi olan herkes de gönül rahatlığı ile oyunu Kılıçdaroğlu'na verebilir diye düşünüyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun Türkiye'yi götüreceği yer, Erdoğan'ın Türkiye'yi getirdiği yerden daha kötü olamaz. Çünkü bence zaten o kötü yerdeyiz.

Orada olmadığınızı düşünüyorsanız, o zaman başka.

11 küsur milyon üyesi ile AKP'nin yarattığı koca mafya-siyaset düzeninin bir şekilde parçası olanlar için ne ekonomik kriz ne de siyasi krizler bir sorun yaratıyor olabilir.

Onlar hala montaj videolara gerçek muamelesi yapıyor olabilirler.

Ve hala bu videolara inanabilirler.

Yalancı bir yerden sonra kendi yalanına gerçekmiş gibi inanır, zamanla bu sahte gerçeklik duygusu onu sarmalına alır ve gerçek ile hayal arasındaki sınırlar bulanıklaşır.

İşte Cumhurbaşkanının ve onun seçmenlerinin geldiği nokta budur.

Bu durum, onun yalanlarını sürekli olarak tekrarlaması ve başkalarını inandırmaya çalışması sonucunda ortaya çıktı. Zaman içinde, kendi yalanlarını o kadar sık tekrarladı ve başkalarını da inandırdı ki, kendisi de bu yalanların gerçek olduğuna ikna oldu.

Bu süreçte, kendi yalanlarını destekleyecek yanılsamalar geliştirdi. Belki youtube'da arka arkaya kendisine izlettirilen videoları bir videoymuş gibi gördü.

Belki hasta olmadığına, belki Türkiye'de ifade özgürlüğü olduğuna, Demirtaş'ı ve Kavala'yı hapse kendisinin atmadığına inandı. O yüzden de Erdoğan bu seçimde iktidarda kendisinin olduğunu unutarak, zihninde oluşturduğu iktidara karşı oy istedi aslında...

TALAT PAŞA ARAMIZDA

Tüm bunlar olurken CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Zafer Partisi genel başkanı Ümit Özdağ ile protokol imzaladı. Özdağ'ın Ermenileri her seferinde hedefe koyan söylemlerine siyaset alanı açan bu yeni dönemde bize ne kadar yer kalır diye düşünün bir.

Ümit Özdağ'ın yaptıklarının sadece bir parçasını söylesem yeter:

HDP’li milletvekili Garo Paylan'ı, geçen sene 24 Nisan’da paylaştığı tweet nedeniyle hedef haline getirdi Özdağ, tweet’i alıntılayıp Paylan'ı tehdit etmişti: “Terbiyesiz tahrikçi adam. Çok memnun değilsen çek git cehennemin dibine. Talat Paşa vatansever, Ermenileri değil senin gibi arkadan vuranları sürdü. Sen de zamanı gelince bir Talat Paşa deneyimi yaşayacaksın ve yaşamalısın.”

İşte bu adamın protokol imzaladığı kişiye oy vereceğiz biz. “Kırk satır mı? kırk katır mı?”, bile bile vereceğiz.

Çünkü bizler de bu ülkenin parçası olarak bu ülkenin güzel bir yer olmasını istiyoruz.

Çünkü o topraklarda birlikte yaşamak istiyoruz.

Artık bunlara rağmen bizlere saldıracak olanlar bu ülkede toprakta gözümüz olmadığını anlar.

Anlasın artık.

Bize küfür edenlerin, Türkiye'ye daha güzel bir geleceğin kapısını aralayamayacağını bile bile İttihat ve Terakki'ye oy veren bir toplumdur, Ermeni toplumu.

100 yıl önce de Osmanlı'da refah istiyordu, 100 yıl sonra da.

Ama refahı istemeyen bizden oylarımızı alan İttihatçılar idi.

Şimdi tarih yine bizi aynı yere getirdi. Yine aynı seçimi yapmak zorunda bırakıyor tarih bizi.

Ve biz yine aynı 'hata'yı yapacağız sanırım.

Ama bu kez şerhimi koyayım.

Size vereceğimiz oy emanet oydur sayın Kılıçdaroğlu, emanete iyi bakınız.

Bu halk 100 yıl sonra sizin siyasi çizginizden gelecek bir 'hıyanet'i kaldıramaz.


Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi