Aris Nalcı
Enver Sokağı, Karabağ, Ukrayna, Gazze ve seçici ahlaki öfke
Geçen yazıda söz vermiştim, Karabağ'ın Aliyev rejimi kontrolüne geçtikten sonra ilk işlerinden biri olan sokak isimlerini değiştirme konusuna değineceğim diye. Çünkü bu sokaklardan ilkinin adı Enver Paşa Sokağı oldu.
Henüz daha Karabağ için Azerbaycan bürokrasisi oluşmadan, yeni tapu kadastro kurulmadan sokak adının değişiyor olmasının simgesel olduğunu söylemek gerekir. Neden simgeseldir. Bilmeyenler için söyleyelim, Türkiye'nin desteklediği Azerbaycan ve Karabağ arasındaki son savaşların simgesi Enver Paşa idi. 2020'de Suriye'den Karabağ'a savaşması için getirilen paralı savaşçıların bazılarının ve Türkiye ile Azerbaycan askerlerinin ortak tatbikatındaki birliklerin omuzlarında Enver Paşa logoları vardı. Bu logonun üzerinde de "qaçma Erməni, sadəcə yorğun öləcəksən," diye yazıyordu yani "Kaçma Ermeni sadece yorgun öleceksin".
Öte yandan 2020'den bu yana devam eden ve Ermenistan'ı yok etme üzerine kurulu bu savaşın, bu kişiliğe ithaf edilmesi ve Erdoğan'ın Bakü ziyaretlerinde sık sık Enver Paşa'ya teşekkür edip anması da bugüne kadar pompalanan nefretin geldiği seviyeyi gösteriyor bizler için.
Şaşırdık mı hayır.
Türkiye'de bile kendi otokton halkı Ermenilerin Ermenice sokak isimleri yok edilirken, tabii ki etnik olarak Ermenilerden temizlenmiş olan Karabağ'da bir zafer anıtı olarak Enver Paşa sokağı yapacaklardı.
İleride Karabağ'ın simgesi olan Dadik Babig anıtının da yok edilmesini emir vermiş Aliyev. Onun yerine de bir Enver dikeceklerdir, elbet.
Peki hiç mi yeni kahraman yaratmıyor bu vahşi savaşlar. "Siz yaptınız, biz daha kötüsünü size yaparız ve yapacağız" kindarlığı ile doldurulan gençlerin öldürüldüğü bu savaşlarda hiç bir şehit çıkmaz. Hadi öldürülen Ermenileri bırakınız, Azeri askerlerin de mi adı konulamaz bu sokaklara. Hiç değilse o toprağın insanlarının isimlerinin yaşaması sağlanabilir.
Keşke Aliyev, demokratik ülkeler ve ifade özgürlüğünü sıralamalarında üst sıralara yükselme bahanesi ile Karabağ'daki sokak isimlerini bu savaşta ölen binlerce Azeri ve Ermeni gencinin isimleri ile değiştirse idi. Modası geçmiş ideolojileri günümüz dünyasına taşıma kaygısı ile ertesi gün ne olacağı belli olmayan iktidarlardan biri olmasaydı. Ama öyle olmadı.
Demek ki bu millet 108 yılda bir 'kendine kahraman' çıkaramıyor.
SEÇİCİ AHLAKİ ÖFKE
Kusura bakmayınız İsrail-Filistin kaynıyorken, her gün insanlar ölüyorken sizlerin gündemini Karabağ ile meşgul ettim birkaç satırla. Ama İsrail Filistin'de olan biteni seçici ahlaki öfkeyle okumadan edemiyorum.
Dünyada düzeni sağlamak için kurulduğunu iddia eden uluslararası ne kadar kuruluş var ise, son birkaç senede Suriye'de, Ukrayna'da, ve son olarak da Karabağ'da herkesin gözü önünde çirkin vahşete ve savaşlara, soykırımlara izin verirken; televizyon kumandasında bizlere sunulan 'katliamlardan katliam beğen' veya 'bugün hangi savaşı seyretmek istersiniz? tuşlarına basarmış gibi dünyayı seyretmelerine dayanamıyorum.
2020'den bu yana Karabağ'da olan bitene sırt dönen, Türkiye'deki insan hakları ihlallerine 'endişeyle' bakan bu uluslararası yapılar, dünyada gün geçtikte artan kendini bilmez diktatörlere 'Paranızın yettiği kadar ve gücünüzün götürdüğü yere kadar' katliam yapabilirsiniz mesajı verdi.
İşte bu 'uluslararası güçler' Karabağ'da olan biteni görmezden gelip, 'onlara göre' haritada az biraz aşağıda kalan Filistin'de İsrail'in yanında durabildiler.
İsrail'de müzik festivaline katılan ve öldürülenler kadar Filistinlilerin, Karabağlıların da canlarının olduğunu soğuk bir seçici ahlaki öfke ile seyrettiler, seyrettirdiler.
Bu yüzdendir ki gün geçtikçe kendilerinden daha fazla güç bulan iktidarlar, daha kirli suçlar işleyecekler. İsrail Filistin arasında bugün yaşananlar ne ilk ne de son olacak.
Dileyelim yakın bir gelecekte düzeni barışla kurmak isteyen iktidarlar 'uluslararası güç' olurlar. Ve olunca da güç zehirlenmesi yaşamazlar.
Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.