' Ermeni' çalışmış profesör aranıyor...

Bilincini ve bilgisini kontrol edebilecekleri bir nesil istiyorlar. Bunun için önce muhalif düşünebilen profesörler yerine kendi ideolojinizi ve 10 yıl sonra piyasada göreceğiniz sahte diplomalı akademisyenleri yaratacağınız bir eğitim kadrosu gerekiyor.

Yeni bir nesil yeni ve daha derin bir söylem ile yaratılacak ise bunun için önce bu nesilleri nereden yetiştirmeye başlayacaksanız oralara eğitmen atamanız gerekiyor.

Elinizdeki kamu üniversitelerindeki alternatif veya muhalif düşünebilen profesörler yerine kendi ideolojinizi ve 10 yıl sonra piyasada göreceğiniz sahte diplomalı akademisyenleri yarabileceğiniz bir eğitmen kadrosu kurmak zorundasınız.

Boğaziçi Üniversitesi'ndeki direniş biraz da bu yüzden önemliydi. Bir kamu üniversitesinde vizyonlu insan yetiştirmemek için mümkün olduğunca baskı yapıldı. Nihayetinde bazı öğretim üyeleri görevlerine geri dönebilseler de iktidarın ideolojik kazanımları daha fazla oldu sanırım.

Örneğin, Boğaziçi'nin en önemli farklılıklarından birisi ki bir süre benim de Boğaziçili olmasam da sürekli eğitim almaya gittiğim kulüpleri yersiz ve yurtsuz bırakıldılar, 20 Ağustos'ta...

Bu kulüpler ki benim gibi makine mühendislerinin fikir ve müzik eğitimi almak için gidip geldiği birer küçük eğitim odacıkları idi...

Büyükşehirlerde bu dönüşüm çok hızlı olmuyor olabilir, ancak küçük şehirlerde ve hatta Türkiye'nin doğusu gibi kayyum ve devlet valilerinin istediği atı koşturabildikleri yerlerde çok daha hızlı olabiliyor üniversitelerin değişimi. “Ne idik ne olduk” dememeli. Biraz olsun öğrencileri açık fikirli yetişebiliyor ise onu da ellerinden kaybetmemek için öğrencilerin çok mücadele vermesi gerekecek.

PROFESÖR LOTOSU

Cumhuriyet gazetesinde 13 Ağustos'ta yayınlanan bir haber bu konuda isme göre yapılacak atamalardan birine dikkat çekiyor.

Kilis 7 Aralık Üniversitesi, geçen yıl 25 bu yıl da 2 kişilik kadro açtı. Geçen yılki kadroları incelemek benim alanıma girmiyor ama bu yıl açılan iki kadro konusunda iki çift sözüm olabilir.

Tarih Bölümü'ne Yakın Çağ Tarihi Anabilim Dalı’na alınacak profesör için “Ermeniler ve Ermeni terör örgütleri hakkında çalışmaları olmak” şartı aranıyor.

Bu kadar ilginç bir atama neden gereklidir diye düşünebilirsiniz. Ya da Türkiye'deyiz neden böyle bir önkoşul aranmasın da diyebilirsiniz. Ama şunu düşünelim. Tarih dersi verecek olan bir profesörün sadece bu alanda uzman olma koşulu neden aranır sizce.

O üniversitenin yakın çağ tarihinde bu konunun dışında daha geniş bilgisi olan birine ihtiyaç olmayacak mıdır?

'Tarih bölümünde profesör olmak için sadece bu konuda yeterince bilgisi olsun, yeterlidir' diye düşünülüyor ise o zaman vay bu yakın çağ tarihi öğrencilerinin haline...

6-7 Eylül 1955 pogromları, Varlık Vergisi, “Türkçe Konuş” kampanyaları, 1980 darbesini öğrenmeyecekler ama 'Ermeniler ve Ermeni terör örgütleri' hakkında her şeyi bilecekler. Her şeyi derken, öğretim görevlisinin bildiği her şeyi. Veya iktidar ideolojisinin bilmenizi istediği her şeyi.

SADECE İKİ KİŞİ

İşin bir başka komik yani YÖK'ün tez sistemini arattığınızda bu konuları çalışmış sadece iki kişinin tezinin olduğunu görüyorsunuz.

İdeolojik olarak bu kadar önem verilmiş olan 'Ermeniler ve Ermeni terör örgütleri'ni çalışanların sayısının azlığına mı yanmalı? Yoksa atamanın yapılacağı isimlerin bu kadar açıktan belli edilmesine mi?

Neyse Ali Haydar S.'ye ve Murat T.'ye başarılar diyeyim.

Umarım yanılıyorumdur ve 26 Ağustos son başvuru tarihli bu kadroya bu iki isimden birisi atanmayacaktır.

Atanırsa lotoyu ben kazanmış oluyorum.

Öte yandan, Türkiye'nin doğusundaki eğitim kurumlarında bu konuların özellikle araştırılmasının ve öğretilmesinin istenmesinin çok daha geniş bir çerçeveden okunmasının gerekliliği de biraz kurcalayınca ortaya çıkıyor.

Biliyorsunuz, Türkiye ve Ermenistan arasında bir normalleşme sürecidir gidiyor. Doğrudan Erdoğan ve Paşinyan arasında süren diyalog, bu normalleşmeye öncekilerden daha fazla şans veriyor. Ama dezavantajları da çok. Sürekli olarak Türkiye'nin Azerbaycan endeksli dış politikası ve istekleri bu süreci zorlayacak ve sonunda başarısızlığa yol açacaktır.

Ama Azerbaycan'ın da doğu illerdeki yatırımları gün geçtikçe artmakta ve Türkiye ekonomisindeki etkisinin de artması ile siyasette ve eğitimde dahi söz sahibi olduğu açıkça görülebilir.

Ağdam yolunun Limak Holding tarafından yapıldığını ve 'Karabağ'ın restorasyonu’nda Azerbaycan'ın Türkiyeli şirketlerle anlaştığını biliyoruz. Türkiyeli Demirören Holding'in Azerbaycan lotosunu almasıyla bu ekonomik ilişkinin karşılıklı olduğu ortada.

Ancak kim kime daha çok nüfuz ediyor o biraz karışık.

Son dönemde Türkiye-Ermenistan sınır illerdeki üniversitelere ve çalışmalarına bakınız. Aynı zamanda buradaki atamalara ve bu atamalardaki isimlerin geçmişleri ve ekonomik ilişkileri çoğunlukla Azerbaycan üzerinden. Muhakkak bir Azeri şirketine danışmanlıkları veya bir inşaat şirketine ortaklıkları olan isimleri bulmanız kuvvetle muhtemel. Mesela Kilis Üniversitesi üst düzey yöneticilerinin “Karabağ'ın Kurtuluşu” konferansında ne yaptıklarına bir bakınız. İşte tüm bağlantılar ortada.

Uluslararası para temizleme ve lobicilik faaliyetlerinin nasıl işlediğini bilenler ve izleyenler için bu konferansların bulunmaz Hint kumaşı olduğu gerçektir. FİFA bile dünya kupalarını bu konferanslarda satmıştı. (BKZ. Netflix : Bad Sport)

Tüm bunlar olurken, Ani Harabeleri'ne keyfi istedi diye Türk bayrağı asan kazı başkanının sosyal medyadaki sataşmalarına denk gelebilirsiniz. Yorumlara dikkatli bakınız. O neslin ayak seslerini orada görebilirsiniz.

Ne Ani'yi ne Ermeni'yi ne de bayrağı tanımayanlar var.

Ermenistan sınırında boydan boya Ermeni bayrağı asıldığını söyleyenler bile çıkmış. Halbuki yok öyle bir şey. Sınır boyundaki köylerde yaşayanlar bilirler. Bilmeyen için sınır bile nerde anlamayabilirsiniz...


Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi