Fehim Işık
Erdoğan baskına giderken basıldı mı, yoksa!..
Seçim kararı alınmasından sonra gelişmeler baş döndürücü hızla ilerliyor.
Çok önceden bir tek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaylığı kesindi. Seçim kararı alınır alınmaz neredeyse adı ilk zikredilen, toplumun geniş bir kesiminin ‘adayımız olmalı’ dediği Selahattin Demirtaş’ın da adı –çok büyük bir sürpriz olmasa– artık net.
Açık ki HDP, bazı kesimlerin onca ‘HDP-fobik’ davranışına rağmen daha güçlü bir birlikteliğe fırsat vermek için nezaketli davranıyor ve tabanın yoğun baskısına rağmen adayını resmen açıklamak yerine beklemeyi uygun görüyor.
HDP, bir tek CHP, Saadet Partisi ve İyi Parti’nin ne olacağı belirsiz aksiyonları için nezaket göstermiyor. Sadece Cumhurbaşkanlığı seçiminde değil Milletvekili seçimlerinde de HDP ile ittifak yapması olası diğer partiler ve farklı toplumsal kesimler için gösterilen bir nezaket de söz konusu. Nihayetinde Demirtaş’tan daha toparlayıcı, daha etkileyici bir aday bulunursa emin olun HDP’nin bekleyerek gösterdiği siyasi nezaketi, Demirtaş’ın bizzat kendisi de gösterir ve en geniş kesimin ortak adayı olacak kişiyi tereddütsüz destekler. Ancak hemen diyelim, söz konusu adaylar, adları zikredilen Meral Akşener ya da Abdullah Gül olamaz.
HDP’siz yürütülen 3’lü ittifak görüşmelerine de bakmakta yarar var.
Kürt siyasetinin rûspilerinden Ahmet Türk, yaptığımız söyleşide, açık konuştu ve "Biz daha başında bu işin içinde olursak Erdoğan bunu çok kötü kullanır. Topluma dönük olarak, ‘Bakınız, bölücülerle bir araya geldiler’ şeklinde aleyhte propaganda yapar" dedi. Türk, hiç kuşkusuz siyaseten gösterilen sorumluluğa vurgu yapıyordu. Elbet şunu da bilmekte yarar var. Durum sadece Türk’ün izah ettiği kadar değil. HDP kulislerinden edindiğimiz bilgilere göre, HDP’ye kökten karşı çıkan bir İyi Parti, ‘HDP olsun ama görünmesin’ korkaklığını bir türlü aşamayan CHP ile HDP’nin ittifak görüşmelerinde yer almasını ve birlikteliğin açıkça savunulmasını isteyen bir Saadet Partisi var. HDP bu nedenle, ittifak görüşmelerini sekteye uğratan taraf olmamak için ilkelerini açıkça dillendirmekle beraber ‘geride’ kalmayı tercih etti. Bu aşamadan sonra HDP, 3’lü görüşme trafiğinin artık dolaylı tarafıdır.
Özetle HDP, 3 partinin girişimlerini sürdürmelerini destekledi, engel olmadı. Ancak 2. tura kalması muhtemel adayın kapsayıcı olmasını isterken Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesinde adım atacak, en önemlisi de Kürtlerin oy verirken vicdanını rahatsız etmeyecek bir kişi olması gerektiğini taraflara bildirdi. Yani HDP, görüşlerinin dikkate alınması durumunda 2. turda oy verebileceği adayı, taraflara açıkça belirtti.
Ancak görünen o HDP’nin tüm fedakârlığına rağmen 3’lü ittifak görüşmelerini yürütenler pek anlaşamıyorlar. İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ortak aday olmak için dayatmaya devam ediyor. Saadet Partisi, Erbakan liderliğindeki Milli Görüş’ü 3 oya muhtaç hale getirenlerden biri olmasına rağmen Cumhurbaşkanı adaylığına bir yandan Abdullah Gül’ü ikna etmeye, diğer yandan CHP ve İyi Parti’ye Abdullah Gül’ü onaylatmaya çabalıyor. CHP ise aday belirlemekten çok içindeki uçları denge içinde tutmaya, süreci kurtarmaya çabalıyor.
Şunu belirtmekte yarar var. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, CHP İyi Parti’ye 15 vekili ödünç vererek takdire şayan bir adım attı. Erdoğan’ın da, Bahçeli’nin de hesaplarını bozdu. Ancak aynı CHP, takdire şayan adımları HDP’ye dönük göstermediği gibi kendi içinde HDP ile birlikte yürünmesi gerektiğini söyleyenleri de görmezden geliyor, seslerini kesmeye çabalıyor. CHP’nin beklentisi, HDP’nin hiçbir şart koşmadan, geride kalarak, koşulsuz bir biçimde, tek sloganı, ne anlama geldiğini kendilerinin de bilmediği ‘Biz Çözeriz’ olan CHP’ye sadece Erdoğan karşıtlığı üzerinden destek vermesi ki bu da –yerle gök bir olsa– olası değil.
Süre giderek daralıyor. Artık birçok cephede işin rengi az ya da çok belli. Örneğin Abdullah Gül ortak adaylığı kabul etse de İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, adaylıktan vazgeçecek gibi durmuyor. Abdullah Gül’ün adaylığı Kılıçdaroğlu’nun aklından geçse bile CHP’lilerin bir kısmı Gül’ün adaylığına açıktan karşı çıkıyor. CHP’nin ‘en’ solu ile Gül’ü siyasal İslam’ın temsilcisi olmanın yanı sıra Erdoğan iktidarının payandası olarak gören CHP’liler, Gül’e sıcak bakmadıklarını, açıkça da söylediler.
Bu cephenin bir tarafı da Saadet Partisi...
Kilit gibi gösterilse de görünen o Saadet Partisi, kendinden kaynaklı olmayan nedenlerden dolayı istediği sonucu alacak bir noktada durmuyor. HDP’ye dönük sıcak mesajları onu HDP ile işbirliğine çeker mi bilmiyoruz ama giderek 3’lü ittifaktan istediğini alamayacak noktaya gelecek bir Saadet Partisi’nin atacağı en makul adım, kendisini parlamentoya taşıyacak aksiyonların peşine düşmesidir. Nihayetinde Saadet Partisi’nin barajı aşıp parlamentoya temsilci gönderme gibi bir derdi de var.
Adaylık konusunda sıkıntıları olmasa da karşısındaki rakipleri ekarte etme noktasında girişimlerini sürdüren partilerden biri de AKP. Erdoğan, işi 2. tura bırakmak istemiyor. Seçimin 2. tura kalması durumunda, karşısındaki aday kim olursa olsun alacağı oya tek bir oy bile eklenmeyeceğini, belki de oylarının azalacağını en iyi yine Erdoğan bilir. Hala AKP üyesi olan Arınç gibi eski ağır toplarını yeniden yanına çağırmasının bir nedeni de budur. Öncelikle karşısına AKP’den oy alması muhtemel bir adayın çıkmasını, en çok da Abdullah Gül’ün adaylığını engellemeye çalışıyor. Elbet bir derdi de AKP’de çatlak olduğu izlenimini vermemek. Sonuçta güçlü adaylardan biri olarak gösterilen Gül, hala AKP üyesi.
Bu tablonun bize gösterdiği şey şu: Erdoğan aday olacak. Karşısındaki muhtemel adaylar Akşener, Demirtaş ve CHP’nin belirleyeceği bir aday olabilir. Elbet Akşener geri çekilir ve CHP iç çelişkilerini aşar ise Gül de aday olabilir. Bu olasılıklara belki bağımsız adaylıklarını deklare eden Levent Gültekin ile Tuna Bekleviç’i ekleyebiliriz. 100 bin imza bulurlar mı, bilemiyorum. Umarım bulurlar ama nihayetinde bulsalar bile bağımsız adayların alması muhtemel oyun seçimin kaderini etkilemeyeceğini az çok tahmin edebiliyoruz.
Sonuç ne olursa olsun, ister Akşener, Demirtaş ve CHP’nin belirleyeceği bir aday ile Erdoğan rakip olsunlar; ister Demirtaş ile Gül, Erdoğan’a rakip olsunlar, sonuçta işi en zor olan aday Erdoğan’dır.
Erdoğan, ince hesaplarla partileri hazırlıksız yakalamak için alelacele, baskının da baskını bir seçime gitti. Üstelik Avrupa Parlamentosu’nun dikkat çektiği, seçimlerden üç ay önce seçim yasalarında değişiklik yapılamayacağı kuralını düzenleyen Türkiye açısından da bağlayıcı Venedik Komisyonu’nun ilkelerine aykırı davranmaktan, ilerde seçimin sonuçlarının gayri meşru ilan edilmesinden bile çekinmedi.
Seçimin hali pür mealini göz önüne getirince elde kalan seçenekler çok açık.
İktidarın elindeki gücü kullanıp hileli yöntemlere başvurarak seçim kazanmasının önünü kesmek; ciddi bir sandık güvenliği sağlamak; Erdoğan karşısında 2. tura kalacak olası adayın kapsayıcı olmasına özen gösterip 16 Nisan’ın ‘Hayır Bloku’nun bu kez Erdoğan’ı alaşağı edecek bloka dönüşmesini sağlamak...
Olur mu?
Olur. İşte o zaman baskına giden Erdoğan basılmış olur.
Bundan emin olabilirsiniz.