Eser Karakaş
Erdoğan’a karşı basın ne yapabilir?
Basın derken yandaş ya da muhalif basın ayırımı yapmıyorum, bu tür bir ayırımı fazla siyasi, fazla sübjektif buluyorum, sevmiyorum.
Şayet bu bir ayırım ise, yaptığım yegane ayrım evrensel hukuka ve evrensel mesleki ilkelere saygı duyan basın ya da evrensel hukuku değil de milli ve yerel hukuku temel alan, kısa vadeli çıkarlarını evrensel gazetecilik meslek ilkelerine tercih eden basın ayırımı.
2018 Türkiye’sinde ise ilginç bir iktidar-basın ilişkisi mevcut.
İktidar kavramını Erdoğan ile özdeşleştirebiliriz herhalde, maalesef yargı da bu özdeşliğin içinde, iktidar evrensel hukuktan çok büyük ölçüde kopmuş durumda; AİHM kararına karşı Erdoğan’ın "bizim de yapacak karşı hamlemiz var" ifadesi ve hemen arkasından, bir hafta içinde galiba, istinaf mahkemesinin Demirtaş ile ilgili kesin hüküm kararını üretmesi bu karamsar görüşümün kanıtı.
Bugün için kendini haklı olarak muhalif olarak tanımlayan, konumlandıran basın için de naçiz bir uyarı ya da tavsiyem olabilir; kendini muhalif olarak tanımlayan basın bu tanımlamadan mümkün olduğu ölçüde uzak dursa iyi olabilir zira basının kendini muhalif olarak tanımlaması kendi pozisyonunu başkasına göre, mesela Erdoğan’a göre, tanımlamasıdır ki, nihai analizde bu konumlanma iyi bir şey değildir.
Basının, muhalif demiyorum, iyi basının yapması gereken şey evrensel hukuktan kayıtsız şartsız yana olmak ve her ne pahasına olursa olsun yine evrensel meslek ilkelerinden taviz vermemek.
Böyle bir çerçevede bugünün evrensel hukuktan ve meslek ilkelerinden yana basını hukuk dışı odaklara karşı ne yapabilir?
Siyaseten yapabilecek çok şey olduğu kanısında değilim.
Özünde çok haklı konular olan laiklik hassasiyeti ve ürt meselesi üzerinden de hukuk dışı iktidara karşı mesafe almak bugünkü konjonktürde mümkün görünmüyor galiba.
Bu durum evrensel hukuktan yana basının laiklik ve Kürt meselesi üzerinde hassasiyetle durmasına mani olmaması lazım ama yapılması gereken başka bir şey daha var.
Kendini evrensel hukuk ve gazetecilik meslek ilkeleri üzerinden tanımlayan basının yolsuzluk meselesini ön plana ama ciddi bir biçimde ön plana çıkarması lazım.
Yolsuzlukla mücadele evrensel hukuktan ve meslek ilkelerinden yana olmanın ön koşulu zaten.
Ancak, yolsuzlukla mücadele ülkemizde fikr-i takip istiyor ama öncelikle de ciddi boyutlarda uzmanlık istiyor.
Evrensel hukuk ve gazetecilik meslek ilkelerinden yana basın mutlaka bünyesinde kamu ihaleleri ve Sayıştay konularında ciddi anlamda uzmanlaşmış elemanlar bulundurması lazım.
Kamu ihaleleri ve Sayıştay konularında uzmanlaşmış gazetecilerin iyi yabancı dil de bilmeleri gerekiyor.
Bu vasıflara sahip kişileri gazetelerin istihdamı kolay değil ama bir çare bulmak zorundalar.
Bugün için Erdoğan iktidarı ile mücadele etmenin en ama en tekin yolu kamu ihaleleri ve Sayıştay denetimleri üzerinden.
Bu alanlarda uzman bir gözün araştırmacı gazeteciliğinin nelere kadir olabileceğini görebiliyorum.
Tek başına Sayın Çiğdem Toker’in gazetecilik adına elde ettiği başarılar ortada.
Ben ise kamu ihaleleri ve Sayıştay denetimleri üzerinden daha kapsamlı bir basın faaliyetinden bahsediyorum.
Kamu İhale Kurumu ve Sayıştay gibi kurumlardan son senelerde bir nedenden uzaklaştırılmış ama mutlaka iyi yabancı dil bilenler basının ilk yaklaşması gereken kişiler olabilir.
AKP oy tabanının yüzde on beşini bu tabandan koparmak için laiklik ve Kürt meselesi üzerinden muhalefet, gazetelerin asli işi de olsa, galiba pek etkin değiller.
AKP oy tabanının yüzde on beşinin siyasi pozisyon değiştirmesi, en azından hukuktan yana, vicdandan yana tavır alabilmeleri için en uygun konu muhtemelen ahlaklı insanların yolsuzluk hassasiyetleri.
Ama bu hassasiyetin üzerine sloganlaşmış laflarla, "ceplerini doldurdular", "Harun gibi geldiler Karun gibi gidiyorlar" demek anlamlı değil muhtemelen, yapılması gereken kamu ihaleleri ve Sayıştay denetimleri üzerinden bilgi temelli, ahlakla destekli, evrensel hukuka dayalı yolsuzluk muhalefeti.
Bu çerçevede yabancı dil de çok önemli çünkü mesela Sayıştay konusunda Fransa Sayıştayı'nın çizgisini öğrenmek ve önermek, bizim uygulamaları mukayese etmek ve okura bu çerçevede yolsuzlukları, usulsüzlükleri yansıtmak hayati önemi haiz.
Aynı şey kamu ihaleleri için de geçerli.
Hukuktan ve meslek ilkelerinden yana basın spor muhabiri istihdam eder gibi kamu ihaleleri ve Sayıştay muhabirleri istihdam etmeli ve en önemlisi bu konuları, kamu ihalelerinde ve Sayıştay denetimlerinde yaşananları Fenerbahçe-Galatasaray maçı ve rekabeti heyecanıyla okura iletmeli ve okuru bu konulara çekmeli.
Bu yapılabilir ise bakın Türkiye nasıl değişecek.
AKP oy tabanının yüzde on beşinin evrensel hukuk tarafına geçmesi için en uygun platform yolsuzlukla etkin mücadele platformu.